Çarşamba

Taslama Nasreen (Teslime Nesrin) çağımızın Ebu Cehil’idir. Batı dünyasında her yıl on binlerce okumuş, bilgili, kültürlü insan Müslüman olurken, bu Bangladeşli kadın ömrünü İslâmiyet’le savaşmaya, Hak Dine saldırmaya adamıştır. Le Figaro Magazine’de, (21 Mart 2005 ) bu kadınla yapılmış bir röportaj okudum. Geçen yılın sonbaharında kendisine Unesco-Singh tolerans ve adem-i şiddet ödülü verilmiş, tam yüz bin dolar. Bu tolerans neymiş, bunu Teslime Nesrin’in ağzından dinleyelim:

-Kadınlar, İslâm da dâhil olmak üzere bütün dinler tarafından ezilmiştir.

-Ben bilhassa İslâm’a saldırıyorum, çünkü Müslüman bir aileden doğdum ve Şeriatı uygulayan bir ülkede yaşadım. Kadınlara yapılan baskıyı bizzat yaşamışımdır ve daha genç yaşımda İslâm’ın patriyalkâr (ataerkil) bir sistemin sürdürülmesi için bir alet olduğunu anlamışımdır.

-Kur’ân’da kadınlar, insan olarak değil, fakat köleliğe mahkûm aşağı yaratıklar ve seks objeleri olarak görülmektedir. Kadınlar 1400 yıl öncesine ait bir metin tarafından köle haline getirilmiştir.

-Kur’ân kutsal bir kitaptır, fakat sadece erkekler için.

-Bu metin bütün kadınlar için bir adaletsizlik ve ayırım kaynağıdır.

“Kadınlara daha fazla hak tanımak için Kur’ân’da değişiklik yapılması mı gerekiyor?” sorusuna Teslime, şu cevapları veriyor:

-651 yılına ait bir kitabı yeniden yazamazsınız. Kur’ân âyetleri yeniden şekillendirilemez, neyse o…

-Kur’ân’ın, diğer bütün kutsal metinler gibi, günümüzde tamamen çağdışı olduğunu düşünüyorum.

-Yaşamak için ona ihtiyacımız yoktur.

-Modern dünyada, Kur’ân faydasızdır.

Teslime Nesrin’le yapılan röportajdan başka bir inci:

-Bugünkü çatışma Doğu ile Batı arasında değil, laiklikle fundamantalizm arasındadır.

Evet, İslâm’a böylesine seviyesiz ve amansız bir şekilde saldıran bu kadına, Birleşmiş Milletlerin Unesco teşkilatı 100 bin dolar mükâfat vermiştir. Ne mükâfatı? Tolerans mükâfatı.

Şimdi anladınız mı onların toleransının ne olduğunu? Kadın İslâm’a, Kur’ân’a, Peygambere sövüp sayıyor ve tolerans mükâfatı alıyor. Toleransa Osmanlılar tesamuh derlermiş. Bu kelime kırk-elli yıl öncesine kadar kullanılıyordu. Şimdi onun yerine hoşgörü sözcüğü konuldu.

Toleransın iyi olanı vardır, kötü olanı. Bir Müslüman, İslâm’ın kesin hükümleri konusunda asla tolerans gösteremez, buna hakkı yoktur. Bu din Allah’ın dinidir, onun hükümlerini biz koymadık ki, ödün verelim, değişiklik yapalım. Bütünüyle kabul etmeye ve o bütünü korumaya mecburuz.

Bir kocanın, karısının başka erkeklerle düşüp kalkması hususunda tolerans göstermesine iyi diyebilir miyiz? Böyle bir tolerans deyyusluk olur.

Çeşitlilikleri, farklılıkları (olumsuz olmamaları şartıyla)kabul edip, tolerans göstermek iyi bir şeydir. Günümüzde tolerans kelime ve kavramı Müslümanları şaşırtmak, tuzaklara düşürmek için kullanılıyor. Çok dikkatli olmalıyız, halkı uyarmalıyız.

Zerre kadar aklı, vicdanı, sağduyusu, firaseti olan bir kimse, Teslime Nesrin kâfiresine verilen tolerans ödülünden, bu tür toleransın ne korkunç bir tuzak, ne öldürücü bir zehir olduğunu anlar.

Fundamantalizm diyorlar, bunu kötü gösteriyorlar. Dinsizler bu kelimeyi, İslâm’ı bir bütün olarak kabul eden ve uygulayan, din konusunda ödün vermeyen dindar Müslümanları karalamak için kullanıyorlar.

Bir Müslümanın dindar olması, dini temellere sımsıkı bağlı olması, dini bütün olması ne ayıptır, ne kötü bir şeydir, ne de bir suçtur. Türkiye’deki bir takım militan, agresif, fanatik İslâm düşmanları takiyye yapıyorlar. Onlar Teslime Nesrin kadar cesur değiller.

Öylelerini görüyoruz ki, “Ben de Müslümanım, lakin Şeriata karşıyım…” diyebiliyor. Çelişkinin daniskası. Şeriat ne demektir? Din demektir. İslâm dinine bağlıymış, Şeriatı kabul etmiyormuş…

Dinler arası diyalog ve tolerans…

Sık sık yazıyorum, bu da bir tuzaktır. Kimlere kurulmuş bir tuzaktır? Müslümanlara.

Bir Hıristiyan veya Yahudi komşunuz vardır, ona karşı toleranslı olursunuz. İyi komşuluk yaparsınız, güler yüz gösterirsiniz, hastalandığı veya bir sıkıntıya maruz kaldığı zaman yardımcı olursunuz, bu iyi bir şeydir.

Tolerans yapıyorum diye, İslâm’dan başka bir dini hak olarak görmeye ve göstermeye çalışıyorsanız, böylesine bir tolerans çok kötü, öldürücü, mühlik (helâk edici), Nar’a düşürücü bir toleranstır. Bunun taraftarlarına, ayaklarını denk almalarını tavsiye ederim. Çok kaypak bir zeminde dolaşıyorlar, içi ateş dolu bir uçuruma düşebilirler.

Küfür dünyası Müslümanları “Toleranslı” yapmak için harıl harıl çalışıyor. Bu maksada erişmek için büyük paralar sarf ediyorlar. İslâmiyet bir bütündür. O bütünün kesin ve zarurî bir parçasını, bir hükmünü inkâr etmek, bütünü inkâr etmek demektir.

“Ben Müslümanım ama tesettürü kabul etmiyorum…” diyenler var. Tesettür nedir? Kesin bir farzdır. Hangi delillerle sabittir? Kur’ân’la, Sünnetle ve icma-i ümmetle. Münkiri ne olur? Maazallah din dışına çıkar. Tesettüre uyamıyorsan sakın inkâra kalkışma. “Farzdır, fakat ben yapamıyorum…” de, hiç olmazsa imanını kurtarmaya çalış. Pakistanlı Profesör Fazlurrahman İslâm’ın temel, kesin, zarurî hükümlerinin bir kısmını “Bunlar tarihseldir, zamanımızda geçerli değildir…” diyerek yürürlükten kaldırmak istiyor. Bu adam, Pakistan’ın binden fazla uleması tarafından şiddetle protesto edilmiş ve ülkesini terk etmek zorunda kalmıştır. Kendisine kimler kucak açmıştır? Amerikalılar. Şimdi, sevgili Müslümanlar, ellerimizi vicdanlarımızın üzerine koyarak şu sorunun cevabını vermeye çalışalım:

-1400 yıldır gelip geçmiş binlerce, hattâ on binlerce, yüz binlerce din âliminin geniş caddesini bırakıp da, bu adamın çıkmaz sokağına girmek bir nevi cinnet olmaz mı?

Kesin âyetler, sahih hadisler tarihselmiş… Böyle bir mantıkla hareket edilirse İslâm dininden geriye ne kalır? Bu adamlar fırsat bulurlarsa beş vakit namaz için de şöyle diyebilirler:

-Beş vakit namaz eskidendi. Bu devirde bu kadar sık ibadet edilemez… Günde bir vakit yeter… Yahut haftada bir Cuma namazı yeter… Daha sonra da, yılda iki bayram namazı kâfidir… demeye kalkabilirler. Bu kafadakiler orucu da kaldırabilirler. Reformcu bir yazar Hacca gitmiş, bu ibadetin rükünlerinden şeytan taşlamayı terk etmiş. Reformcu değil mi? Canının istediğini yapar.

Fazlurrahman ekolüne intisab eden kimseler, şu hüküm tarihseldir, bu hüküm tarihseldir diyerek, dini kuşa çevirmeye kalkarlar. Cenab-ı Hak cümlemizi Diyalog, Tolerans, Tarihsellik tuzaklarına düşmekten korusun. 24 Mart 2005