(başlık)
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 14 Şubat 2019
Perşembe
Peygamber Efendimizden bize ulaşan mütevatir, sahih, kaynağı belli onbinlerce hadîs-i şerif vardır. Bunlar hadîs külliyatlarında, muteber ve güvenilir din kitaplarında yazılıdır. Çok şükür metinleri kaybolmamıştır. Lakin bu zamanın Müslümanları hadîsleri okumuyor, onlardan ders almıyor, onlardaki hikmetleri, öğütleri, hükümleri hayata uygulamıyor. Peygambere bağlılık sadece onu sevmekle, ona iman etmiş olmakla, ona salat u selam getirmekle olmaz.
Peygamber ilahî ve evrensel bilgelik okulunun hocasıdır. İnsanlar sırf akılla doğru yolu bulamazlar. Akıl çok büyük bir nimettir, çok büyük bir âlet ve vasıtadır ama aklın da aydınlatılması gerekir. İslâm dini, insan aklını ilahî vahiyle ve Peygamber Sünneti ile aydınlatmak, akla yol göstermek, rehberlik etmek maksadıyla gönderilmiştir. Akıllı bir Müslüman hiçbir zaman rasyonalist olmaz. Çünkü akıllılık başka şeydir akılcılık
başka şey. Akılcılar kendilerini çok akıllı sanıyorlar ama işte insanlığın ve dünyanın perişan manzarası. İlahî vahyin getirdiği nurdan mahrum olan akıl, ne kadar yüksek ve parlak olursa olsun yeryüzünde dengeli, sağlıklı, mutlu, ölçülü bir nizam kuramıyor.
Bazıları diyecekler ki: “Müslümanların, İslâm dünyasının durumu pek mi parlaktır?..” Bu sorunun cevabı şöyledir: Müslümanlar, hem kendi akılsızlıkları, hem de kendilerini bozanların hile ve desiseleri ile ilahî vahiyden, Peygamberî Sünnet’ten uzaklaşmışlar; rasyonalizm, pozitivizm, hedonizm yollarına sapmışlar ve bugünkü kötü duruma düşmüşlerdir. İslâm’ı inkâr edenlere ne deseniz onlar doğru yola girmezler, hakikatı kabul ve teslim etmezler. Kendilerini çok akıllı sanırlar, lakin gözleri perdeli, kulakları tıkalı, kalpleri mühürlüdür. Benim burada hitabım Müslümanlaradır. Allah’a ve Peygambere iman etmiş olanlar iyi bilsinler ki, bütün meselelerimizin çözümü Kur’ân ve Sünnet’tedir. Büyük din âlimleri, büyük fakihler, büyük müctehidler, büyük imamlar on dört asırdan beri Kur’ân ve Sünnet’ten binlerce hüküm çıkartarak muazzam bir fıkıh ve hazine meydana getirmişlerdir. Bizim onları öğrenmemiz, üstad ve hocalardan ders alarak teallüm etmemiz, sonra hayata uygulamamız gerekir.
İslâm’da kendi aklıyla, hevasıyla, nefsiyle, re’yiyle konuşmak, hüküm vermek yoktur. Din ve dünya işleri çocuk oyuncağı değildir. İlmen, ahlâken ehil ve uzman olmayanlar hüküm veremezler, reçete yazamazlar, çare ve çözüm üretemezler. Din ve dünya işleri hakkında her Müslüman kendi kafasına göre konuşursa anarşi çıkar, Ümmet kaos içine düşer. Dinde reformcular, yenilikçiler “Her Müslüman içtihad yapabilir. .. Her Müslüman Kur’ân’dan kendi kafasına göre hüküm çıkartabilir. ..” diyorlar. Bundan daha yanlış, bundan daha sakıncalı bir metod olamaz. Herkes nasıl beyin ameliyatı yapamazsa, herkes nasıl hukuktan, mühendislikten, tekstil işletmeciliğinden anlamazsa, her Müslüman da kendi kafasına göre Kitabullah’tan, Peygamber Sünneti’nden hüküm çıkartamaz, onları kendi kafasına yorumlayamaz.
Kur’ân âyetlerindeki, Peygamber hadîslerindeki kesin emirlere bugünkü Müslümanlar tarafından önem verilmiyor. Kur’ân ve Sünnet farz namazların dikkatle ve dosdoğru kılınmasını emrediyor, Müslümanların büyük kısmı bunu terk etmiştir. Peygamber, vakit namazlarının mukim ve hür erkekler tarafından cemaatle kılınmasını kesin şekilde emretmiştir, zamanımızda namaz kılanlar bu emri de yerine getirmiyor.
İslâm Şeriatının Kur’ân’dan ve Sünnet’ten çıkartılmış nice hükümleri var ki, zamanımızda uygulanmıyor. Ticaret ve (finans hayatında İslâm dinine tamamen zıt olan muameleleri Müslümanlar yapıyor. Mesken, yeme içme, giyinme, binit gibi konu ve sahalarda Allah’ın emirlerine, Peygamberin Sünnetine aykırı işleri Müslümanlar yapıyor.
Dinimiz faydalı ilmi, hikmeti nerede bulursak almamızı emr ediyor ama bizim başkalarına benzememizi yasaklıyor. Biz ise çift kimlikli İslâm düşmanlarının
prensiplerinin tuzağına düşmüş bulunuyoruz. Müslüman, Kitabullah’a ve Sünnete ters düşen, günah olan şeylerin taklit edilmesine izin vermiyor. Peygamber bu konuda Müslümanları uyarıyor. Biz ise ilahî ve nebevî uyarılara kulak asmıyor ve bizden olmayanları, onlar sıçan deliğine girseler, biz de girecek şekilde taklit ediyoruz.
Bugün Müslümanlar İslâm’ın nasihat propagandasını yapmıyorlar. Herkes nasipsiz ve inatçı değildir. Gerekli nasihatler yapılsa büyük sayıda Müslüman bunları kabul edecek, hatâlarını düzeltecek, doğru yola gidecektir.
gibi konularda yoğun ve yaygın bir propaganda yapılsa, çok iyi hazırlanmış milyonlarca broşür dağıtılsa; elbette yüzbinlerce, hattâ milyonlarca Müslüman bundan faydalanıp, durumlarını düzeltecektir.
İslâmî kesimdeki birtakım muslih görünen fesatçılar asıl önemli dinî hizmet ve faaliyetlerle ilgilenmiyor. Onların dini imanı para ve maddî menfaattir. Onlar nefs-i emmârelerine put gibi tapıyor, onlar riyaset, benlik, ün, alkış, halkın itibarı için mukaddesatı âlet ediyor. Maalesef birtakım adamlar yakın tarihimizde kendi şahsî nüfuz, emel ve ihtirasları uğrunda mukaddes İslâm dâvasını ve necip Ümmet’i satmışlardır. Bu husus çok nazik konudur. Lakin mutlaka halka duyurulmalı, anlatılmalı, Ümmet-i Muhammed’in birtakım şarlatanlar, arivistler, din bezirgânları tarafından soyulması, istismar edilmesi, sömürülmesi önlenmelidir.
On milyonlarca Müslüman günlük dedikodular, faydasız işler, aktüel fasafisolar ile uğraşıp duruyor ama günde bir saat olsun Kur’ân âyetleri, Peygamber hadîsleri konusunda ders yapan, ders alan yok. Zaten bu işleri yapacak ehliyetli, liyakatli, icazetli hizmet erbabı da kalmadı. Bu konularda iyi niyet yetişmiyor, Ehliyet ve icazet de lazımdır.
Müslüman kardeşlerime
gibi muteber, feyizli, uyarıcı, kurtarıcı din kitaplarını muntazaman, her gün yarım veya bir saat vakit ayırarak okumalarını tavsiye ediyorum. İhya ve benzeri irşad ve nasihat kitapları Kur’ân’dan, Sünnet’ten, büyüklerin eserlerinden süzülmüş hikmetlerle, nasihatlerle doludur. İhya’da mevzu
hadîs bulunduğu iddiasını reformcular, yenilikçiler, Necdîler, İbn Teymiyeciler çıkartmıştır.
Orada, bu mevzu hadîs iftirası da çürütülmektedir. 27 Eylül 2002