27 MAYIS FÂCIASI
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 20 Ekim 1991
27 Mayıs 1960 sabahı Ankara’daydım O tarihte Diyanet’te mütercim olarak memuriyet yapıyordum. Sabahın erken saatlerinde, radyodan marşlar ve boğuk sesli bildiriler duyulmağa başladı. Sarsıntısı 2000 yılma kaaar sürecek büyük fitne ve fesat hareketi başlamıştı.
Adnan Menderes bu ihtilâli kendisi davet etmişti. 1953’te Malatya’da Selanik Dönmesi (Sabataist) Ahmet Emin Yalman’a yapılan suikastı bahane ederek yeni filizlenen bütün İslâmî, milliyetçi, mukaddesatçı hareket ve faaliyetleri ezmiş, sayıları 33’e yükselen İslâmî-millî gazete ve dergileri kapatmış, başta Necip Fazıl, Cevat Rıfat, Osman Yüksel olmak üzere Müslüman cephenin önde gelen, şahsiyetlerini hapse artırmıştı.
CHP’ ve onun kindar başkanı İsmet Paşa, o tarihte, eski İttihat ve Terakki gibi, tam bir çete, bir karbonari cemiyeti gibi çalışıyordu. İdarenin üst seviyedeki bürokratları CHP’ ’liydiler. Başbakanlık Müsteşarı Ahmed Salih Korur masonların reisiydi. Dinsizlik yobazları, fanatik laikler her şeye hâkimdi. Kemalizm bunların dini imanıydı. Celâl Bayar da Çankaya’daki heykelin kaidesine «seni sevmek ibâdettir” ibaresini yazdırtmıştı. Dil Kurumu’nun sözlüğünde, din kelimesi açıklanırken «kemalizm Türkün dinidir” cümlesi vardı. Adnan Menderes, şahsen inançlı bir kimse olmakla birlikte, ülkeyi kasıp kavuran saldırgan dinsizliğe, demokrasi düşmanı feodal ve oligarşik güçlere karşı koyacak kültüre sahip değildi «Türkiye Muslümandır ve Müslüman kalaca-
Burası okunmuyor?????????????????????????
Heykellere saldıran ahmaklar, İslâmî hizmetler için toplanan fonları çarçur edenler, İslamîfaaliyetleri cami veya hafız mektebi inşaatı yaptırmaktan, şadırvandan, teşbihten, takunyadan ibaret sananlar ve daha birtakım yetersiz kişiler kaş yapayım derken göz çıkartıyorlar, meseleleri mıncıklayıp, fırsatları harcayıp duruyorlardı.
CHP’ kodamanları ve onun başındaki kın heykeli İnönü, ülkede kör topal da olsa, demokrasi işlediği müddetçe, Kıyamet’e kadar, halkın oylarıyla iktidar olamayacaklarını anladıklarından, ülkede sun’î bir buhran çıkartarak ihtilâl kundakçılığı yapıyordu, ittihatçı Bayar ve onun tesirindeki Menderes de bu tahriklerin üzerine benzin döküyorlardı. 1959’da Necip Fazıl, haftalık Büyük Doğu’lardan birinin kapağına boynu kementli şaha kalkmış bir at resmi basmış ve Menderes, kendini ve milleti CHP’ kemendinden koru, son vade 1960!” diye yazmıştı. Merhum üstadın bu neşriyatı gerçekten bir keşif, bir kehânetti. Ama Menderes ve etrafı bu uyarıya kulak vermediler.
Üniversite büyük çoğunlukla iktidara karşıydı. Bürokratlar, sözde aydınlar hep onlardan yanaydı. Nihayet fitne çıbanı 1960’ta o meş’um Mayıs sabahı patladı ve Türkiye büyük bir felâkete, karanlığa sürüklendi. Ülke bir yalan, iftira, zulüm, dinsizlik, işkence tufanına maruz kaldı. Bundan bilhassa dindarlar ve hocalar nasiplerini aldılar. Sivas’ta, başka yerlerde hocaları tıkmak için Hitler’in temerküz kampları gibi hapishâneler kuruldu. 1960 Nisan’ında rahmet-i Rahman’a kavuşan Bediüzzaman’ın Urfa’daki kabri açıldı, tabutu bir uçağa konularak batı Anadolu’da bir şemt-i meçhule götürülüp gömüldü. Onlar dinden bu kadar korkuyorlardı. Bugün Türkiye’de bir sürü fenalık varsa, hukukun üstünlüğü prensibi hâlâ yerleşmemişse, bazı yaralar hâlâ kanıyorsa, millî birlik ve beraberlik sağlanamamışsa bütün bunlarda 27 Mayıs ihtilâlinin çok tuzu biberi vardır.
27 Mayıs hürriyet hürriyet diye hürriyetin, kanun kanun diye kanunun, anayasa diye anayasanın, hukuk diye hukukun ırzına geçilmesinin hareketidir. Zâlimlere muvafık fetvalar veren Prof. Sıddık Sami’ler baştacı edilirken, inançlı Ordinaryüs Profesör Ali Fuad Başgil zindanlarda süründürülüyordu. 27 Mayıs keyfîliğin, kan dökücülüğün, hukukun üstünlüğü prensibinin ayaklar altında çiğnenişinin sembolüdür.
Adnan Menderes i, Fatin Rüştü Zorlu’yu ve Haşan Polatkan’ı asarak, ihtilâlciler millî tarihimizin yüzünü kızartan bir cinayet işlemiş oldular. Adnan Menderes’in asılmasının asıl sebebi, 1960’ın buhranlı günlerinden birinde Demokrat Parti Meclis grubunda. «Arkadaşlar millet size vekâlet vermiştir, isterseniz Hilâfet’i bile geri getirebilirsiniz» diye seslenmiş olmasıydı. Perde arkasındaki Siyonist mason, haçlı ve emperyalist kuvvetler, bu beyanından sonra onun idam fermanını hazırlamışlardı. Geriye oyunun sahneye konması kalıyordu.
Cenab-ı Hak, tekrarından bizi korusun!
BİR TEKLİF
Sayın, aydın adayı!
Kültürlü bir Müslüman Türk aydını olmak istediğinizi, bunun için ne yapmak gerektiğini sormuştunuz. Biz de size, uluslararası çağdaş seviyede genel kültür, ayrıca mükemmel Türkçe ve Osmanlıca ve en az iki büyük Batı dilini öğrenmenizi, bilgi, aksiyon, estetik sahalarında gerekli yeterlilik seviyesine erişinceye kadar özel bir tahsil görmeniz gerektiğini bildirmiştik. Siz bunları plan, program olarak kabul ettiniz, fakat aradan uzun aylar geçmesine rağmen herhangi bir öğrenme teşebbüsüne girişmediniz. Anlaşılıyor ki, siz, candan arzu etmenize rağmen kültürlü bir aydın olamayacaksınız. Bu durum karşısında, hem kendinizi, hem de toplumu aldatmamak için aşağıdaki feragatnâmeyi tez elden tanzim etmenizi istirham ediyoruz.
Feragatnâme
Ben,…….. tarihinde …….. ‘de doğmuş olan ……. oğlu ……. . kültürlü ve gerçek bir aydın olmaktan feragat etmekteyim. İleride kendimi ve toplumu aldatmamak için bu feragatnâmeyi kendi rızamla hiçbir dış baskı olmaksızın tanzim etmiş bulunuyorum. Üçüncü şahıslara ve etrafa ilân ederim.
İhtar: Feragatnâmenizin altına imza koymanıza hâcet yoktur. Sağ elinizin şehâdet parmağını ıstampa mürekkebine banıp basmanız yeterlidir. Hem böylesi, işbu belgenin ruhuna ve mahiyetine en uygun düşen şeklidir.
TRT GENEL MÜDÜRÜNE AÇIK MEKTUP
Geçen sene, milletimize yetmiş yıla yakın hizmet vermiş büyük bir din alimi olan Gönenli Mehmed Efendi vefat etmiş ve cenazesi çok büyük bir kalabalıkla kaldırılmıştı. Esefler olsun kİ, başında bulunduğunuz televizyon kurumu İkİ kelimeyle olsun bu büyük kayba temas etmemişti. Halbuki film artistleri, futbolcular şarkıcılar, türkücüler, popçular, tangocular, dansözler, dansörler, illüzyonistler, hokkabazlar ve daha bu makûle kesan ile ilgili haberler televizyonunuzda her gün boy göstermektedir. İyiliğe, doğruluğa, güzelliğe, ahlâka. fazilete, vatana, millete yarım asırdan fazla hizmet etmiş bir din adamının sizin gözünüzde yukarıda saydıklarımız kadar kıymeti yok muydu? İkinci, üçüncü sınıf gazeteclerin, tiyatro artistlerinin bile vefat haberlerine yer verildiği halde Gönenli Hoca’dan niçin bahsedilmemiştir?
20.10.1991