1970’TE Almanya’da yaşıyordum. Sahibi bulunduğum BUGÜN gazetesi çıkmaya devam ediyordu; yazılarımı gurbetten gönderiyordum. Düşmanlar ikiye ayrılır: Mert olanlar, nâmert olanlar. Maalesef mertlerin sayısı çok azdır. Hizmetimi ve şahsımı çürütmek için birileri kocaman bir yalan uydurmuşlar, “Mehmed Şevket Eygi Suudi Arabistan’dan 350 bin dolar aldı, işte banka makbuzunun numarası da şudur” diye bir balon uçurmuşlardı. Müslümanlara “Yeşil komünist” dediği için kendisine çattığımız bir milletvekili gazeteci Büyük Millet Meclisi kürsüsüne çıkıp, “İşte M.Ş. Eygi’nin içyüzü budur” diye hezeyanlar savurmuştu. Sonradan batan bir Bâbıâdi paçavrası da haberi manşetten vermişti.

Bu kuyruklu yalana, bu iğrenç iftiraya karşı BUGÜN’de şiddetli bi kampanya başlattım.

“Müfterileri iddialarını isbata çağırıyorum. İsbat ederlerse iki günlük gazetemi (BUGÜN ve BABIALİ’DESABAH) makinalarıyla birlikte kendilerine hibe edeceğim ve basın hayatından çekileceğim” dedim. Araştırmalarını kolay ve rahat yapabilmeleri için de, “şahsî hesaplarımı inceleyebilmeleri için noterden vekalet vermeye hazırım” dedim.

“Ya isbat edin, beni bitirin, gazetelerime konun; yahut özür beyan edin, iftira olduğunu söyleyin; yahut da intihar edin…” diye günlerce yayın yaptım.

Benim iftiraya uğradığımı anlayan birçok okuyucum, gazeteye mektup göndererek yalancılara hitaben “İddialarınızı isbat ederseniz biz de sizlere şu şu şu mallarımızı hediye edeceğiz…” şeklinde beyanlarda bulundular; bu mektupları günlerce tefrika ettik.

Velhasıl en ağır cevapları verdik, en şiddetli hakaretleri savurduk, kendilerini isbata, en ufak bir delil getirmeye dâvet ettik. Karşı taraftan tıs çıkmadı. Çünkü iddialar tamamen, yüzde yüz yalandı, balondu, aslı esası yoktu. Bugün gazetesi o tarihin Türkiyesi’nde 100 bine yakın tiraja sahipti. Böyle bir gazeteye ve yanında ikinci bir günlük gazeteye sahip olmak istemezler miydi? İsterlerdi ama iddiaları yalandı. Alçağın biri oturup işkembe-i kübrasından bir makbuz numarası düzmüş ve sonra işte bu makbuzla 350 bin dolar aldı hezeyanını ortaya atmıştı. Böyle bir şey gerçekten vaki olsaydı bir kere devlet yakamı bırakmazdı.

O tarihte her kesimden düşmanım, karşıtım çoktu. Bu fıratı kaçırmak istemezler, beni saf harici etmeyi cana minnet bilirlerdi. Ama herkes anlamıştı ki, iddialar yalandır, hiç bir aslı esası, en ufak bir delili yoktur, tamamen hayal mahsulüdür.

Sonra 12 Mart 1971 darbesi oldu, gazetelerim süresiz kapatıldı.

Son günlerde birtakım iftiracılar ve yalancılar yine aynı balonu uçurmaya başladı. Kendilerine tekrar hitap ediyor ve isbata davet ediyorum. Müddei (iddia eden) iddiasını isbat etmekle mükelleftir. İsbat eden çıkarsa şu anda ikamet etmekte bulunduğum denize nazır bir dairem vardır.Bunun tapusunu kendisine hibe edeceğim. Bir de, tek katlı bir bağ evim var, onu da vereceğim.

Yalanlarla, iftiralarla insanları lekelemek, çürütmeye çalışmak kimseye şeref kazandırmaz. Sizler benim inançlarıma, görüşlerime, hayat felsefeme karşı olabilirsiniz. Ancak her hâl-ü kârda dürüst ve mert olmalısınız.

Benim vicdanım, kalemim değil 350 bin dolara, 350 milyon dolara da satılamaz, kiralanamaz.

1991 senesinden beri şu gazetede her gün kocaman bir yazı yazıyorum ve on küsur yıldan beri hiçbir maaş ve telif ücreti almamışımdır. Evet, parasız yazıyorum.

Bugün gazetesini çıkarttığım zaman hiçbir mülküm yoktu, mütevazı bir kira evinde oturuyordum. Düşünebiliyor musunuz, iki günlük gazete sahibi olan benim evimde telefon yoktu. Dahasını da söyleyeyim, 1969’a kadar evimde buzdolabı yoktu.

Geçenlerde islâmî kesime mensup bir adamcağız, “350 bin dolar mı?.. Almıştır almış…” demiş. Adamcağız beni kendisi gibi mi zannetti acaba?

Ben paraya değer veren, paracı olan bir ahlâk ve karaktere sahip olsaydım, zengin olmak için yabancı bir ülkeden 350 bin dolar almama hiç lüzum ve hacet olur muydu? Bir yere yamanırdım ve ben de malı götürür, köşeyi dönerdim.

Oturduğum daireyi elli yaşımda iken, sahibi bulunduğum Bedir Yayınevi’nin geliri ile taksitle almışımdır. Bağ evimi hissedarı bulunduğum apartmanın bir müştemilatındaki yapımı satarak edindim. Kitaplarımdan başka kıymetli eşyam yoktur, onları da uygun bir yere vakfetmeyi düşünüyorum.

Haram, pis, necis, kara, kirli paradan geçtim; helâl parada da gözüm yoktur. Dini imanı para olanlar bilmem ki, benim şu sözlerimin mânâsını anlayabilir mi?

Efendiler! Mertseniz, şerefli iseniz, zerre kadar haysiyete sahipseniz iddialarınızı isbat ediniz. İsbat edemiyorsanız, bari en ufak bir delil getirmeye çalışınız.

Aslı esası olmayan dedikodularla, iftiralarla beni çürütemezsiniz, kendiniz çürürsünüz.

Bana bu iftirayı yapanlara son sözüm şudur:

-İddianızı isbat ederseniz ben her cezaya razıyım, mal olarak iki gayr-i menkulüm ve yayınevim var isbat edene verip basın hayatından çekileceğim.

-İsbat edemezseniz özür ve af isteyiniz; yalan ve iftiralara son veriniz.

-Bunu da yapmazsanız, Allah’ın lâneti üzerinize olsun!

Tekrar ediyorum: Şerefli, haysiyetli, mert insanlar düşmanları ve karşıtları da olsa iftira etmezler, yalan dolanlarla çürütmek gibi bir alçaklığı yapmazlar.

İster misiniz beyinsizin biri çıkıp “Almadığını sen isbat etsene!” desin. Böyle bir şey yoktur, olmamıştır, yalandır, iftiradır diyorum. Olmayan hayalî bir şeyin olmadığını başka nasıl isbat ederim?

Böyle bir yalanı ve iftirayı uyduranlara hakkım haram olsun. “350 bin dolar mı? Almıştır almıştır…” diyenlere de hakkım haram olsun.

1970 yılında, bu hadise ile ilgili BUGÜN gazetesinde yapılan yayınları derleyip bir kitap haline getirmek vâcip oldu. İnşaallah birkaç aya kadar onu da çıkartacağım. 22 Mart 2003