Pazar

 

Pakistan diktatörü Müşerref ABD’den aldığı ilham ve direktifle dindarlara, siyasal İslâm’a, Pakistan’ın İslâmî hüviyetine savaş açtı. Üç Müslüman generali azletti, üç büyük din liderini ve hocasını ev hapsine koydu. Pakistan ordusu ve diğer temel müesseseleri dindar kadrolarla doludur. Şimdi bunları tasfiye etmeye çalışacaktır.

Müşerref’in arkasında ABD, İngiltere ve Haçlı-Siyon ittifakı bulunuyor. Müşerref başarılı olabilir mi? Olursa, Haçlılar ve Siyonistler büyük bir zafer kazanmış olacaklar. Olamazsa Müşerref rejimi yıkılacak. Yerine hangi güçler gelir? Orasını kestirmek kolay değil. Korkarım ki, Pakistan’da da büyük karışıklıklar, iğtişaşlar, ihtilaller, üzücü hadiseler olacaktır.

Batı ülkelerinde her şey açık ve şeffaf görünüyor ama gerçek öyle değil. 1954-62 Cezayir İstiklal Savaşı’nda Fransız ordusu mensupları binlerce Müslüman kadın ve kızın ırzına geçmişti, Fransızlar bu çirkin ayıbı kırk sene gizlediler. Tabu şimdi yıkıldı ve bu konuda yayın yapılmaya başlandı.

ABD’de, birçok Avrupa ülkesinde Afganistan savaşı konusunda sansür ve oto-kontrol uygulanmaya başlanmıştır.

ABD, kendi içindeki terör hadiselerini açıklamıyor. Terörist ilan ettiği kimselerle ilgili yayınları yapan, röportajlar yayınlayan, mülakatlara yer veren El-Cezire televizyonu boykot edilmeye başlandı.

ABD yetkilileri “11 Eylül terör hareketini Üsame bin Ladin planladı ve yaptırttı” iddiasını ortaya atmışlardır. Öyleyse delillerinizi ortaya koyunuz denilince “Bunlar birer sırdır, açıklayamayız” cevabını veriyorlar. ABD’de ve İngiltere’de geçerli olan kanunlarla, hukukî normlarla Bin Ladin’i bir mahkeme huzuruna çıkartmanın mümkün olmadığına dair bizzat o iki ülkenin büyük hukukçuları çok açık beyanlarda bulundular.

Amerika demokrasi ve hürriyet adına Afganistan’a savaş açtığını ilan ediyor. Bu bir propagandadan ibarettir. Amerika işine geldiği zaman dünyanın en demokrasisiz, en hürriyetsiz rejimlerini bile destekliyor, onlarla ittifak yapıyor. Suudî Arabistan’da demokrasi yok, seçim yok, Millet Meclisi yok, siyasî hürriyet yok. O rejimi ABD destekliyor, koruyor.

Amerika adaletten, insan haklarından yana olduğunu iddia ediyor. Bunda da samimî değildir. Kendi ülkesinde adaletten yanadır ama dünyanın başka yerlerinde çok açık bir şekilde adalete aykırı bir siyaset takip ediyor. 1948’den bu yana İsrail-Arap çekişmesinde, adaletten yana olmamış, kayıtsız şartsız İsrail’den yana olmuştur.

Kendi ülkesi sınırları içinde temel evrensel insan hak, hürriyet ve haysiyetlerinden yana olduğunu iddia eden Amerika, dünyanın birçok yerinde bu değerleri hiçe saymaktadır. Kendi hudutları içinde Kızılderililer’e iyi gözle bakılmıyor.

Hür fikirli bir insan olarak Amerika’nın iyi taraflarını ne kadar taktir ediyorsam, kötü taraflarını da o kadar takbih ediyorum (kötülüyorum).

Yarım asırdan fazla bir zamandan beri Amerika uyarıldı. Petrol yüzünden birtakım Üçüncü Dünya Ülkeleri’ni ezme; dünya üzerinde iktisadî ve ticarî bir hegemonya kurmak için geri kalmış ülkeleri sömürme şeklinde çok uyarı ve nasihat yapıldı ama ABD sorumluları bunlara kulak asmadılar. Sonunda, çaresiz kalan birtakım kişiler ve gruplar terör silahını kullandılar, ABD’yi can evinden vurdular.

Terör elbette tasvib edilemez, masum insanların öldürülmesi elbette iyi görülemez. Lakin, Amerikan idarecilerini ve sorumlularını uyarmak için başka çare kalmamıştı.

Ben, değil bîgünah bir Amerikalı sivilin öldürülmesini, bir Amerikan kedisinin bile öldürülmesini vicdanen kabul etmeyen barışçı bir Müslümanım. Terörü kınıyorum, lanetliyorum ama bu korkunç sillenin, ilahî kaderin bir hükmü olarak Amerika’nın tepesine indiğini de biliyorum. Benim bu inancım, teröristleri aklamaz ama vak’anın başka önemli bir boyutu olduğunu düşündürür.

Bizim dinlerimiz ayrıdır ama inandığımız ve ibadet ettiğimiz Allah birdir. Allah yeryüzünde birtakım insanların, milletlerin, ülkelerin zulmetmesinden razı ve hoşnut olmaz.

Amerika, Çeçen istiklal hareketine karşı bîgâne kalmış, mazlumlara ve mağdurlara yardım etmemiş, Rusya’nın yanında yer almıştır.

Amerika kendisinin bir vatandaşının veya askerinin burnu kanasa büyük tepki ve hassasiyet göstermiştir ama birkaç yıl önce Afrika’da yarım milyon zenci öldürülürken ses çıkartmamıştır.

Amerika, Allah ve tarih önünde Hiroşima ve Nagazaki’ye attığı atom bombalarının ve öldürdüğü çeyrek milyon sivil halkın hesabını vermekle mükelleftir. Aradan çok zaman geçti, mürur-i zamana (zamanaşımına) uğradı…. Hayır böyle suçların, böyle kıyımların hesabında zamanaşımı işlemez.

ABD kendi ülkesinde geçen asırda vücuda gelen Kızılderili kıyımından da sorumludur; Allah ve tarih önünde bunun da hesabını verecektir. Hiçbir suç ve cürüm cezasız kalmaz.

ABD idarecileri ve sorumluları “biz İslam’la, Müslümanlarla savaşmıyoruz, terörizm ile savaşıyoruz” diyorlar. O halde hakikî ve ılımlı İslâm ile barış içinde olsunlar; ılımlı islâmî hareketleri, tarikatları, cemaatleri desteklesinler. Bunu da lafla, edebiyatla değil, işle göstersinler.

Amerikalılar kurnazlık yapıp, kendi işlerine gelen tahrif edilmiş, fıkıhsız ve şeriatsız yeni bir İslâm türetmek hevesinden de vaz geçsinler. Şiddet taraftarı islâmî fırkaları dengelemek için Mevlevîlik gibi yumuşak, mutedil, sulhperver tarikatları kendi ülkelerinde yaysınlar.

Filistin-İsrail anlaşmazlığını âdil, hakkaniyetli, kalıcı bir çözüme kavuşturmadıkça Amerika bundan sonra rahat ve huzur yüzü görmeyecektir. Bu çözümün üç ana şartı olmalıdır: Âdil, hakkaniyetli, kalıcı. Bu üç şart olmazsa, o çözüme çözüm denilemez. Unutulmasın ki, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra yapılan barış andlaşmaları bu üç şartı yerine getirmediği için dünya kısa bir zaman sonra korkunç bir İkinci Cihan Savaşı’nın yangınları içinde kalmıştır.

Amerika, Türkiye’ye kendi ürettiği soya yağını ve diğer soya kökenli maddeleri satmak için bizde bu harika besin maddesinin tarımını baltalıyor. Bundan vazgeçmelidir.

Amerika kendi sınırları içinde sigara tüketimini azaltmak için her çareye başvuruyor. Bizde ise, Amerikan sigarasının tüketiminin artması için olanca gücüyle gayret gösteriyor. Bu adaletsizlikten de vazgeçmelidir.

Amerika kendi topraklarında en geniş, sınırsız bir din, inanç, vicdan, inandığı gibi yaşamak hürriyeti tanıyor. Aynı hürriyetlerin Türkiye’de geçerli olmasını istemiyor. Bundan da vazgeçmelidir.

Amerikalının canı cansa, öteki ülkelerin halklarının da canları aynı değerdedir. Amerikalıların hürriyete, adalete, insan haklarına liyakati varsa, bütün insanların da vardır.

Amerika, Yahudileri öz evlat, Müslümanları üvey evlat saymaktan vazgeçsin. Büyük İslam edibi ve hakîmi (bilgesi) Şeyh Sâdi-i Şirazî ne diyor: “Adem oğulları bir vücudun azaları gibidir. Çünkü onların yaratılışı bir cevherdendir.” 14 Ekim 2001