Âblar Akıyor, Dolaplar Dönüyor
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 26 Şubat 2019
PazartesiFilm mi demeli, tiyatro mu demeli, ortaoyunu diye mi adlandırmalı işte bizde her şey böyle.
Bir bakan, ziyaretine gelen bir heyete başbakan aleyhinde verip veriştiriyor: “Denileni duymuyor, yazılanı anlamıyor…” şeklinde konuşuyor. İktidar ortağı başka bir parti için, “Yolsuzluk yaptığı için bizim işten attığımız adamı fabrikaya müdür yaptılar” diyor. İki gün sonra bakıyorsunuz, bakan bey 180 derece tornistan etmiş ve “Ben böyle laflar etmedim; uyum içinde vatan millet hizmetinde çalışıyoruz” meâlinde beyanda bulunuyor. Siyaset karagöz oyunu mudur?
Sabataycı patron ve adamları bankayı soyuyorlar, milyarla dolar götürüyorlar ve sonra da “Biz laik, Atatürkçü, çağdaşız, bu yüzden bizi hırpalıyorlar” yollu savunma yapıyorlar. Yahu banka boşaltmakla, bir sürü yolsuzluk yapmakla laikliğin ne alakası var? Laiklik din ile devletin ayrı olması; dinin devlete, devletin dine karışmaması demektir. Bizde de bunun âlâsı vardır. Baksanıza, devlet başörtülü oldukları için ilahiyattaki kız talebeleri fakülteye sokmuyor.
Doğu vilayetlerinden birinin bağımsız milletvekili Picasso’ya ait iki çalıntı tabloyu polislere on milyon dolara satmaya kalkmış ve yakayı ele vermiş. Emniyette, “Ben milletvekiliyim, dokunulmazlığım var, beni çabuk serbest bırakmazsanız anayasa suçu işlemiş olursunuz” demiş ve ellerini kollarını sallaya sallaya çıkıp gitmiş.
Haftalık bir derginin iki muhabiri cezaevinde röportaj yapmak üzere izin almışlar; bin bir aramadan taramadan, kontrolden sonra içeriye girmişler ve hapishanedeki babalardan birinin karşısına çıkmışlar. Babanın belinde kocaman bir tabanca varmış. “Çocuklar kusura bakmayın, bugün sizi müdür odasında ağırlayacaktım ama Paşa geldi, program bozuldu” demiş.
Yargıtay Başkanı Sami Selçuk “Bayram haftası” diyor, bizim militan laikler “Ha, anladık, sandal tahtası” cevabını veriyor. Yargıtay Başkanı düşünce suçu diye bir suç olmadığını, düşüncelerin Türkiye için bir tehlike ve tehdit teşkil etmediğini, asıl büyük tehdit ve tehlikenin soygun sistemi olduğunu bir toplantıda söyledi. Soygun cephesinden ise “Başörtüsü siyasal İslâm’ın simgesidir. Ülke ve devlet için çok ama çok büyük tehlike ve tehdittir” feryatları yükseliyor.
Devlet ticarî satışlardan yüzde 14 KDV aldığı gibi bazı kuruluşlar ve bazı belediyeler işlerden yüzden on komisyon alıyor. Kimler alıyor? Birtakım çeteler alıyor. Öyle münferit işler değil bunlar. Çeteler geniş. Her yıl bu yolla milyarlarca dolar götürüyor haydutlar, vurguncular.
Vatandaşın biri kahvede acından ölmüş. Allah rahmet eylesin. Sözüm Müslümanlaradır. Peygamber ne demiş? “Komşusu aç iken, tok yatan bizden değildir” buyurmuş. Zengin, varlıklı, doların milyarlarıyla oynayan Müslümanlar fakir fukaranın perişanlığı ile ilgileniyor, elden gelen yardımı yapıyorlar mı?
Telefonla iş alan kibar fahişeler ücretlerini dolarla alıyormuş. Ekonomik krizi göz önünde bulundurarak doları 900 liradan hesaplıyorlarmış.
Faizci, repocu, rantçı, tefeci, vurguncu küçük bir azınlığın ağızları kulaklarında. Bir ay içinde korkunç kârlar ettiler, kara ve haram servetlerini katladılar. Daha fazla kazanmak için kuduz bir iştiha ve hırs içindeler. Peki sonları nasıl olacak. Sonları berbattır onların. Ateş ateş ateş görüyorum. Ve ayrıca bir sürü bela, felaket, uğursuzluk.
Faziletli, namuslu, şerefli, dürüst belediyeler ve belediyecileri tenzih ederim ama bazı mahallî idarelerden korkunç ve iğrenç kokular geliyor. Bunlar hep gizli mi kalacak? Kesinlikle hayır. Onların sonu da çok kötü olacaktır.
Herif bundan önceki devirlerde ağabeyi ile birlikte büyük vurgunlar vurdu, ilçeyi haraca kesti, yüz milyonlarca dolarlık servet edindi. Nasıl bir servettir bu? Kara, kirli, haram, necis bir servet. Bu adam ve ağabeyi hakkında da hiçbir yasal işlem yapılmadı. Demek ki, yatay adaletin okları onlara işlemiyor. Bir müddet sonra dikey adaletin sillesi tepelerine inecektir. Ansızın…
Ateistlerin dinî inancı yok, yemin ederken “Namusum şerefim üzerine” diyorlar. Dindarların bir kısmı Allah üzerine yemin ediyor, lakin onların bir kısmı da “Bozuk düzende yalan yemin edilir” diye şeytanî bir fetva almışlardır. Peki kime inanacağız?
Türk Hava Yolları bir senede yetmiş trilyon zarar etmiş. Çünkü ücretler çok düşük tutuluyormuş. Uçak seyahatini genellikle zenginler, varlıklı iş adamları tercih eder. Sistem onları himaye ediyor, ucuz seyahat etmelerine imkan tanıyor. Bu yetmiş trilyonluk zararı kim karşılıyor! Devlet, yani halk ve ülke. Böyle haksızlık, böyle garabet olur mu?
Bir televizyoncu bir kanaldan ötekine geçti, geçerken de milyonlarca dolar transfer parası aldı. Bizim medyamızda Hindistan’daki kast sistemine benzeyen bir sistem vardır. Zirvedekiler doları milyonu ile kazanır. Hint racaları gibi lüks bir hayat sürer. Alt kattakilerin ise canları çıkar. Bir büyük İstanbul gazetesinde stajyer gazetecilere maaş verilmiyormuş. Eskiden gazete binasında günde iki yemek yemelerine izin verilirken, şimdi bire indirilmiş, akşam yemeklerinde sadece gece çalışanlara servis yapılıyormuş. Böyle giderse, işe almak için yeni gazetecilerden üste para da isteyebilirler. Zaten bazı televizyonlarda, ayda bir iki bin dolar karşılığı haftada bir saat yayın yapmak hakkı veriliyormuş.
Zaman akıp geçiyor. Zaman aktıkça da buzdolabına konulan birtakım dosyaların mürur-i zamana (zaman aşımına) uğramaları işi de sessiz sedasız yolunda gidiyor. Zaman dolunca, “Ne yapalım, zaman aşımına uğradı” diyecekler. Bu konuda feryad ü figan kopartan, ilgilileri uyaran yok mu? Var ama ilgili ve bilgili kişiler hiç tınmıyor. Ne demişler: İt ürür, kervan yürür. Bizde şimdi kervan yürümüyor, itler yürüyor.
Dostlarımdan birine, yola çıkmadan önce sadaka vermesini, o anda verecek bir kimse bulamazsa sadaka parasını cebinden çıkartıp bir kenara koymasını ve ilk fırsatta ehli bir kimse bulup vermesini tavsiye etmiştim. O da öyle yapıyormuş, Geçen hafta yanlışlıkla fren yerine gaza basan bir sersem, dostumun otomobiline olanca hızıyla çarpmış. Görenler ve polisler “Bir saniye önce çarpmış olsaydı ölürdün” demişler. Az sadaka çok belayı def edermiş. Sizlere de tavsiye ederim.
(Allah rızası için kedileri, köpekleri, kuşları doyurursanız, inşaallah o iyilikler de bir sadaka hükmüne geçer.
diye bir söz vardır.) 27 Mart 2001