Acı Gerçekler
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 09 Şubat 2019
Cumartesi
Bazı zengin şişmanlar, zayıflamak için özel hastahanelerde pahalı tedavi görüyorlarmış. Onbeş gün süren tedavi milyarlarca liraya mal oluyormuş. Bazı zenginler İtalya’dan takımı iki bin dolara elbise alıyormuş…
Varlıklılar lüks otomobillere bazen yüz bin dolar, hattâ daha fazla para veriyormuş. Birkaç ay önce açık sütlü kahverengi bir Amerikan arabası gösterdiler, “Üç yüz milyar liraya alınmış!..”
Bu memlekette varlıklı, zengin, paralı tabaka su gibi dolar akıtarak Nemrud’lar gibi, Firavun’lar gibi lüks, ihtişamlı, debdebeli, şaşaalı, israflı bir hayat sürüyor.
Kendilerini dindar sanan ve gösteren bazı Müslümanlar da böyle yaşıyor.
Bir otomobile 100 bin dolar veren zengin bir Müslümana, bin dolara İslâmî bir sanat eseri almasını teklif ve tavsiye etseniz almaz. Meselâ, tezhipli, güzel çerçeveli bir Hilye levhası.
Zenginlerimiz hele kitaba hiç para vermezler. Karun gibi bir zengin, “Okumak mı, kitap mı?.. Onlar çocuklar, öğrenciler içindir, bize gerekmez” demiş. Zavallı!
Fakülteyi bitireli otuz sene olmuş, hayata atılmış, kariyer yapmış, makam ve mevkiler işgal etmiş, az çok adı ünü duyulmuş öyle kişiler var ki, otuz sene içinde otuz fikir kitabı okumamıştır. Bunlar boş, kof, balon adamlardır.
Rusya’ya giden biri anlattı: Şoförler otomobillerinde müşteri beklerken ya uyurlar, ya kitap okurlarmış. Bizde nice kalantor kişi, Rus şoförleri kadar kitaba, okumaya meraklı değildir.
Hayal ederim: Yüksek kültürlü bir müteşebbis (girişimci) çıksa da bir dershane açsa. O dershanede şu bölümler bulunsa:
– Fuzulî dersleri: Bu derslere devam edenler bir iki sene içinde edebiyatımızın en büyük şairi Fuzulî’yi okuyup anlayacak, bu kıraatten zevk ve haz alacak şekilde divan edebiyatımıza vâkıf olacaklardır.
– Müslüman evi dersleri: Bir Müslümanın evi nasıl olmalıdır? Salonu, misafir odası nasıl döşenmelidir? Ne gibi eşya, halılar, mobilyalar bulunmalıdır. Yatak odaları, yemek odaları, mutfaklar…
– İyi vatandaş, iyi insan, iyi Müslüman olma dersleri: Uzman ve ehliyetli öğretmenler bu konuda ders verecekler. (Devlet buna izin vermez, çünkü Müslüman kelimesi var…)
– Zenginler için özel dersler: Çok para kazanan kimselerin azıp kudurmamaları için gereken hikmetli, ibretli, uyarıcı bilgiler verilecektir.
– Otomobil kültürü dersleri: Toplumumuz bir oto-toplum olmuştur. Otomobil putlaştırılmıştır. Bir sürü ahmak ve geri zekalı, lüks bir otomobilin sahibine kıymet kazandıracağı kuruntusu içinde yaşamaktadır. Arzu edenlerin bu konuda da yetiştirilmesi gerekir.
– Estetik dersleri: Mimarlık, şehircilik, yapılaşma… Giyim, kuşam, tesettür…
– Şehirlilik, medeniyet dersleri: Kırsal kesim, şifahî kültür, bedevî zihniyet nedir? Şehir ve medeniyet kültürü nedir?
Bunlar benim hayal ettiğim şeyler. Şu anda hayata geçirilmeleri mümkün değil. Ne devlet buna izin verir, ne de böyle kurslar açılsa para verip de yazılan çıkar.
Ülke cehalet, şifahîlik, molozluk, vasıfsızlık, ehliyetsizlik, nemelâzımcılık, bedevîlik (lüks limuzinlerle gezen zengin bedevîler), kofluk, boşluk bulutlarının karanlığı içinde bunalıyor.
Bu memleket medenî olsaydı bu kadar pislik, rezillik, hırsızlık, rüşvet, suiistimal, irtikâb, haydutluk, eşkıyalık olur muydu?
Medenî bir toplumda pisliğin, kötülüğün bir limiti vardır. O limit aşılırsa yer yerinden oynar.
Adamlar bu ülkeyi, bu halkı, bu devleti iki milyar dolar dolandırdılar. Tatil günü 100’er bin doları buldular ve serbest kaldılar. Medenî bir ülkede böyle bir şey mümkün müdür?
Şehrin ileri gelenlerinden bir grup on üç yaşındaki kızın ırzına tecavüz ettiler. Onlar da serbest kaldı.
Hani Şile’de bir polis memuru, iki çocuk annesi, bir Türkle evli Romen asıllı bir kadıncağıza otelde sabaha kadar tecavüz etmişti. O adam ne oldu acaba?
Eminönü Zeytinburnu tramvaylarında her beş dakikada bir iftiharla “Sayın yolcularımız hırsıza dikkat!..” diye Türkçe ve İngilizce anons yapılıyor.
Vazifeliler ve sorumlular giriş turnikelerini kasıtlı olarak bozmuşlar ve her gün milyarlarca lira geliri paylaşmışlar. Onlar hakkındaki tahkikat ne oldu dersiniz? Bazı adamların ayda 750 milyon lira maaşı var ama 7,5 milyarlık hayat sürüyorlar. Bu değirmenin suyu nereden geliyor?
Edirne’den tarihî bir camiinin mihrap çinileri küskü ve balyozlarla tuz buz edilmiş, haydutlar duvarda altın aramışlar? Cami ibadete kapatılmış. Kimin umurunda…
Sultan Ahmed civarında bir camiyi dekore ediyordum. Pencerelere vitraylar yaptırtıp taktırtmıştım. Duvarlara da ayet ve hadîs levhaları koydurtmuştum. Sonra bir Diyanet mensubu gelmiş ve bağırıp çağırmış, imamı azarlamış, “Burası antikacı dükkanı mıdır?” diye haykırmış, “İndirin şunları!” demiş. Levhaların bir kısmını indirmişler. Güzel yazılı, zarif çerçeveli ayet ve hadîs levhaları için “Burası antikacı dükkanı mı?” diyen kafaya ne denir?
Dini imanı para olan, nefs-i emmarelerine put gibi tapan, haram yiyen heriflerden bu ülkeye, bu halka, bu devlete hiçbir hayır gelmez.
Arivist ne demektir, manasını bilen kaç kişi çıkar şu toplum içinden? Bir ülkede arivistler çoğalınca ve işler onların eline kalınca o ülkede yaşayan halk bahtına ağlasın.
Ramazan’a kaç ay kaldı? Mübarek ve feyizli aya hazırlanıyor muyuz? Kaç faydalı broşür hazırlatıp, bunları milyonlarca bastırıp dağıtacağız? Gençler yine camilere gelecekler ve aradıklarını bulamayacaklar. Sonuna kadar açılmış hoparlörler, bir telaş, bir koşuşturma… Nerede ilim, irfan, hikmet ışığında yapılan vaazlar, nasihatlar, tebliğler, dâvetler, müjdeler, uyarılar…
Herkesin aklı fikri yemekte, gezip tozmakta. “Ağabey, Yeşilköy’de yeni bir restoran açılmış, nefis yemekler ve tatlılar varmış, en kısa zamanda oraya hep birlikte gidelim…” Be adamlar sizin yemek ve içmekten başka derdiniz, tasanız, işiniz yok mudur?
Yakında işler düzelecek, Türkiye selamete çıkacakmış, kurtuluş şu tepenin ardındaymış. Ben bu mavalları ve masalları 1946’dan beri dinliyorum. İyileşmek bir tarafa, her gelen gün geçeni aratıyor.
Hiç bir şeye fazla yanmam da Müslümanların haline yanarım… 27 Temmuz 2003