Acı ve Vahim Gerçekler
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 04 Şubat 2019
Cumartesi
İyi haberler veremiyorum, beni bağışlayınız. Güngörmüş bir yazar olarak sizleri uyarmam gerekiyor. Okuyucularımı aldatmak, afyonlamak, yanıltmak istemem. Acı ve korkunç da olsa gerçekleri söylemek zorundayım.
Türkiyelilere şu üzücü gerçeği söylemek gerek: Ülkemiz siyasî, sosyal, kültürel, iktisadî, etnik ve biyolojik bakımdan iyiye değil, kötüye gitmektedir. Halktan, realiteden kopuk olarak kendi gettolarında lüks, israf, zevk ve sefa içinde ve gaflet içinde yaşayan üsttekiler Türkiye’yi bilmiyorlar, tanımıyorlar.
1. Biojenetik ve etnik bakımdan ülkemizde çok endişe verici vahim bir gelişme vardır. İnsan kalitesi gün geçtikçe bozulmaktadır. Kötü beslenme, tiner, sigara, bozuk seksî faaliyetler dolayısıyla kavruk, güdük, gelişmemiş nesiller türemektedir. Bazı kesimlerde ve gruplarda dehşet verici bir çoğalma, üreme görülmektedir. Korkunç bir hızla büyük şehirlere, Batıya doğru akan bu nüfus Türkiye için saatli bir biyolojik bombadır. Ülkemiz ne yapıp yapıp birkaç yıl içinde en az beş milyon vasıfsız Türkiyeliyi dünyanın çeşitli yerlerine işçi olarak göndermek zorundadır.
2. Eğitimin ve üniversitelerin iflas etmiş olmaları dolayısıyla ülke, kendisine yetecek miktarda vasıflı, güçlü, üstün elemanlar yetiştirememektedir. Dışarıdan beyin ithal edemeyeceğimize göre bunun sonu topyekûn bir bitiştir.
3. Küçük bir azınlık hırsızlık, rant, repo, faiz, riba, hortumlama, alavere dalavere yoluyla memleketin, milletin, devletin kanını iliğini sömürmektedir. Türkiye gırtlağına kadar borca batırılmıştır. Türkiye bu borçların faizlerini ödeyecek durumda bile değildir. Türkiye IMF tuzağına, borç batağına batırılmıştır. Türkiye’de 200 milyar dolardan fazla kara para mevcuttur.
4. Türkiyelilik kimliğinin ana faktörü olan din bir yandan militan din düşmanları, öbür yandan din ve mukaddesat sömürücüsü haydutlar ve haşerat tarafından baltalanmaktadır. Millî kimliğimiz, kültürümüz, medeniyetimiz her geçen gün yozlaşmakta, erozyona uğramakta, memleketi ayakta tutma gücünü yitirmektedir. Müzmin din-devlet kavgası birtakım gizli güçler tarafından inatla ve kasıtlı olarak sürdürülmekte; din-devlet uzlaşma ve barışması yolları tıkanmaktadır. Türkiye bu kavgaya daha fazla dayanamaz.
5. Türkiye her geçen gün medeniyetten uzaklaşmakta, bedevî ve şifahî bir toplum haline dönüşmektedir.
6. Türkiye’yi babalarının çiftliği, atalarının mandırası gibi gören iç-sömürgeciler halkı devamlı ve planlı olarak sersemleştirmekte, afyonlamakta, uyuşturmaktadır. Türkiye halkı ve gençliği robotlar, zombiler, şartlı refleksli mahluklar haline dönüştürülmek isteniyor ve bu beyin tahribi işinde de hayli başarılı olmuşlardır.
7. Bir ülke iyi vatandaşlarla, iyi insanlarla; şayet orası bir İslâm memleketi ise iyi Müslümanlarla yükselir, ayakta durur, güçlenir. Bizde iyi insan, iyi vatandaş, iyi Müslüman unsuru her geçen gün zayıflamakta, baltalanmaktadır.
8. Birtakım şer güçleri, ülke üzerindeki hakimiyet ve saltanatlarını ayakta tutmak için halkı Türk Kürt, Sünnî Alevî, sağcı solcu, dinci laik, şucu bucu diye birbirine düşman, hasım, rakip kamplara ve kesimlere ayırmışlardır. Şer güçlerinin, “Böl parçala ve hükmet” ilkesi gereğince meydana getirmiş oldukları bu kamplaşma ve kutuplaşma ileride ülkenin parçalanmasına kadar yol açabilir.
9. İslâmcı geçinen birtakım münafıklar ve habîsler kendi şahsî ikbal ve nüfuzları, menfaat ve şöhretleri için uluslararası siyonizmle, İsrail ile sıkı bir işbirliğine girmişlerdir. Ülkemizin bağımsızlığına ve âlî menfaatlerine gölge düşüren bu gidiş ileride vatanımızın parçalanmasına, devletimizin sarsılmasına yol açabilir.
10. Büyük şehirlerin bazı bölgelerinde güvenlik kalmamıştır. Alçak, şerefsiz, popülist, vatan haini birtakım sabık politikacıların sık sık çıkarttıkları aflar toplumda kanun korkusunu ortadan kaldırmış bulunuyor. Verilen cezalar yeterli değildir. Bir toplumdan Allah korkusu, kanun korkusu kalkarsa o toplum batmaya mahkumdur.
11. Ülkenin bir numaralı siyasî, sosyal, kültürel gücü olan medya birtakım holdinglerin, “Babaların”, efsanevî servet sahibi şaibeli kişilerin eline geçmiş ve tabir caiz ise mafyalaşmıştır. Böyle bir büyük medya ile Türkiye’nin selamete çıkması mümkün değildir.
12. Sendikalar var güçleriyle çalışanların haklarını korumak, onların maaşlarını arttırmak için çalışıyor. Peki on milyonlarca çalışmayan vatandaşların haklarını arayacak bir müessese var mıdır? Maalesef yoktur. Çalışanın birtakım hakları var da, iş bulamayanın yok mudur?
13. Ülke çapında genel bir ehliyetsizlik, beceriksizlik, tembellik, acz görülüyor. Topraklarımız verimli bir şekilde işletilmiyor. Mer’a ve yaylalarımızda gereği gibi hayvancılık yapılmıyor. Şehir ve köy kahveleri tıklım tıklım dolu. On milyonlarca insanımız çalışmak üretmek ticaret yapmak, kazanmak peşinde koşmuyor. Herkes maaşlı, sigortalı, sosyal haklı, toplu sözleşmeli bir iş arıyor ve böyle bir iş bulunca da yan gelip yatıyor. Hangi ülke bu kafa ile ilerlemiş, zenginleşmiş güçlenmiştir?
14. Son elli yılda demiryollarımız kasıtlı şekilde ve haince baltalandı, ihmal edildi. En ileri, en zengin, en akıllı, en medenî ülkeler demiryolu taşımacılığına önem verir, yatırım yaparken, bizde otobüs firmalarının menfaati için bu ucuz ve emniyetli taşıma şekli sabotaja uğradı. Türkiye’nin yüz milyarlarca doları karayollarına, otobüslere, yakıta gitti, ziyan oldu. Medenî ve akıllı ülkeler 450 kilometreyi hızlı trenlerle iki saatte alırken biz İstanbul-Ankara arasındaki bu mesafeyi trenle sekiz saatte alıyoruz. Bu bir ihanet değil midir? Yine, ülkemizin üç tarafı denizlerle çevrili olduğu halde deniz taşımacılığı da ihmal edilmiş, sabotaja uğramıştır.
15. Her geçen gün bedevîleşen, göçebeleşen, kırsal kesim ve şifahî toplum zihniyet ve kafası karanlıklarında debelenen Türkiye’de kültür, eğitim, araştırma, edebiyat ve tarih tedkikleri, mimarlık ve sanat faaliyetleri yozlaşmaktadır. Komşu ve kardeş ülke Mısır, İskenderiye’de beş milyon kitaplık dünya çapında bir kütüphane kurdu ama bizde bizim gündemimizde kitap, kültür, sanat, kütüphane, araştırma gibi maddeler yoktur.
16. Türkiye, dünya birincisi olması gereken Türkoloji, Türk dili kültürü araştırmalarında bile nal toplamaktadır. Bu çok büyük bir ayıp değil midir? Niçin utanmıyoruz, yüzümüz kızarmıyor? 03 Ağustos 2003