Pazartesi

 

Demokrat rejimli, hukukun üstünlüğünü kabul etmiş, şeffaf ve açık bir ülkeyi altüst edecek, Yüce Divanlar kurulmasına sebep olacak; her biri diğerinden korkunç ve dehşetli iddialar ortaya atılıyor ve bizim ilgili ve sorumlu şahıslarımız ve kurumlarımızın kılları kıpırdamıyor.

(1) Güneydoğu’da bundan kısa bir müddet önce Şırnak’ın Beşağaç Köyünde bir minibüs tarandı ve içindeki sivil 12 vatandaşımız feci ve vahşi bir şekilde öldürüldü. Bu cinayeti PKK yaptı denildi ama bir sürü itiraz var,

“Hayır PKK yapmadı, başka güçler yaptı…”

deniliyor. Oraya birkaç sivil kuruluşun elemanlarından meydana gelen bir araştırma heyeti gitti ve bir rapor hazırlayıp kamuoyunun dikkatine sundu. Cinayet konusunda büyük şüpheler olduğunu onlar da açıklıyor. Sayın Büyük Millet Meclisimiz bu konuyu niçin araştırmıyor, niçin tahkikat komisyonu kurmuyor, niçin ciddî ve aydınlatıcı raporlar hazırlamıyor?

(2) Medyada

“PKK terörünün gölgesinde büyük uyuşturucu

(Beyaz)

ticareti ve kaçakçılığı yapıldığı, birilerinin bu yolla yekûn olarak on milyarlarca

(belki de yüz milyarlarca)

haram ve kara para kazandığı”

iddiaları var. Sayın Meclis bu konunun üzerine niçin gitmiyor?

(3) Yine, PKK terörünün tozu dumanı içinde büyük miktarda silah, cephane, mühimmat, askerî araç ve gereç ticareti, trafiği, kaçakçılığı yapıldığı iddia ediliyor. Sayın Meclisimiz susuyor. Niçin?

(4) Yıllardan beri

İmralı adasında imparator gibi bakılan, ağırlanan, kendisine her türlü konfor sağlanan APO, nam-ı diğer Abdullah Öcalan’ın

gazeteci Avni Özgürel’e PKK terör hareketi için

“Avni bey bu savaşı bitireni bitirirler…”

dediğini, Neşe Düzel, Avni Özgürel ile yaptığı röportajda açıkça yazmıştır. (Bakınız Radikal Gazetesi: 27 Ekim 2003 adı geçen röportaj) Millî iradenin merkezi olan sayın Meclis bu konu üzerinde niçin durmamaktadır?

(5) Aynı röportajda PKK terörü münasebetiyle Başbakanlığın örtülü ödenek (Tahsisat-ı mesture) faslından büyük miktarların hesapsız kitapsız kontrolsuz bir şekilde akıtıldığı iddia ediliyor. Bu konu, üzerinde durmaya değmez bir konu mudur ki, sayın Meclisin ilgisini çekmemektedir.

(6) Yekûn cirosu yüz milyarlarca dolar olan PKK terörünün kesinlikle bitirilemeyeceği, bunu bitirenin işinin bitirileceği söyleniyor. Sayın Meclis’imiz bu konuyu niçin araştırmıyor?

(7)

Abdullah Öcalan’ın başlangıçta MİT ile ilgisi olduğu söyleniyor,

PKK’yı rejimin derin güçlerinin kurdurduğu iddia ediliyor. Sayın Meclislimiz bu korkunç, bu dehşetli, bu son derece önemli iddiaları gündemine almıyor. Niçin?

(8) Yakın tarihimizde birtakım derin güçlerin, parçalayıp kolay idare etmek ve soyabilmek için halkı

Türk ve Kürt, Sünnî ve Alevî, Dinci Laik, Sağcı Solcu, Şucu Bucu

diye birbirine düşman ve hasım kesim ve kamplara ayırdığı iddia ediliyor. Bunlar birkaç manyağın ve parayonakın ortaya attığı saçma kurgular mıdır, yoksa delilleri var mıdır? Niçin incelenmiyor?

Evet Türkiye devleti PKK’yı kısa zamanda bitirebilirdi. Niçin bitirmemiştir? Buna kimler engel olmuştur? PKK terörünün tozu dumanı içinde kimler uyuşturucu kaçakçılığı yaparak muazzam ve efsanevî servetler edinmiştir? Bunlara kimler ortak olmuştur? İstanbul’un mafyatik altyapısı bundan birkaç yıl önce niçin PKK yanlılarına verilmiştir? Bunu kimler planlamış, buna kimler göz yummuştur?

Şu anda ülkemizi bir savaşa sokmak, bir tuzağa düşürmek, bir bataklığa yuvarlamak isteyenler acaba beynelmilel silah kaçakçılarının ve tacirlerinin hesabına mı çalışmaktadır? Millî iradenin merkezi olan sayın Meclis’in bu konular üzerinde durmasını, araştırma ve inceleme heyetleri kurmasını ve halkımızı uyarıp aydınlatmasını bekliyoruz. Saygılarımla…

Sultanahmet’ten Çarşıkapı’ya…

Kapallçarşı’ya gideceğim. Mesafe çok yakın olduğu için taksiye binilmez. Sultanahmet’ten tramvaya bindim, vagonun içi sıkışık. Çemberlitaş’ta yedi sekiz lise öğrencisi bindi. Kapının yanındayım, Çarşıkapı’da ineceğim, öğrenciler konuşup gülüşüyor. Halleri hiç sevimli değil. Hareketleri, sözleri kaba. Fena halde sıkıldım, durakta kendimi hemen dışarıya attım. İstanbul’un durumu gençliğinden anlaşılıyor.

Millî Eğitim Bakanımız tebdil-i kıyafet edip bir İstanbul lisesi boşalırken bir köşeden gözetlese ve manzarayı görse.

Kızların bir kısmı mini etekli, erkekler dışarıya çıkar çıkmaz gömleklerinin yakasını açıyor, kravatlarını gevşetiyor, gömlek eteklerini pantolon dışına çıkartıyor. Liseli çocuklar hangi konuları konuşmalı? Edebiyat, sanat, tarih, faydalı kitaplar, kültür, dersler… Bizimkiler başka şeyler konuşuyor. Gençlik nereye gidiyor? Acaba her yerde böyle midir? Tevhid-i Tedrisat’a karşı kurulan Tevhid-i Tedrisat sistemi yeni nesillere hizmet veremiyor, onları iyi ve vasıflı Türkiyeliler, iyi vatandaşlar, iyi insanlar olarak yetiştiremiyor.

Acaba ben çok mu katıyım, abartıyor muyum? Keşke yanılsam… Manzara ortada. Namuslu, dürüst, objektif, vatansever bir bilirkişi heyeti kurulsun. Bunlar gayet gizli şekilde, kimse bilip anlamadan aylar boyu yüzlerce lisede inceleme yapsın, sonunda bir rapor hazırlasın.

“Türkiye’de Liselerin ve Gençliğin Durumu”…

Sanırım pek iç açıcı bir rapor olmaz.

Lise gençliğini nasıl kurtarabiliriz? Çare ve çözümler nedir? Bunları kimler araştıracak ve hayata geçirecek?

Kapalıçarşıya gittim, Tesbihçi ve Gümüşçü Ufuk Çalışkan beydeki tepsimi aldım. Gümüş kaplı bir eski zaman tepsisi, bir ayağı kırıktı, tamire vermiştim, onda duruyordu.

İkindi ezanı okunuyor, İçbedesten Camii’ne gittim. Üç katlı küçük bir cami. Oldukça güzel dekore edilmiş. Çarşının açık olduğu zamanlardaki namazlarda doluyor.

Esnaf güneydoğuda şehit düşen askerlerimize çok üzülmüş, ağlayanlar olmuş. Vatandaşların büyük çoğunluğu öfke, keder ve infial içinde. Ordu bir an önce Kuzey Irak’a girsin diyorlar. Ah bu iş bu kadar kolay olsa…

İçimizden çürümüşüz, Türkiye’de din ve ahlâk yıkılınca her şey yıkılır, dejenere olur. Nitekim öyle oldu.

Yakın tarihimizde habisler, dini büsbütün kaldırmak istediler. Bunu gerçekleştiremeyince dini bozmaya, Müslümanları şaşırtmaya çalıştılar. Sonunda bu hale geldik. İslâmcılık ilerliyormuş… Güldürmeyin beni!.. İslâmcılık edebiyatına karnım tok. Ben gerçek Müslümanlık istiyorum. Dinin ticarete, şahsî nüfuza, kara paraya, kirli kazançlara, haram yemeye alet edilmediği tertemiz, dupduru asıl Müslümanlık.

Güneydoğuda askerlerimiz nasıl şehit edildi, ayrıca sekiz asker nasıl tutsak ve rehine oldu? Bu konu iyice araştırılmalıdır.

Rahşan Ecevit niçin “Ordu Irak’a” diye bağırıyor? Deniz Baykal niçin aynı fikirdedir? Birileri resmi ideolojiyi, statükoyu, vesayet demokrasinini ayakta tutmak için planlar mı yapmıştır?

Halk yığınları pek heyecanlı. Ordumuz Irak’a girsin. PKK’lılar tavşan gibi yakalansın, terör bitsin, sükûnet geri gelsin… Ya öyle olmazsa?.. Ya işler büsbütün sarpa sararsa?…

Korkuyorum, birtakım beyinsizler

Türklerle Kürtleri birbirine düşman edecek.

Askerlerimiz şehit düşerken beride yolsuzluklar gırla gidiyor.

Türkiye o hale geldi ki, pek akıllı olmayan Japon karıları bile bankalardan kredi çekiyor, bunları yine bankalar vasıtasıyla Türkiye’ye gönderiyor ve aşırı faiz kazancı elde ediyormuş. Dünyanın maskarası olduk iktisat ve finans sahasında. Faiz ve riba Türkiye’yi çökertti. Sıcak para, soğuk para, ah para, canım para, dinim imanım para. Paraya tapanlar ülkemizi mahv etti.

Yıllar boyunca 2007 ‘de, 2008’te önemli hadiseler olacak diye yazmıştım.

Bekleyiniz…

30 Ekim 2007