Pazartesi

 

Bazı hususlarda hatâ ettiğinizi, yanıldığınızı söylersem kabul etmeyeceksiniz. Öyle ya, siz hiç yanılır mısınız? Sizin lügâtinizde yanlışın târifi şudur?

“Yanlış başkalarının yaptığı şey.”

Tahammül edebilirseniz iddia ve tenkidlerimi okursunuz, tahammülünüz yoksa okumaya kalkıp sinirlerinizi boş yere bozmayın.

Birinci Tenkid: Siz,

“Hazret-i Muhteremin”

in yanılmazlığına itikad ediyorsunuz. Yani onun, Peygamberler gibi ismet sıfatıyla sıfatlı olduğu inancına sahipsiniz. Buna benzer itikad Şiîlikteki

“Mâsum İmam”

inancıdır. Böyle bir şey Ehl-i Sünnet ve Cemaat İslâmlığına aykırıdır. Sizin Hazret-i Muhtereminiz de pekâlâ yanılabilir, kendisinden hatâ sadır olabilir. Biz Sünnî Müslümanlar, ismet sıfatıyla sıfatlı Peygamberlerden bile

“zelle”

sadır olabileceğini kabul ederiz. Sizin,

“Masum Hazret-i Muhterem”

inancınızı kesinlikle paylaşmayız.

İkinci Tenkid: Siz tenkid ile hakareti birbirine karıştırıyorsunuz.

Edep ve insaf dairesinde olmak şartıyla, ehliyeti ve liyakati olanlar gerekli tenkidleri yapacaklardır.

Bunlar olumlu tenkidlerdir, ılımlı tenkidlerdir, bu tenkidleri hakaret ve saldırı olarak kabul etmek dengesizlik ve insafsızlıktır. Zamanımızda hiçbir

“Muhterem”

in tenkid edilemezlik imtiyazı yoktur.

Üçüncü Tenkid: Yüce İslâm dini “Mevrid-i nassta ictihada mesağ yoktur” kaidesini koymuştur. Dinimizin müttefakun aleyh olan hiçbir kesin hüküm ve kurumunda keyfi bir şekilde ictihad yapılamaz. İslâm dininin Şârii ve Vâzu Allah-ü Teâlâ Hazretleridir, ikinci olarak da, O’nun elçisi olan Peygamber Efendimizdir. Hiçbir hocanın, şeyhin, muhteremin, hazretin müttefakun aleyh olan kesin konulara aykırı ictihad yapması, fetva ve ruhsat vermesi asla kabul edilemez. Bir misal verelim: Kur’an “Allah katında din İslâm’dır” buyurmaktadır. Bu konuda başka âyetler de vardır. Allah-ü Teâlâ İslâm’dan başka bir dini kabul etmez, ondan razı olmaz. Sizler kalkmışsınız

“Ehl-i kitapla amentüde ihtilafımız yoktur… Ehl-i kitap da cennete girecektir… Ehl-i kitabın da dinleri haktır…”

şeklinde Kur’an’a, Sünnete, Şeriata, fıkha aykırı ictihadlar yapıyor, hükümler koyuyorsunuz. Biz Ehl-i Sünnet Müslümanları bunları kesinlikle kabul edemeyiz. Bu gibi bozuk ictihadları tenkid ve cerh etmek boynumuza borçtur. Hiç şüphe ve tereddüde mahal yoktur ki, Hazret-i Muhammed’in risaleti ve daveti kendisine ulaştıktan sonra, bu daveti red, inkâr ve tekzip eden kimse delâlettedir. Sizler

“Dinler arası diyalog ve hoşgörü”

diye bir doktrini, bir ideolojiyi Müslümanlara kabul ettirmeye çalışıyorsunuz. Ehl-i kitap, Hazret-i Muhammed’in hak peygamber olduğunu kabul etmiyor, Kur’an’ın hak kitap olduğunu kabul etmiyor, İslâm’ın hak din olduğunu kabul etmiyor… Sizler Müslüman olarak onların cennete gireceklerini söylüyorsunuz. Ne kadar açık bir çelişki içindesiniz. Bu yüzden sizi uyardığımız, yapıcı şekilde tenkid ettiğimiz için bize kızıyor, köpürüyorsunuz.

Dördüncü Tenkid: Siz cemaatinizi, hizbinizi, fırkanızı, zümrenizi İslam dini ile özdeşleştiriyorsunuz. Büyük bir mantık hatâsı yapıyosunuz, hiçbir parça bütüne eşit olamaz. İslam dünyasında çeşitlilikler vardır, mezhepler… tarikatlar… meşrebler… fırkalar.. çeşit çeşit gruplar. Bunlar parçadır, bütün değildir, bütünün yerini tutamazlar. Sizler aşırı gidiyorsunuz, cemaatinizi din haline getiriyorsunuz.

Beşinci Tenkid: Allah’ın kitabı Yüce Kur’anı kerim, Ehl-i kitabı, ruhbanlarını, din büyüklerini

“Erbab”

(Rabler) haline getirmekle suçluyor. Maalesef İslam tarihinde ve çağımızda birtakım Müslümanlar cemaatler de, büyüklerini, başkanlarını, Hoca Efendilerini, Muhteremlerini gerekenden fazla, çok aşırı şekilde yüceltmekte, adeta putlaştırmaktadır. Böylelerini uyarmak bir vazifedir. İslam dinine göre bütün hamdler, senalar, övgüler Allah-ü Teâlâ Hazretlerine mahsustur. Biz müslümanlar O’nun resûlü olan peygamber Efendimize salât ve selam getiririz. Diğer Peygamberlerin hepsine de iman eder, saygı besler ve selamlarız. Üçüncü tabaka Ashab’tır. Onlar için “Allah kendilerinden razı olsun” deriz. İslâmdan önce ve sonra gelip geçmiş sâlih kimseler için Allah’tan rahmet dileriz. Yine Hazret-i Adem’den bugüne kadar gelip geçmiş, her seviye ve dereceden müminleri rahmetle anarız, Allah’tan onların bağışlanmasını dileriz. Aklı başında, Kur’an ve Sünnet çizgisinde hiçbir Müslüman, hocasını, şeyhini, büyüğünü putlaştırmaz, aşırı şekilde övmez. Böyle bir şey İslam’ın ruhuna aykırıdır. Sizde bu konuda aşırılık görülüyor ki, birtakım tenkidlere uğruyorsunuz. Tenkid edenlere kızıp köpüreceğinize aynaya baksanız daha iyi edersiniz. Olabilir ki, hatalarınız vardır, aşırılıklarınız vardır.

Altıncı Tenkid: İslam dininin temel farzlarından biri de, emr-i maruf ve nehy-i münker farzıdır. Ümmet-i Muhammed’in sağlıklı, dengeli, düzenli olabilmesi için mutlaka bu farzın yerine getirilmesi, yanlışlıkların (muhakkak ki vardır) söylenmesi, denetim yapılması, olumlu tenkidlerin yöneltilmesi gerekir. Sizler bunlardan dahatsız oluyorsunuz.

Yedinci Tenkid: İnsan nefsi, yalan da olsa övgülerden çok hoşlanır, doğru da olsa tenkidlerden hiç hazzetmez. Sizler buna bir örneksiniz. Hazret-i Muhteremin ve cemaatinizin hep övülmesini, pohpohlanmasını, göklere çıkartılmasını istiyorsunuz; haklı ve isabetli de olsa, yumuşak bir üslupla da yapılsa hiçbir tenkidi ve uyarıyı kabul etmiyorsunuz. Siz yüzde yüz haklısınız, doğru yoldasınız… Sizi tenkid edip uyaranlar yanlış yoldalar…

Sekizinci Tenkid: Allah-ü Teâlâ, Yüce Kur’anda mü’min kullarını uyarıyor ve onlara “kâfirleri dost ve velî ittihaz etmemelerini” emrediyor. Sizleri bu konuda da sınır dışına çıkmış olarak görüyoruz. Sizi tenkid eden, sizi uyaran mü’min kardeşlerinizle olan alâka ve râbıtalarınızı kopartıyor, onlara düşman gözüyle bakıyorsunuz. Öte yandan Hazret-i Muhammed’e -hâşâ- yalancı ve terörist diyen, Kur’ana hâşâ düzmece diyen, İslâm’a hâşâ uydurma din diyen kâfirlerle pek manevi destek gördüğünüze dair çok rivayetler ve karineler var. Bu konuda sizleri uyarıyoruz, tenkidlerimize kulak veriniz, bir uçurumun kenarında çok kaypak bir zeminde yürüyorsunuz, ayağınız kayarsa ebedî saadetinizi kaybedersiniz.

Dokuzuncu Tenkid: Sizin söyledikleriniz, yaptıklarınız, görüşleriniz içinde dinimizin temel inanç hükümlerine aykırı olan maddeler vardır. Cemaatinize bağlı olanlar bu yüzden çork vahim tehlikeler, dehşetli vartalar içindedir. Din temellerinin, itikad ilke ve hükümlerinin şakaya gelir tarafı yoktur. Kur’an “Allah katında din İslam’dır” diyor, siz ise Hazret-i Muhammed’in davetini reddeden, İslam’a sırt çeviren kâfirleri cennete sokmaya çalışıyorsunuz. Yeterli din kültürüne sahip olmayan ve sizin peşinizden giden nice mü’minin bu konuda ayağının kayması ihtimali vardır. Binaenaleyh onların uyarılması gerekir. Siz bu uyarmayı kendinize düşmanlık olarak görüyorsunuz.

Diğer konuları bırakalım, sadece

“Dinler arası diyalog ve hoşgörü”

konusunda çok ciddi, çok seviyeli bir açıkoturum ve tartışma zemini hazırlayalım. Böyle bir şeyin bütün yurda hitap eden büyük bir televizyon kanalında yapılması uygun olur. Ehl-i Sünnetten üç hoca, sizden üç kişi, bir de son derece âdil, objektif, insaflı bir yönetici… Müzakerelerin ve tartışmanın gündemi daha önce tespit edilecektir. Mesela:

– Ehl-i kitap ile Müslümanlar arasında amentü konusunda ihtilaf var mıdır, yok mudur?

– Tevhid ile Teslis bir olur mu?

– Hazret-i Muhammed’in risaleti ve daveti kendisine ulaştığı halde bunu reddeden kimse için necat, selamet ve felah var mıdır?

– İslam dini, Allah katında tek din midir, değil midir?

Safsata yapılmayacak, demagoji yapılyacak, mugalata yapılmayacak… Taraflar eteklerindeki taşları açık yüreklilikle ortaya dökecekler.

Eğer cesaretiniz varsa, samimi iseniz böyle bir açık müzakere ve tartışmayı kabul edersiniz. 24 Ağustos 2005