Perşembe

 

Şu son kurban tartışmasında da Müslümanların aczi meydana çıktı. İslâmî kesimin vasıflı, güçlü, üstün kurmayları, müesseseleri, teşkilatı olsaydı netice böyle mi olurdu?

Geçen gün İstanbul’un gözde semtlerinden birinden geçtim. Müslüman bir cemaat orada lüks, şahane harikulade villalar yaptırmış. Villa değil her biri küçük bir saraydı bu yapıların. Bir milyon, iki milyon dolar eden meskenler. Cemaatler, onların baronları kendi menfaatleri, zevkleri, lüksleri, konforları, keyifleri, hazları, ikballeri mevzubahs olunca her şeyi yaparlar. Köşkler, saraylar, tripleks villalar, lüks ve pahalı limuzinler, Firavun’un sarayında bile mevcut olmamış mobilyalar, bin çeşit pahalı yiyeceğin bulunduğu sofralar, en pahalısından ve kalitelisinden (ama zevklisinden değil) elbiseler, paltolar, ayakkabılar. Milyonlarca dolar, mark; altın, gümüş, kristal… Gurur, kibir, benlik, küçük dağları ben yarattım havaları… Bu kahrolasıcalar, kendilerine en haklı bir tenkit ve uyarı yöneltilince küplere biner, Nemrud gibi gazablanırlar, ateş püskürürler. Lakin imana, İslâm’a, Kur’an’a, mukaddesata saldırılınca, sokaklarda “Kahrolsun Şeriat!” diye bağırılınca hiç tepki göstermezler. Mutlaka emr-i mâruf ve nehy-i münker yapılması gereken bir durum meydana geldiğinde, “Biz kendi hizmet ve faaliyetlerimize bakarız, başka şeyler bizi ilgilendirmez, bize dokunmayan yılan bin yaşasın” derler.

Kurban konusunda küçük hacimli, lakin çok tesirli, vurucu, seviyeli broşürler çıkartılmalıydı. Muteber tefsirlerden, güvenilir hadîs kitaplarından, önemli fıkıh ve Şeriat müdevvenatından paragraflar alınarak, metinler konularak din düşmanları, zındıklar, bid’atçiler, fesatçılar susturulmalıydı. Her yıl Müslümanlardan milyarlarca dolar din vergisi, hizmet ve faaliyet parası toplayan adamlar ve cemaatleri niçin bu gibi hizmetleri yapmazlar?

Bu kurban bayramında, hukuka ve adalete aykırı olarak, demokrasi ayaklar altına alınarak yine bir sürü gasb, zulüm, haksızlık yapılacaktır. Bunlara, yasal hudutlar içinde kim cevap verecek? Benim gibi birkaç köşeyazarı feryad edecek, öteki baronlar susacak. Bunlar “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır” hadîsindeki şeytanlar mıdır ki, bunca kötülük ve münker iş yapılırken hiç konuşmuyorlar?

Zındık bir ilahiyat profesörü çıkıyor, Şeriat hükümlerine, fıkha aykırı bir sürü hezeyan sarfediyor da ehl-i sünnet geçinenlerden birkaç kişi çıkıp, sözle veya kalemle nehy-i münker (kötülüğü engellemek) farz-ı kifâyesini yerine getirmiyor. Engellemekten geçtim, zındıklara ve bid’atçilere ödül dağıtanlar bile oldu. Ne günlere kaldık ey Gazi Hünkâr!

Vaktiyle mangalda kül bırakmamacasına konuşan, atıp tutan birtakım sahte mücahidler neredeler şimdi? Kur’an kurslarının talebesi azaldı, bir çoğu kapandı. İmam-Hatip mektepleri itibar görmüyor, onların da öğrencileri azaldı. İyi günlerde cart curt eden ucuz kahramanlar şimdi hangi deliktedir?

Türkiye’de her şeye rağmen hâlen az buçuk demokrasi var, hukuk var, hürriyet var. Bir matbaaya gidip de kitap veya broşür bastırmak serbesttir. Valiliğe bir beyanname vererek gazete, dergi çıkartmak da serbesttir, izne ve ruhsata bağlı değildir. Peki Müslüman kesim bunca imkan ve hürriyetten hakkıyla istifade edebiliyor mu? Meclis’e sokulmayan ve vatandaşlıktan atılan kadın milletvekili hakkında doğru dürüst Türkçe, İngilizce, Fransızca, Almanca broşürler çıkartıldı mı?

Mücahid, müceddid, müctehid geçinen bir adamın kuyruğuna bassanız kızılca kıyamet kopartıyor. Dine saldırılınca sesi soluğu çıkmıyor. Bu ne biçim mücahid, müceddid, müctehiddir böyle.

Gerektiğinde susmak icab edermiş. Bunu ben de biliyorum. Lakin dinimizde hep susmak, hiç tepki göstermemek diye bir kural var mıdır? İlim, irfan, hikmet, teenni, itidal, ciddiyet dairesinde nice tepkiler gösterilebilir, nice müdafaalar yapılabilir.

“Kurban bayramında vahşet sahneleri cereyan ediyor, zavallı hayvanlar kıtır kıtır merhametsizce kesiliyor…”

şeklindeki hezeyanlara cevap vermekle fitne ve fesat mı çıkar? Bu ülkede her gün milyonla hayvan kesiliyor. Yılbaşında hindi katliamı yapılıyor da senede üç gün Müslümanlar kurban kesince mi vahşet oluyor?

Dengesiz ve müfrit birkaç vejetaryen (hepsini kasdetmiyorum, ben insanlara, farklılıklara saygı besleyen bir kimseyim) çıkıyor, Müslümanları hunharlıkla (kan dökücülükle), vahşilikle, merhametsizikle suçluyor. Bu adamlara bir broşür çıkartılarak niçin cevap verilmiyor? Onlara, “Sizin yediğiniz sebzeler, bitkiler de canlıdır, öyleyse siz de vahşisiniz” denilmesi gerekmez mi?

Müslümanlardan toplanan milyarlarca dolarlık hizmet, faaliyet yardım paraları ile niçin ilmî, irfanî, kültürel, faydalı faaliyetler ve yayınlar yapılmıyor?

Hepsi için söylemem ama bazı din baronları yüzlerce trilyonluk servetlere, mallara mülklere sahip ve nâil olmuşlardır? Bu efsanevî servetlerin hesabını verebilirler mi, kaynaklarını gösterebilirler mi?

Şimdiye kadar

“Şeriat Nedir?”

konulu küçük bir kitapçık çıkartılarak, Şeriat’ın İslâm dininin amelî

(uygulamaya ait)

hükümlerinin tamamına verilen ad olduğu, hattâ Şeriat’ın İslâm ile aynı mânaya geldiği, muteber tefsirlerden, din kitaplarından alıntılar yapılmak suretiyle beyan edilerek halka ve aydınlara ışık tutulması gerekmez miydi?

Bugün islâmî kesimde öyle gruplar var ki, şalvarlarına lastik takmıyor, eski usûl uçkur kullanıyor ve böyle yapmakla da İslâm’ı yaşadıklarını, örnek Müslüman olduklarını sanıyor. Din bu mudur?

Tesettüre bu kadar saldırıldı, peki Müslümanlar bu konuda ne gibi yayınlar yaptı? Tesettürün Kur’an’la, Sünnet ile, icmâ-i ümmet ile sâbit ve kesin bir farz olduğunu beyan eden bir broşür hazırlanıp bundan milyonlarca adet bastırılması ve dağıtılması gerekmez miydi?

Bir Yahova Şahitleri dinine mensup olanlara bakınız, bir de Müslümanlara, Onlar basın, kitap, broşür, propaganda konusunda bizden bin kere daha etkili çalışıyor.

Bu yüce din takunya kafalı, hoparlör beyinli, zekâ özürlü; kırsal kesim, varoş ve gecekondu zihniyetli yetersiz adamların kurbanı olmuştur.

Bazı Müslümanlar isyan ediyor, “Biz bu kötü muamelelere, bu kötü idareye layık değiliz” diyorlar. Yanılıyorlar. Peygamber ne demiş?

“Siz ne haldeyseniz öylece idare olunursunuz”

buyurmuş.

Müslümanları temsil iddiasıyla ortaya çıkan birtakım adamlar paraya nefs-i emmarelerine taptıkça, Müslümanlar bugün olduğu gibi bin parçaya bölünmüş ve birbirlerini sevmez halde bulundukça, islâmî hareket bir kırsal kesim, gecekondu, varoş hareketi olmakta devam ettiği müddetçe Ehl-i İslâm zillet içinde kalmaya, sürünmeye mahkumdur.

İşte Kur’an, işte Sünnet, işte ahkâm-ı şer’iyye, işte İslâm ahlâkının ilkeleri, işte eski asırlarda yaşamış büyüklerin menkabeleri… Ya bunlara uyarız, yahut da kendi vatanımızda esaret içinde, parya gibi, sömürge yerlisi muamelesi görerek yaşamaya devam ederiz. 17 Mart 2000