Bu memleketin ezici çoğunluğu, ama şöyle ama böyle Müslümandır. Binaenaleyh aşağıdaki konularda şöyle düşünürüm:

Hangi koalisyon Müslümanların lehinedir veya onlara daha az zarar vermektedir, öyle olsun.

Müslümanların zararına bir koalisyona niçin taraftar olacakmışım?

Dershanelerin açılması mı, açılmaması mı Müslümanların lehinedir, öylesi olsun. Lakin bu konuda adalete de riayet edilmelidir.

Bütün konularda, Müslümanların hakları, hukuku, menfaati ön planda gelir. Bunun sınırı nedir?

Adalete uygun olacak, asla zulm edilmeyecek şekilde.

Dönmelerin lehine, fakat Müslümanların aleyhine… Böyle çözümleri kabul edemem.

Gizli Yahudilerin, Gizli Haçlıların, Gizli Zerdüştîlerin lehine, Müslümanların aleyhine… Bunu asla doğru bulmam.

Bin kişilik bir azınlığın bile hakkı ve menfaati çiğnenmesin ama Müslümanlara da zarar verilmesin, haksızlık yapılmasın.

Bugün ülkemizde yapılan bir yığın iş, Müslümanların zararınadır.

İslâm hukukunda, kültüründe, ahlâkında zina kötü, çirkin bir günah ve suçtur. Bu konuda azınlıkların lehine bir inkılâb yapılmış,

zina suç olmaktan çıkartılmıştır.

Böyle bir şey hem adalete, hem de Müslümanların temel haklarına ve menfaatlerine aykırıdır. Bunu kabul edemem.

Okullarda, buluğa ermiş kız ve erkek çocukların birlikte karma okutulması Müslümanların aleyhine,

egemen ve baskıcı azınlıkların lehinedir. Bunu da kabul etmem.

Ülkemizdeki Yahudiler ve Hıristiyanlar azınlıktadır.

Hafta tatilinin onların dinlerine uygun olması, Müslüman çoğunluğun dinine uygun olmaması bir adaletsizliktir, zulümdür, bunu da kabul edemem.

TC vatandaşı Yahudinin cumartesi sabbat günü, Hıristiyanın pazar günü tatil oluyor da, Müslüman niçin cuma günü tatil yapamıyor? Bu bir zulümdür. Elbette doğru bulmam.

Adı millî kendisi gayr-i millî eğitim, azınlıkların zorlama resmî ideolojine ayarlı da niçin çoğunluğun dinine, kimliğine, kültürüne uygun değil? Bu da bir haksızlıktır, zulümdür, eşitsizliktir.

Bu ülkede bir milyon, bilemediniz bir buçuk milyon Kripto Yahudi vardır. Onlar azınlıktır. Tek kimlikli olmayı kabul ederlerse onların da menfaatleri, hakları gözetilsin ama menfaat hak hukuk konusunda öncelik kayıtsız şartsız Müslüman çoğunluğundur.

Ayasofya’nın cami yapılması Müslümanların menfaatinedir, lehinedir. Müze kalmasını isteyenler azınlıktadır. Bu konuda yapılacak iş şudur: Bir referandum yapılır, halka sorular: Ayasofya eskiden olduğu gibi camiye mi döndürülsün, yoksa müze olarak mı kalsın? Hiç şüphe yok ki, halkın büyük çoğunluğu tekrar cami olmasını isteyecektir.

Zaten böyle bir referanduma hiç lüzum yoktur. Fatihin vakfiyesidir, cami olması gerekir. Sen hâlâ müze kalmasında ısrar edersen elbette başın beladan kurtulmaz. Çünkü vakfiyede çok ağır şartlar var.

Atina’da bunca Müslüman yaşıyor ama orada cami yok. Türkiyede çok az tek kimlikli Hıristiyan var, bir sürü yeni kilise yapıldı, eskileri restore edildi. Ayasofya ise hâlâ inatla ısrarla müze statüsünde tutuluyor.

Evet Sünnî Müslümanlar bu ülkede çoğunluktalar ama hakları, menfaatleri yeteri kadar korunmuyor. Alevî vatandaşlarımızın cemevleri var, Sünnîlerin medreseleri ve tekkeleri hâlâ yasak.

(İkinci Yazı) Malezyalı Ammar

17.11.2013 tarihinde Isparta’dan gelen bir mektuptur. Yayınlamakta geciktim ama okunmasında çok fayda vardır:

Selamün aleyküm… Muhterem efendim, geçtiğimiz günlerde burada

Malezyalı genç bir kardeşimiz vefat etti.

Ammar 20 yaşındaydı.

Malezya’da askeri liseyi birincilikle bitirmiş, Türkiye’ye Osmanlıyı, Osmanlıcayı, Risale-i Nurları öğrenmeye ve hizmete gelmişti.

Osmanlıcayı mükemmel derecede öğrenmiş, sekiz ayda tüm külliyatı Osmanlıcasından okumuş ve pek çok sahifesini Osmanlıca yazmıştı.

Vefat ettiği gün sabah namazından sonra yine yazısını yazmış, ezberini yapmış Taylandlı öğrencilere İslâmiyeti ve Risale-i Nurları öğretmek üzere evden çıkmış ve bir ambulansın çarpmasıyla dar-ı bekaya göçmüştü. Marmara Üniversitesindeki tarih profesörü,

“Benden bugüne kadar Osmanlıca dersinden yüz alan tek öğrenci Ammar’dı”

diyerek sınav kâğıdını göstermiş ailesine.

Edebiyat hocası diyor ki:

Yazdığı kompozisyonu hálâ saklıyorum, bir insan nasıl bu kadar güzel Türkçe bilir ve konuşur hayret ediyordum, hem de bir Türk değil…

Yaz tatilinde yardım için Suriye’ye gittiğinde arkadaşlarına gördüğü rü’yâyı anlatıyor. Rü’yâsında hurileri görmüş, hizmet kardeşlerine diyor ki

: Dünya kadınlarına artık meylim kalmadı.

Efendim, Ammar evin tek oğluydu… Validesinin ve muhterem pederinin ciğerparelerinin ölümü karşısında gösterdikleri metanet ve sabır hepimizin bir kez daha kalplerini titretti.

O kadar vakur ve teslim olmuş haldelerdi ki tarif edilemez.

Ammar Eyüp mezarlığına

Hz. Ebu Eyyub el-Ensarî

rnadiyallahu anh efendimizin kabrine çok yakın bir yere defnedildi. Allah ona rahmet etsin.

Ammar hakkında bir yazı: (TIKLAYIN)

Ammar hakkında bir video: (TIKLAYIN)

(Fakirin notu:

Allah bu gence rahmetiyle muamele buyursun. Onun anadili Türkçe değildi ama zengin edebî Türkçeyi kısa zamanda öğrenmiş ve üniversitedeki hocalarını kendisine hayran bırakmıştı. Naçiz varlığını imanî, İslâmî, Kur’ânî hizmetlere vakf etmişti. Böyle Müslümanlar hepimize örnek olmalıdır. Bütün lise ve üniversite öğrencisi Müslüman gençlere sesleniyorum: Kur’ân yazısıyla Türkçe yazmayı ve okumayı öğrenin. Öylesine iyi öğrenin ki, özel notlarınızı Osmanlıcayla tutabilecek hale gelin. Günlük üç beş yüz kelimelik fakir Türkçeyle yetinmeyin, on binlerce kelimelik zengin edebî yazılı Türkçeyi öğrenin. Bu konuda ihmalkarlık ve tembellik yapmayın. Ammar gibi ihlaslı, vazifeşinas, hizmet aşk ve şuuruna sahip olun. İhlaslı olun. Gayretli olun. Allahü Tealanın rızasını, Resulullah’ın, salat ve selam olsun ona, şefaatini kazanın. Ebedî saadetinizi kazandıracak hayırlı işler yapın. Allahın dinine ihlasla hizmet edin ki, Allah da sizi sevsin, bağışlasın ve keremiyle lütfuyla ihsanıyla Cennetine koysun.) 02 Ağustos 2015