Fransa’da, Almanya’da başörtüsüne karşı kısıtlayıcı bir teşebbüs olunca, bizim bazı militan Sabataycı gazetelerimiz sevinç içinde

“Fransa’da, Almanya’da başörtüsü yasaklanıyor…”

şeklinde haberler yazıyorlar. Ciddi, vasıflı, objektif gazetecilik yapsalar bir hadiseyi bütünüyle yazmaları gerekir. Almanya’da okullarda kız öğrencilerin başörtüsü takmaları tamamen serbesttir. Bazı eyaletlerde sadece Müslüman kadın öğretmenlerin başörtülerine karşı bir kısıtlama uygulanmaktadır.

Yine Almanya’da üniversitelerde başörtüsü tamamen serbesttir. Almanya’da, Fransa’da olduğu gibi okullarda kız öğrenciler için hiçbir zaman başörtüsü yasağı olmamıştır. Çünkü orası insan haklarına bağlı, hukukun üstünlüğünü kabul etmiş, din ve vicdan hürriyetine saygılı bir rejime sahiptir.

Farzedelim ki, Almanya’da ve Fransa’da başörtüsü yasaklandı. Böyle bir yasak Türkiye için bir örnek ve emsal teşkil eder mi? Kesinlikle etmez, çünkü:

– Türkiye bir İslâm ülkesidir, bin yıldan beri bu ülke kadınları tesettüre riayet etmekte, başlarını örtmektedirler

– Türkiye’de başörtüsünün yasaklanması dominant kültüre, millî kimliğe, tarihî devamlılığa aykırı bir hareket olur.

– Türkiye’de başörtüsünün yasaklanması, Hindistan’da sarinin, Japonya’da kimononun yasaklanması kadar mantıksız, yersiz, zararlı bir yasaktır.

Rejim plajlarda, sayfiye yerlerinde, mayo ve şortla dolaşmayı nasıl yasaklamıyorsa başörtüsünü de yasaklayamaz.

Başörtüsü bir kanun ile yasaklansa bu yasak âdil, meşru bir yasak olur mu? Olmaz, iş kanun çıkartmakla bitmiyor; o kanunun hukuka, adalete, millî kimliğe ve kültüre, ülkenin tarihî devamlılık şuuruna aykırı olmaması gerekir.

Başörtüsü evrensel bir kıyafettir. Hıristiyan, Yahudi, Hindu medeniyetinde ve kültüründe de vardır.

Başörtüsü konusunda çok sert, çok tavizsiz, çok amansız hareket eden YÖK eski Genel Sekreteri,

“İmam-Hatip okulları kapatılmalıdır…”


demişti. Bu okullar sistemin emniyet sübaplarıdır. Kapatılırsa enerji çıkış yolu bulamaz birikir, birikir büyük bir patlama olabilir.

Bence Müslümanlar bütün dikkatlerini, himmetlerini, yardımlarını, desteklerini, İmam-Hatip okullarına yönlendirmekle hata etmişlerdir.

Asıl önemli ve hayatî olan liselerdeki gençliğin imanının kurtulmasıdır.

Elimde imkân ve fırsat olsa lise gençliğini ele alırım.

“Hiç bırakırlar mı?..”

Tabiî bırakmak istemezler, onlar engellemeye çalışacak, Müslümanlar bütün gayretleriyle hayırlı, faydalı hizmetler yapacaklar, dini tebliğ edecekler, gençleri ve halkı imana, İslâm’a, Kur’ân’a çağıracaklar.

1970’li yılların sonuna doğru

“Liseli Genç”

isminde küçük bir dergi çıkartmıştım. Hayatın dağdağaları içinde devam ettiremedim. Yazılarımdan ötürü üç mahkûmiyetim vardı, hapse atıldım; Sağmalcılar, Gerede, Şile cezaevlerinde epey çile doldurdum…

Fransa’da Katolikler, lise gençliğine hitap eden renkli, bol sayfalı, meraklı yazı ve resimler ihtiva eden (içeren) dergiler çıkartırlar. Bunların bazı sayıları elime geçtiği zaman merakla, zevkle, ilgiyle okurum. Türkiye Müslümanları lise öğrencileri için yazık ki, bu kalitede islâmî dergiler çıkartamıyor

Lise gençleri için çıkartılacak bir dergi, ilmihal kitabı gibi olmamalıdır. Doğrudan doğruya dinden bahsedilmemeli; tarih, edebiyat, seyahat, ilmî icatlar, keşifler, yabancı ülkelerin tanıtılması, başka kültür ve medeniyetlerin anlatılması, sanat, mimarlık, şehircilik gibi konular işlenmelidir.

Bir ders kitabı gibi de olmamalıdır. Halkımız ve gençlik okumuyor diyoruz,

okumamanın suçu ve kabahati sırf okumayanlara ait değildir.

Okutamayanlar da suçludur. Öyle kaliteli, öyle meraklı, öyle ilgi çekici, öyle cezbedici yazılar yazacak, resimler basacaksın ki, gençler bunları koşa koşa gidip alacaklar, heyecanla okuyacaklardır.

Derin Devletin eğitim sistemi döküm tezgâhı, torna makinesi gibidir. Yeni nesillerin aynı ideolojiye gönül vermiş, pozitivist zihniyete sahip birer

homo düzenus, birer zombi ve robot olarak yetişmesini istiyorlar.

Çeşitlilikten, farklılıktan, hür düşünceden hoşlanmıyorlar.

Lise gençliğinin tamamını kurtarmak belki mümkün olmaz ama, bir kısmını kurtarmak, aydınlatmak mümkündür. Lakin bizim kültürümüz, ahlâkımız, karakterimiz, kapasitemiz, himmetimiz buna el vermiyor.

Başörtüsü meselesine gelince, bu konuda şimdiye kadar kaleme aldığım yazılar bir araya getirilse bir kitap olur. Bazı gerçekleri tekrar hatırlatmakta fayda görmekteyim.

Başörtüsünün bir şer’î ve dinî tarafı vardır, bir de sanat ve kültür tarafı. Müslüman öğrenciler, hanım avukatlar, doktorlar için meselenin kültür ve sanat tarafı çok önemlidir. Başörtüsü çekişmesinde başarıya ulaşabilmemiz, kılık kıyafetimizin, örtülerimizin kaliteli, sanatlı olmasıyla mümkündür. Sultanhamam, Mahmutpaşa, Unkapanı, şu veya bu semtin ara sokaklarındaki, tesettür giyim mağazalarındaki kıyafetlerle başarıya ulaşmak çok zordur. Hattâ imkân dışıdır.

Bazı tesettür konfeksiyon firmaları defileler tertipliyor, birkaç gün önce mayo defilesinde arzı endam eden mankenlere avrupai elbiseler giydiriliyor, başlarına örtü örtülüyor, oluyor tesettür defilesi. Bunlarla belki ticaret yapılır, iyi para kazanılır ama… Bir tesettür defilesinde teşhir edilen kıyafetlerin en az yarısının millî ve geleneksel elbiseler ve başörtüler olması gerekir.

Çok zengin, çok imkânlı, çok varlıklı, çok seçkin Müslümanlar var. Bunların hanımlarının ve kızlarının başlarını sıradan, uyduruk, allı güllü bezlerle örtmeleri ayıptır.

Kaliteli bir başörtüsü nasıl olmalıdır?..

-El dokuması ham ipek kumaş. Üzerinde tabiî boyalarla yapılmış nakışlar, desenler olabilir. Herhalûkârda, İslâm, Türk, Anadolu, Osmanlı zevki ve sanatı yansıtmalıdır.

– Elle iğrilmiş kaliteli yün ipliklerle dokunmuş yün kumaşlar. Bayburt ve civarındaki ihramların kumaşları gibi. Bunlar ya koyunun yününün tabiî rengiyle renkli olmalı yahut bitkilerden, madenlerden, deniz hayvanlarından, böceklerden çıkartılan tabiî boyalarla renklendirilmiş olmalıdır.

– Sade ve çok sanatlı olmak şartıyla ebrulu örtüler ve eşarplar da kullanılabilir.

Bizim müzelerimizde, dünya müzelerinde eski Müslümanların dokumuş oldukları nice sanatlı kumaş ve örtü numuneleri bulunmaktadır. Bunlardan ilham alınmalıdır.

Köylüler, gecekondulular, taşra ve varoş halkı (vatandaş ve Müslüman olarak hepsi başımızın tacıdır) tesettür konusunda örnek ve emsal teşkil etmezler. İslâm yüksek bir şehir ve medeniyet dinidir. Başörtüsü ve tesettür konusunda yüksek tabakanın kıyafeti ve örtüleri emsal olabilir.

Son yıllarda tesettür konusunda bir kıpırdanma, vasıfla ilgili bir ilerleme görür gibiyim. Bazen başı örtülü çok şık bir hanıma rastlıyorum sokakta, fakat bunlar henüz istisnadır. Bir de, birtakım denemeler yapılıyor, bunlar bazen başarlı oluyor bazen de başarısız.

Çok yazdım ama ilgilenen, teşebbüse geçen olmadı… “Giyim, Kuşam, Başörtüsü, Tesettür Vakfı veya Enstitüsü” adıyla bir müessese kurulmalıydı. Bunun çatısı altında hizmet verecek uzmanlar, modacılar, yüksek kültür sahipleri, dindar halka ve gençliğe rehberlik etmeliydi. Müslüman kesim, içine düşmüş olduğu şifahi kültür yüzünden bu gibi girişimlerde bulunamıyor.

Basın serbesttir, gazete ve dergi yayınlamak izne tabi değildir. “Müslüman Kadın” isminde aylık nefis bir dergi çıkartılsa; bunda kadınları ve genç kızları ilgilendiren bütün konular işlense ne iyi olur. Böyle bir derginin üç beş bin satış yapması bir faide sağlamaz. En az yüz bin, ikiyüz bin, hattâ beşyüz bin nüsha satmalıdır. Böyle bir satış, böyle bir başarı sadece hevesle, istekle, olsun demekle, biz çıkarttık halkımız okusun, abone olsun zihniyetiyle başarıya ulaşmaz. Avrupa’da büyük yayınevleri, yeni bir dergi için bazen iki yıl boyunca hummalı hazırlık yapıyorlar, kapalı devre (piyasaya verilmeyen) örnek nüshalar çıkartıyorlar, ciddi anketler yaptırıyorlar ve ondan sonra dergiyi yayınladıkları zaman bir milyon nüsha satıyorlar. 09 Aralık 2003