Pazar

 

Âdil yargılanma hakkı vatandaşların temel haklarındandır. Bu hakkın olmadığı, yahut kısıtlandığı, ihlâl edildiği bir ülkede medeniyet yoktur, sağlıklı bir düzen yoktur, güven yoktur, tam mânâsıyla hürriyet yoktur, demokrasi yoktur.

Bir ülkede âdil yargılanma hakkının olması için şu şartların bulunması gereklidir:

(1) Devletin, rejimin (Devletle rejim ayrı ayrı şeylerdir, bunlar özdeşleştirilemez), siyasî iktidarın, paralel iktidarların üzerinde hukukun üstünlüğü prensibinin bulunması ve bu prensibin siyasî ve sosyal hayata hâkim olması. En son sözün hukuka ve âdil yargıya ait olması.

(2) Hukukun ve kanunların âdil olması.

(3) Millî kimliğe, millî kültüre, millî kişiliğe aykırı kanun olmaması, yapılmaması.

(4) ABD’de ve İngiltere’de ve diğer medenî ülkelerde olduğu gibi tam bir din, inanç, fikir, vicdan, tenkit hürriyeti bulunması.

(5) İnsanların dinî inanç ve kanaatleri dolayısıyla yargılanmaması, bu inanç ve kanaatlerinden dolayı cezalandırılmaması, hapse atılmaması.

(6) Hukukun, kanunların üzerinde resmî bir ideoloji olmaması.

(7) Hakimlerin, kendi şahsî dinî inançları, mezhepleri, yahut inançsızlıkları tesiri altında hüküm vermemeleri. Sadece âdil hukuku esas almaları. Mesela bir Sünnî hakimin bir Alevîyi, Alevî olduğu için, bir Alevî hakimin bir Sünnîyi, Sünnî olduğu için, bir dindar hakimin bir dinsizi dinsiz olduğu için, bir dinsiz hakimin bir dindarı dindar olduğu için, mahkum etmemesi.

(8) Laikliğin bahane edilerek dindarlara baskı yapılmaması.

(9) Resmî ideolojiye bağlı olanların birinci sınıf vatandaş, bu ideolojiyi benimsememiş olanların ikinci sınıf vatandaş olarak görülmemesi.

(10) Anayasada eşitlik ilkesinin yer almasına mukabil, uygulamada bir kısım kişilerin “Daha eşit” olması, yani düzenin nomenklaturasının üst kast (Brahmanları) sınıfını teşkil etmemesi, bunların, birtakım imtiyazlara sahip olmaması. Bütün vatandaşların, hangi dine mensup olurlarsa olsunlar adalet önünde eşit olması.

(11) “Daha eşit” olanların kanunlardan, cezalardan paçalarını kolayca kurtardıkları bir ülkede ve düzende âdil ve bağımsız yargı olduğu söylenebilir mi?

Âdil yargı hakkının olması için yargının gerçekten bağımsız olması gerekir.

Yargının âdil ve bağımsız olması için yargı mensuplarının (hakim ve savcıların) şahsî ve meslekî bakımdan son derece kaliteli, güçlü, üstün olmaları temel bir şarttır.

Diyelim ki, bir hakim gizli Mason derneğine üye olmuştur. Karşısına Masonluğa, dinî inançları ve görüşleri bakımından karşıt olan bir Müslüman geldiği zaman ne yapacaktır? Böyle bir durumda iki şık vardır:

Birincisi: “Hah, şu gericiye haddini bildireyim…” diyerek hukuk dışı, adalet dışı olarak onu ezmeye, mahkum etmeye çalışacaktır.

İkincisi: Bu adam benim bağlı olduğum Masonluğa karşıdır ama ben bir hakim olarak duygularımın, taraftarlığımın tesiri altında kalarak onu haksız yere, sübjektif ölçü ve kıstaslarla mahkum edemem. Duygularımın, inançlarımın, taraftarlığımın, tek kelimeyle Masonluğumun tesiri altında kalmaksızın sırf kanunların ve adaletin ışığında âdil, bîtaraf, objektif bir hüküm vermeliyim. Suçu yoksa onu beraat ettirmem benim mukaddes bir vazifemdir…

Hiç tereddüte mahal yoktur ki, doğru olan bu ikinci şıktır.

Bir Mason böyle yaparsa onun vasıflı bir Mason olduğu anlaşılır. Sünnîler, Alevîler, ateistler, sağcılar, solcular, şu veya bu etnik kökene mensup olanlar, şu veya bu ideolojiye bağlı bulunanlar için ölçü aynıdır.

Kıbrıs adasının Osmanlıların hakimiyeti altında bulunduğu asırlarda oradaki şer’î mahkemelerde, yani kadılıklarda Müslümanlarla Rumlar arasındaki anlaşmazlıklara bakılmış ve bunların çoğunda Rumlara hak verilmiştir. Hiçbir âdil kadı, “Ben Müslümanım, o halde din kardeşimin lehine hüküm vereyim…” dememiştir.

Diktatörlükle, sahte demokrasilerle idare edilen ülkelerde âdil yargılanma hakkı ve bağımsız yargı yoktur.

Amerika Birleşik Devletleri’nde, halkın çoğunluğunu teşkil eden beyazlar için adil yargılanma hakkı vardır ve orada bağımsız mahkemeler bulunmaktadır. Ancak ABD’deki sistem, ülkenin hakikî sahipleri olan Kızılderililere, Beyazlara tanıdığı hakları ve hürriyetleri tanımamaktadır. Bu konuda, teori ile uygulama arasında uçurumlar bulunmaktadır. Kendi sınırları içinde demokrasiye, bağımsız yargıya, temel hak ve hürriyetlere büyük önem veren ABD rejimi dünyanın başka yerlerindeki insanlara bu hakları tanımaz. Bu yüzdendir ki, esir aldığı Müslümanları Küba’daki Guantanamo üssüne tıkmıştır ve onlara, uluslararası Cenevre sözleşmelerinin tanıdığı hakları bile tanımamaktadır. Guantanamo, Amerikan toprağı sayılamamaktadır.

İnsan haklarının, adil yargılanma hakkının, din ve inanç hürriyetinin bulunduğu medenî ülkelerde yaşayan Müslümanlar bu haklardan ve hürriyetlerden yararlanmaktadır.

Bir misal verelim: İngiltere’de ilkokuldan üniversiteye kadar, kendisi ve velisi isteyen, dindar Müslüman olan bütün Müslüman kızlar başörtüsü ile okuyabilmektedir. Ancak İngiltere’de yakın tarihte şöyle bir vak’a olmuştur: Müslüman bir kız, okuduğu koleje çarşafla gidince, okul idaresi “Bu kadarı da olmaz…” diyerek kızı okuldan atmış, kız da bunun üzerine İngiltere Yüksek Mahkemesi’ne müracaat etmiştir. Onun avukatlığını İngiltere başbakanının hukukçu olan eşi yapmış, sonunda kız mahkemeyi kazanmış ve okuluna çarşafla gitmeye başlamıştır. Bundan da anlaşılıyor ki, orada bağımsız yargı vardır, âdil yargılanma hakkı ve hürriyeti vardır.

Şu hususu üzülerek beyan etmem gerekir ki, 11 Eylül’de New York’ta İkiz Kulelerin yıkılmasından sonra İngiltere’de de Müslümanlara birtakım baskılar yapılmaya başlanmıştır ama orada yine de din ve inanç hürriyeti, âdil yargılanma, bağımsız yargı esastır, vardır.

Türkiye’deki duruma gelince:

Bizde Müslüman çoğunluk için âdil yargılanma hakkı ve hürriyeti var mıdır? Bizde yargı bağımsız mıdır, tarafsız mıdır?

Bu konuda söyleyeceklerime kulak veriniz.

* Baksanıza bizde dindar vatandaşlara dinî inanç ve kanaatlerinden ötürü baskı yapılmamaktadır.

* Birtakım vatandaşlar fikirlerinden, görüşlerinden, inançlarından dolayı haksızlığa maruz kalmamaktadır.

* Bizde yargıda Masonların, Sabataycıların, şu veya bu mezhep mensuplarının, resmî ideoloji holiganlarının kadrolaşması yoktur.

* Bizde insanlar dinî düşünce, görüş, inançları yüzünden cezalandırılmamaktadır.

Öyleyse bizde âdil yargılanma hakkı ve hürriyeti vardır, bağımsız ve âdil yargı müessesesi vardır.

Kendi içinde sömürge durumuna düşmüş (auto-colonie) birtakım Üçüncü Dünya ülkelerinde, birtakım muz veya ananas rejimlerinde resmî ideolojiler halka kan kusturmaktadır. Maalesef yeni kurulan birtakım Ortaasya Türk Cumhuriyetleri’nde bu durum müşahade ediliyor. İsim vermek istemiyorum. Birtakım Türk ülkelerinde hapishaneler Müslümanlarla doludur. Onlar ağır baskılar, zulümler, işkenceler altında inlemektedir. Yine bazı Arap ülkelerinde de durum böyledir. Anayasalarında “Devletin dini İslam’dır” yazılı olan birtakım Arap ülkelerinde Müslümanlar ezilmektedir.

İnsan hürriyetsiz yaşayabilir ama adaletsiz yaşayamaz.

Âdil yargı hakkının, bağımsız yargının olmadığı bir yerde hürriyet, demokrasi, halk hakimiyeti boş laflardan, aldatıcı sloganlardan ibarettir.

İlle de âdil yargılanma hakkı, ille de bağımsız yargı, ille de vasıflı, vicdanlı, yüksek ahlâk ve karakterli hukukçular… 25 Temmuz 2005