Adilâne Olmadı
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 05 Ocak 2019
Cumartesi
Saddam âdil bir mahkemede âdilâne bir şekilde yargılanmadı. Onun, bir kere değil, bin kere asılmasını gerektirecek suçları vardı. Vardı ama mutlaka âdil bir şekilde yargılanması, ondan sonra ipe çekilmesi gerekirdi.
Amerika’nın Irak’a saldırması, bu ülkeyi işgal etmesi, halkını ezmesi, zenginliklerini yağmalaması ne kadar haksız ve gayr-i meşru ise, Saddam’ın gayr-i âdilâne bir şekilde idamı o kadar gayr-i meşrudur.
Irak’ı üç parçaya ayırmak için şeytanın bile aklına gelmeyecek fitneler fesatlar çıkartıyorlar. Şiîlerle Sünnîleri birbirine düşürdüler.
Bağımsız bir Kürdistan kurmak istiyorlar. Böyle bir şey öncelikle Kürtlerin felâketine sebep olacaktır. Kürdistan kurulursa Türkiye ve İran parçalanmak tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır. İleride ABD’nin ve İsrail’in desteğinden mahrum kalacak Kürtler büyük sıkıntılar çekecektir.
Başkan Bush “Saddam âdilâne bir şekilde yargılandı” demiş. Bu onun kaçıncı yalanıdır. ABD’de böyle bir yargılama yapılabilir miydi? Onlar kendileri için adalet istiyor, yabancılar için ise önemi yok.
Saddam Sünnîliği ve Sünnîleri temsil etmez ama bu idam Sünnî Müslümanlara karşıdır, onlara bir gözdağı vermek için aceleye getirilmiştir. Saddam’ın dirisi Amerikalıların başını çok ağrıtmıştı, ölüsünden daha fazla çekeceklerdir.
İdam sehpasına giderken titrememiş, dudakları bir dua ile kıpırdamış… Siyasî mahkemeler ve idamlar bir ülkeye hayır ve uğur getirmez. Bizde de yarım asır kadar önce İmralı adasında bir başbakan asılmıştı. O mahkeme âdil miydi? Kararı âdil miydi? 27 Mayıs darbesinin sarsıntılarından hâlâ kurtulamadık.
Allah bir zâlimi başka bir zâlim ile cezalandırırmış. Amennâ… Birinci zâlimi cezalandıran ikinci zâlim cezasız kalır mı? Onun başına da bir yerden bir sille iner… Müslüman kardeşleri ezilirken seyrine bakan, ilgilenmeyenler de zâlimdir. İsrail ve ABD emperyalizmi yüzünden Ortadoğu’da üçüncü dünya harbi patlak verince Iraklılar, ABD, Avrupalılar, biz Türkiyeliler, İsrail Saddam’ı mumla arayacak, ona rahmet okuyacaklardır.
Muhterem okuyucularımın ve bütün Müslümanların bayramlarını tebrik ediyor, sıhhat ve selamet diliyorum. Tarihin öyle bir diliminde yaşıyoruz ki, aslında bayram yapacak halimiz yok. Rahşan Ecevit’in bile “Din elden gidiyor” diye feryat ettiği bir zamanda nasıl rahat yaşanabilir? Din iman elden gidiyor; bazılarımız
diye üzülüp kahr oluyor. Ülkemizde en az bir milyon vatandaş aç ve perişan. Bir kısmımız ise tıkınmaktan çatlayacak. Patlamaya hazırlanan bir volkan üzerindeyiz, aldırdığımız yok, vur patlasın çal oynasın.
On milyondan fazla çocuğumuzun ve gencimizin okuduğu okulların haline ibret gözüyle baksak bayram neşemiz kırılır, uçar gider.
Müslümanlar ne hale gelmiş. Başörtüsü yasak edilmiş, buna alışmışız fazla reaksiyon göstermiyoruz. Nice haram teşvik ediliyor, nice helâl ve mâruf yasaklanmış. Bunlara ne kadar üzülüyoruz? Üzülüyor muyuz?
Türkiye’nin düzelmesi için Müslümanların “güçlü” olması gerekiyor. İlimde, irfanda, kültürde, ahlâkta, fazilette, güzellikte güçlü. Bayram hayırlara vesile olur inşaallah. Beş vakit namaz kılmayanlar hemen başlasınlar.
Herkes gücünün yettiği kadar sadaka versin, hayır hasenat yapsın, çaresizlerin yardımına koşsun. Kesilecek kurbanlara kaba muamele edilmesin; sevilerek, okşanarak, gözleri bağlanarak çok çabuk, acı vermeden kesilsin.
Müslümanlar birbiriyle barışsınlar, dostluk ve kardeşlik bağlarını sıkılaştırsınlar. Din kardeşlerini dışlayan, kâfirleri dost ve veli edinenler akıllarını başlarına toplasınlar.
Evinde özel kitaplığı olmayanlar, bayram ertesi hemen böyle bir kitaplık kursunlar, her ay (malî imkanları yeterli ise)
Günde en az bir saat kitap okusunlar, bilgilerini artırsınlar.
İnsanın dinine, ruh ve akıl sağlığına zarar veren cihazların başında vakitler ziyan edilmesin. Herkes dilini tutsun, ya hayır söylesin, yahut sussun.
Benliğimiz en büyük düşmanımızdır, herkes onunla büyük cihad yapsın. Münâfıklığın alâmetleri din kitaplarında yazılıdır. Bunlardan uzak duralım. Yalan söylemeyelim, verdiğimiz sözü tutalım, emanetlere hıyanet etmeyelim.
Allah, Kur’ân’da bütün mü’minlerin tek bir ümmet olduklarını bildiriyor. Ümmetleşelim, tefrikadan, parçalanmaktan, cemaat asabiyetinden uzak duralım. Biatsız olmamak için şu anda kim olduğunu bilmediğimiz İmamü’l-Müslimîn’e gıyabî biat edelim.
Şeriatın kötü gördüğü bütün haramlardan, bidâtlerden, sapıklıklardan kaçınalım. Şiddetli bir kış yaşıyoruz. Kedilere, köpeklere, kuşlara, başka ehlî ve vahşî hayvanlara iyilik edelim.
Her birimize vekil tayin edilmiş Kirâmen Kâtibîn melekleri bütün amellerimizi, iyilik ve kötülüklerimizi yazıyor. “Kimsecikler görmeden ben şu işi yaparım” gibi kuruntuları bırakalım, denetlendiğimizin şuurunda olalım. Hesaba hazırlanalım.
Rahmete nâil olmak istiyorsak, merhametli olalım. “Merhamet etmeyene merhamet edilmez” uyarısını hatırımızdan hiç çıkartmayalım.
İslâm dini lüksü, israfı (savurganlığı), gösterişi, aşırı tüketimi, aşırı konforu, şaşaalı ve debdebeli bir hayatı yasak kılmıştır. Orta halli, mütevâzı olalım, zengin de olsak azıp kudurmayalım. İslâm’a ve hakka hizmet edenler paralı asker değil, gönüllü asker olsunlar. Din, iman, Kur’ân hizmetleri ancak ve ancak ihlâsla yürütülebilir.
31 Aralık 2006