Adliyeye ve Savcılara Destek
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 26 Şubat 2019
PazartesiBundan otuz kırk yıl önce bir gazete veya dergide çıkan her ihbar adliye tarafından değerlendirilir, savcılar otomatik olarak devreye girerlerdi. Şimdi ülke nüfusu çok artmış, işler yoğunlaşmıştır ve savcılar medyadaki her ihbarı ele alamamaktadır.
Sivil kuruluşların savcı yardımcıları, dedektif gibi çalışmaları; yolsuzluklarla, soygunlarla, talanlarla ilgili bilgileri, belgeleri, şahadetleri toplayıp dosyalar meydana getirmeleri ve bunları ilgili makam ve mercilere sunmaları gerekmektedir.
Bunları yapmak hem hakkımız, hem de vazifemizdir.
Birtakım kötü politikacılar, kötü adamlar çok önemli dosyaları hasıraltı etmekte, gizlemektedir. Sivil kuruluşlar bunlara karşı da harekete geçmelidir.
Maalesef nice suç dosyası böyle gizlenmiş, savsaklanmış ve zamanaşımına uğramaları sağlanmıştır.
Sayın Nazlı Ilıcak birtakım dosyaları hazırlayıp resmî yargı makamlarına vererek millete, devlete, memlekete büyük bir hizmet etmiştir.
Ülkenin ve halkın hizmetinde çalışmaları gereken nice vakıf, dernek, sivil toplum kuruluşu da aynı yolu takip etmelidir. Ancak bu gibi çalışmalar esnasında dikkat edilecek hususlar vardır:
1. Hiçbir şahıs veya tüzelkişi kendisini hem savcı, ham hâkim, hem de cellat zannetmemelidir. Yalan bilgilere, düzmece belgelere asla itibar edilmemelidir.
2. Bu gibi dosyalar kanunları çok iyi bilen, hukukî konuları beliğ bir üslupla yazabilen kişi veya ekipler tarafından hazırlanmalıdır.
3. Elde edilen bilgi ve belgelerin doğruluğu araştırılmalı, gözü kapalı hareket edilmemelidir.
4. Hazırlanacak dosyalar ilgili makam ve mercilere verilirken, medyanın da haberi olmalıdır.
Sayın Cumhurbaşkanımız temizlikten yana olan dürüst bir devlet büyüğüdür. Emrinde denetleme kurulu vardır. Dosyaların birer sureti ona, Meclis başkanlığına, başka önemli makamlara da yollanmalıdır.
Yakın tarihimizdeki nice büyük suç, büyük haksızlık, büyük zulüm maalesef cezasız kalmıştır. İstanbul’da Rum kökenli bir vatandaşımızın büyük bir müessesesi vardı. Eskiler hatırlayacaktır: Arşimidis Ticaretevi. Bu dev müessesenin sahibi maalesef üç kişi tarafından öldürülmüş, cesedi Ambarlı taraflarında bir mağarada yakılıp yok edilmiş, muazzam serveti de paylaşılmıştır.
Basında bu konu ile ilgili birtakım yazılar çıktı. Millet Meclisi arşivinde de bu hadiseye ait bir dosya varmış. Lakin cinayet ve yağma bazıları tarafından örtbas edilmiş, mürur-i zamana (zamanaşımına) uğratılmıştır. Bu gibi hadiseler, zamanaşımı dolayısıyla adliyeye götürülemese bile, kitap ve broşürler çıkartılarak tarihe geçirilmelidir.
Yine yakın tarihimizde birtakım mahallî idarelerde büyük yolsuzluklar olmuş, milyarlarca dolarlık soygunlar yapılmıştır. Bunların failleri de aramızda serbestçe gezmektedir. Bu soygunlar ve yağmalar da en azından kitap şeklinde yazılıp yayınlanmalıdır. Tarih de bir mahkemedir.
Namuslu, vatansever, dürüst medyacılara bu gibi konularda büyük hizmet düşmektedir. Demokratik bir fazilet toplumunda medyacıların ağırlığı ve gücü büyüktür. Kolları sıvasınlar, istihbarat yapsınlar, belge ve bilgi toplasınlar.
Bir kokuşma tufanı içindeyiz. Maalesef birtakım medya organları, büyük gazeteler, dergiler, televizyonlar da pisliğe bulaşmıştır. Kara para babalarının medya işlerine burunlarını sokmaları ülkeye, millete ve devlete büyük zarar vermiştir.
Vatansever, dürüst ve faziletli aydınların; en az namussuzlar ve faziletsizler kadar cesur, gözükara, azimli ve sebatlı olmaları gerekir. Aksi takdirde bu ülkede sabah olmayacaktır.
Ben dindar kesime mensup bir Müslümanım. İslâm benim için sadece bir kimlik değil, aynı zamanda yaşanan, hayata uygulanan bir din ve nizamdır. Müslüman olduğum halde, islâmî kesimdeki bazı uygunsuzlukları tenkit ediyor, yeni tabirle özeleştiri yapıyorum. Atatürkçü, laik, çağdaş, ilerici aydınların da, gerektiğinde kendi kesimlerini, kendi yanlaşlarını tenkit etmelerini beklemek ve istemek hakkımızdır.
Ülkemizdeki büyük hırsızlar, azılı soyguncular, saygın talancılar cesur ve yaman adamlardır. Öyle kolay kolay pabuç bırakmazlar. Onlarla uğraşacak kişilerin ve kuruluşların onlardan daha cesur ve yaman olmaları gerekmektedir.
Bu yazımda anlattıklarım, İslâm dininin “Emr bi’l-mâruf ve nehy ‘ani’l-münker” farzı cümlesindendir. Yâni iyiliği desteklemek, kötülüğü kösteklemek.
Kısa bir müddet önce Meclis Şeker Kanunu adı verilen bir kanunu yıldırım hızıyla kısa zamanda çıkarıverdi. Basında çıkan yazılardan anladığım kadarıyla bu kanun, Amerika’nın ve Avrupa ülkelerinin Türkiye’ye şeker satmalarını kolaylaştıran, bizim kendi şeker pancarı ziraatimizi ve sanayiimizi baltalayan maddeler ihtiva ediyormuş. Toplumun böyle bir kanuna karşı, yasal hudutlar içinde kalmak şartıyla çok sert ve güçlü bir tepkisi olmalıydı. Maalesef olmadı. Sivil toplum kuruluşları, aydınlar, namuslu medyacılar bu gibi konular üzerinde de durmalıdır.
Bir kötülük ve yanlışlık konusunda bir yazı yazmakla, bir iki gün süren yayın yapmakla hedefe ulaşılmaz. Yayınların, çalışmaların, tepkilerin devamlı ve yoğun olması gerekir.
Türkiye, imzaladığı uluslararası anlaşmalar yüzünden ithalatı (dışalımları) kısıtlayamamaktadır. İhracatımız 25 milyar dolar, ithalatımız ise 50 milyar dolardır. Türkiye’nin serveti lüzumsuz ve aşırı ithalatla dışarıya akmaktadır. Buna karşı boykot kampanyaları başlatılmalıdır. Bazı lüks, faydasız, benzeri ülke içinde yetişen ve üretilen malların satın alınmaması için yoğun bir kampanya başlatılmalıdır.
Türkiye’nin muzları ithal malı muzlar kadar büyük ve gösterişli değildir ama bizim muzlarımız hem çok lezzetli ve hem de kokuludur. Biz, son yirmi sene içinde kendi muz bahçelerimizi kuruttuk ve şimdi dışarıdan soğuk hava depolu gemilerle muz ithal ediyoruz.
Şuurlu, vicdanlı, sağlıklı, dengeli, vatansever bir toplum, zarurî maddeler dışında yabancı tüketim mallarına rağbet etmez. Türkiye içinde bulunduğu vahim krizden, bir ithal edip, iki ihraç etmekle kurtulabilir. Bizde bunu yapacak akıl, irade ve vicdan var mı? 17 Nisan 2001