Cemalüddin Afganî, İranlı olduğu halde kendisini Afgan gösteren, Şiî olduğu halde taqiyye ve kitman yaparak, yani Müslümanları aldatarak Sünnî görünen aktivist bir fesatçıdır.

O bütün reformcuların, dinde yenilik ve değişim taraftarlarının baş tacıdır.

Bugün İslâm dünyasında görülen bütün olumsuzluklarda bozukluklarda kaos ve anarşide terörde onun rolü, tesiri, tuzu biberi vardır.

Afganî öylesine azılı bir Masondur ki, içimizde böylesini istemeyiz diyerek İskenderiye Mason locası onu tard ve ihraç etmiştir.

Bütün Ehl-i Sünnet uleması, fukahası, meşayihi, mürşidleri Afganîyi red etmiştir.

Halife-i hakikî Sultan Abdülhamid-i Sânî hazretleri, şerrinden emin olmak için onu

Teşvikiye’de

bir konağa haps etmiştir.

Afganî,

Blunt

adındaki İngiliz ajanı ile birlikte

Sultan Abdülhamidi devirme planları yapmıştır.

Afganî, Kahire’deki ikameti esnasında Müslüman mahallesinde oturmamış, Yahudi mahallesinde oturmuştur.

Afganî’nin baş müridi

Mısırlı Muhammed Abduh

da masondur.

İngiltere’nin Mısır baş komiseri (sömürge valisi)

Lord Cromer

Abduh için

“Agnostik olduğundan şüphelendiğim dostum Abduh…”

(I suspect my friend Abduh was an agnostic…) demiştir.

Hiçbir Ehl-i Sünnet Müslümanı, bugün içyüzü iyice ortaya çıkmış olan fitneci ve fesatçı Afganîyi sevemez, tutamaz, onu din önderi olarak kabul edemez.

On dokuzuncu asrın sonunda ve yirminci asrın ortalarına kadar, Afganînin içyüzü bugünkü kadar bilinmiyordu. O zaman iki muhterem kimsenin Afganiyi tutmuş ve övmüş olmaları, onun iyi olduğuna dair delil olmaz.

Resulullah Efendimiz (Salat ve selam olsun ona) Ümmet içinde bir ihtilaf ve çekişme olduğunda Sevad-ı Âzam dairesi içinde bulunulmasını emir ve tavsiye buyurmuşlardır. Ulema, fukaha ve meşayih Sevad-ı Âzam’ı Afganî’nin, Abduh’un ve Reşid Rıza’nın aleyhindedir. Bu üçü konusunda Sünnî Müslümanların bu cephede bulunması gerekir.

Cumhur-i ulemayı bırakıp da bu üçünü imam, din önderi kabul etmek akl-ı selime ve hikmete uygun olmaz.

Herkesin kendi kafasına, re’y ve hevasına göre Kur’anı tefsir etmesi, müctehidlik taslaması, hüküm çıkartması sapık cereyanı Afganînin çıkarttığı yıkıcı bir cereyandır.

Ehl-i Sünnet Müslümanlarının önderleri, Selef-i Sâlihînden sonra şu zevattır:

Dört büyük müctehid imam… Her asırda gelen müceddidler… Abdülkadir Geylanî… Ahmed er-Rufâî… Hüccetülİslâm İmam Gazalî… İmam Rabbanî… Ve bunların emsali büyük imamlar ve şahsiyetler…

Yirminci asrın büyük Sünnî ulemasından Şeyhüilslam Mustafa Sabri ve Düzceli Zahid el-Kevserî efendiler; Afganî’ye, Abduh’a ve Reşid Rızaya muhalif idiler.

İslâmî kitap piyasasında Afganî ve çömezleri aleyhinde hayli tenkit, red, cerh ve ibtal kitabı mevcut olup, mütemmim malumat edinmek isteyenlerin bunlara müracaat etmesi tavsiye olunur. (Lütfen internetten arayınız.)

(İkinci yazı) Kur’an İle İlgili Vazifelerimiz

Kur’an-ı Kerim Allahü teala ve tekaddes hazretlerinin kadîm kelamıdır. Kur’an konusunda dikkat etmemiz gereken kurallar şunlardır:

1. Müfessirlik icazeti olmayanlar tefsir yapamaz.

2. İki türlü muteber tefsir vardır: Rivayet ve dirayet tefsiri.

3. Bunların dışındaki, heva ve re’y ile yapilân tefsirlere itibar olunmaz.

4. Kendi re’y ve hevası ile Kitabullahı tefsir eden küfre düşer. (Men fesserel-Kur’ana bi re’yihi fekad kefer.)

5. İslâm devleti, önüne gelen herkesin Kur’an tercümesi, meali, tefsiri yazmasına ve yayınlamasına izin vermez.

6. Cahillerin, ehliyetsizlerin, icazetsizlerin, fasıkların, facirlerin Kur’andan kendi kafalarına göre mâna çıkartmaları ve yorum yapmaları büyük saygısızlık ve terbiyesizliktir.

7. İslâm düşmanı bazı Dönme gazetelerinin okuyucularına Kur’an meali hediye etmeleri, üzerinde çok düşünülmesi gereken bir tuzaktır. Onlar Kur’anı ayağa düşürmek istiyor.

8. İslâm, Kur’an tercümesinden değil, sahih/doğru ilmihal, akaid, İslâm ahlâkı kitaplarından öğrenilir.

9. Kur’an İslâmın ana kaynağıdır, öyleyse herkes eline bir Kur’an tercümesi, meali, tefsiri alsın ve dinini bunlardan öğrensin metodu yanlıştır. Müslüman, sadece Kur’an tercümesi ile iki rekat namaz kılmasını bile öğrenemez.

10. Reformcuların, dinde yenilik ve değişim isteyenlerin, Selefîlerin, light ve ılımlı İslâm taraftarlarının, BOP’çuların tuzaklarına düşmeyelim, dinimizi ve imanımızı yitiririz.

11. Ashab-ı Kiram Kur’anı ve tefsirini Resulullah’tan öğreniyordu. Bu devir Müslümanları da, Resulullahın vekilleri vârisleri halifeleri olan muttaqi, râsih, ilmiyle âmil, icazetli, ihlaslı ulemadan ve müfessirlerden öğrenmelidir. 30.01.2016