Afganî Mezhebi
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 25 Aralık 2018
Perşembe
Cemalüddin Afganî’yi sevmem ya, bendeniz
bir kimseyimdir bazılarınca. (O bazılarının taa geçmişini…..REB)
Peki, azılı Farmason Afganî’yi tutsam, övsem, göklere çıkartsam, onu İslâm dünyasını kurtaracak bir önder ve rehber olarak gösterseydim, ne olurdu?.. Aferin derlerdi, Şevket Eygi doğru yoldadır derlerdi.
Benim bir Müslüman olarak Afganî’yi tutmam, desteklemem, övmem mümkün müdür? Değildir.
Bu anlaşmazlıkta hangi taraf haklıdır? Afganî’yi tenkit eden, yeren, kınayan
mı, yoksa
diyenler mi? Yakın tarihimizde bu Afganî sevgisini, onun Müslümanları kurtaracak önder ve kılavuz olduğu edebiyatını ünlü bir ilahiyatçı çıkartmıştır. (Nursuz Yaşar Özyahudi …..REB)
Afganî sacayağın bir ayağıdır. Diğer ikisi
ve
‘dır.
Öyle akılsızlar var ki, hem Sultan Abdülhamid’i çok sever, hem de Afganî’yi göklere çıkartır.
Türkiye’de öyle radikal İslâmcılar vardır ki, hem Humeynî’yi çok sever, hem de Muhammed ibn Abdilvehhab’a aşıktır. Bu iki sevginin bir gönülde birleşemeyeceğini idrak edemezler. Radikal İslâmcı aklı…
Adam,
kitabında “Allah gerçek bir Janus’tur” diye yazıyor. Janus, iki çehreli bir Roma putu. İslâm dininin temel inançlarından biri muhalefetün lil-havadistir. Büyük İslâm İlmihali’nde bu konuda şu bilgi veriliyor: “Havadise muhalefet, sonradan var olmuş şeylerden ayrı olmak sıfatıdır… Allahü Teâlâ, yaratılmış şeylerden hiç birine bir veçhile benzemez. Hepsine muhaliftir. Hatırlara ne gelirse gelsin, Allahü Teâlâ onlardan muhakkak başkadır.” Allah’ı taştan yontulmuş bir puta benzetmek ne korkunç ve iğrenç bir teşbihtir. Lakin, Şeriatî hayranları bunu düşünmezler. Adam ihtilâlcidir, radikaldir ya, ne halt ederse etsin, ne derse desin…
Ortalık neo-haricî ile dolu. Haricîliğin ne olduğunu bilmezler ama… Vehhabîler kendilerine Vehhabî denmesinden hoşlanmaz, Selefî postuna bürünürler. Selefîlik nedir?.. İbnTeymiye’nin ve Muhammed ibn Abdilvehhab’ın mezhebidir.
Onlar Ashab-ı Kiram, Tâbiîn ve ilk çağdaki büyük Müslümanlardır.
Ne mutlu onları sevenlere, onların yolundan gidenlere. Ashab-ı Kiram, din konusunda, Peygamber Efendimizin dâvetini, Sünnetini, hadîslerini insanlara ulaştırmak hususunda âdildirler. Böyle inanmayan Ehl-i Sünnet’ten çıkar.
Bugünkü Müslümanlığı Emevîlik ve Abbasîlik Müslümanlığı olarak gösterip tahkir edenler doğru yolda değildir.
Peygamberden sonra İslâm dünyasında bozuk fırkalar ve hizipler çıkmıştır ama asıl gerçek İslâm kaybolmamıştır. İslâm’ın ana caddesi açıktır. Cumhur-i ulemâ yolunda kopukluk, kesinti olmamıştır.
Başlangıcından bugüne kadar ana caddeye bakalım:
Her asırda
birbirini takip eden
İcazetli müfessirler ve muhaddisler… Silsileleri ve icazetleri Peygambere ulaşan kâmil mürşidler.
ve diğer müctehidler.
Buharîler, Müslimler, Tirmizîler ve diğer hadîs imamları. Büyük müfessirler.
İmamü’l-Haremeyn Cüveynî, onun talebesi Gazalî, daha onlar gibi yüzlerce dünya çapında allâme, binlerce büyük ulemâ, yüz binlerce ulemâ… Bu yol ne kadar geniş, ne kadar parlak, ne kadar ruhanîdir. İnsan bunu bırakıp da çıkmaz sokaklara, hizip ve fırka patikalarına sapar mı? Bunca Ehl-i Sünnet ulemâsı yanında İbn Teymiye’nin ne hükmü olur?
Cemalüddin Afganî’nin bunların yanında esâmisi okunur mu? Ehl-i Sünnetin yolu Ehl-i Beytin yoludur. Yakın tarihimizde halkı Ehl-i Sünnet’e çağırmış Şeyhülislâm Mustafa Sabri’ler, Zahid el-Kevserî’ler, İsmail Yusuf Nebhanî’ler, Zeynî Dahlan’lar var.
Afganî’yi tenkit edenler onun taharet bezi olamazmış… Ne kadar boş bir lâftır bu. Afganî, bu saydığım gerçek İslâm büyüklerinin, ulemânın, eimmenin, fukahanın ayaklarının tozu bile olamaz. Şu (KEFERE) ilâhiyatçıya bakınız.
Bunu söyleyeni terazinin bir kefesine koysalar, öbür kefeye Ebu Hureyre’yi… Kim ağır basar?
Aklı olan Müslüman ana caddede, Sünnet ve Cemaat yolunda yürüsün; şazz, aykırı, bid’at yorumlardan uzak dursun. Kendilerini Sünnî gösteren, din sömürüsü yapan, sapık ve bozuk görüşler ileri süren kişiler ve zümreler yok mudur? Vardır ama onlar Ehl-i Sünnet değildir, Ehl-i Sünneti temsil etmezler.
Ehl-i Sünnette esas olan Kur’ân ve Peygamber ahlâkıdır. Ehl-i Sünnet din sömürüsünü kabul etmez. Din sömürücüsü, mukaddesat bezirgânı alçaklar harbî kâfirlerden daha tehlikeli eşkıyadır.
Ehl-i Sünneti kaldırıp, onun yerine Afganî ve Fazlurrahman mezhebini koymak istiyorlar. Allah onlara fırsat vermesin.
Böyle bir şey büyük felâket, büyük mânevî yıkım olur. Din ve Şeriat elden gider.
Ezher Üniversitesi şeyhi (rektörü) sarıklı hoca İslâm’da peçe yoktur dediği için tenkitlere uğradı, münakaşalar çıktı.
Peçe halen birçok İslâm ülkesinde kullanılıyor. Arabistan’da mecburîdir. Birkaç yıl önce Suriye’ye gittiğimde Haleb sokaklarında peçeli hanımlar görmüştüm. İngiltere’de, Fransa’da, diğer Avrupa ülkelerinde de peçe takan Müslüman hanımlar vardır.
Sultan Abdülhamid zamanında İstanbul’da Müslüman hanımların peçe takması konusunda resmî emir çıkarılmıştı. Bu emir beş vakit namaz kılan, Şeriat taraflısı olan, üç tarikata mensup bulunan Halife-i Müslimînin iradesi idi.
Bendeniz ölçü olarak Osmanlı’nın İslâmî tatbikatını kabul ederim. Osmanlı’nın zıt kutbu olan Vehhabîler bile peçe taraftarıdır.
1970’lerde Almanya’da yaşadığım zaman, Alman Müslümanı dostlarımdan
ve
beyler evlenecek birer hanım bulmak için Malezya’ya gitmişlerdi. Bu iki mühtedi de Arabistan’da din tahsili yapmıştı, İslâmî kıyafetle gezerlerdi. Orada iki kızın aileleriyle görüşmüşler ve onları nikâhlamak için bir şart koşmuşlardı:
“Peçe takmayı kabul ederlerse onlarla evleniriz”
Ezher şeyhinin İslâm’da peçe yoktur demesi esassız ve temelsiz bir laftır. İmamü’l-Müslimîn ve Emîrü’l-Müslimîn olan zat, ulema ve fukaha ile istişare ettikten sonra ülkede yaşayan muhadderat-ı İslâmiyenin peçe kullanması hususunda emir verebilir.
İnsanların temel hak ve hürriyetlerinden biri de kılık kıyafet, giyim kuşam, serpuş konusundadır. Bu hürriyet elbette tanzim edilebilir, lakin tamamen ortadan kaldırılamaz.
Bizdeki rejim açık, mini etekli, bikini mayolu, seksî kıyafetli kadınlara nasıl karışmıyorsa, dindar Müslüman hanım ve kızların çarşaflarına, tesettür kıyafetlerine ve hattâ peçelerine de karışmamalıdır.
Bizdeki Müslüman erkeklere ve Müslüman kadınlara kıyafet ve serpuş konusunda yapılan baskılar ve bu konudaki tabular evrensel insan haklarına, adalete, nasafete, eşitliğe, demokrasiye, hikmete aykırıdır.
Bir iki hafta önce gazeteler yazdı,
Hamile olmayanlar da tedbir almışlarmış!..
Edersem, İslam’ı inkar etmiş olurum.
Bazıları mini eteği çok normal ve tabiî kabul ediyorlar. Onlara derim ki: “Çarşaf ve peçeyi de o derecede normal ve tabiî karşılamak zorundasınız.”
Zevkler tartışılmaz. Çarşaf ve peçe konusunda büyük edib
nin (Karaosmanoğlu) 1915’te yazdığı
başlıklı nefis yazıyı okuyalım. 06 Kasım 2009