Afganistan ve Taliban
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 26 Şubat 2019
CumaAfganistan’ın sosyal ve kültürel yapısını bilmeden konuyla ilgili birçok şeyi anlamak mümkün değildir. O ülke kabilelerden, etnik gruplardan, çeşitli kimlik ve lisanlardan meydana gelen bir yapıya sahiptir. Bu çeşitliliğin çimentosu İslâm’dır.Orada din zayıflamaya başlayınca bütün yapı çatırdamaya, sallanmaya başlar.
Sovyetler Birliği çekildikten sonra çeşitli mücahid gruplar aralarında anlaşamadılar, iç savaş başladı. Daha önce dış düşman yakıp yıkıyor, öldürüyordu; o defolup gittikten sonra Müslümanlar birbirini yemeye başladı. Çok kan döküldü, çok yıkım oldu, çok kötü işler yapıldı. Taliban ülkeye hakim olunca kardeş kavgası son buldu; güvenlik, iç barış, huzur geldi. İç savaş esnasında bir şehirden öteki şehre yolculuk yapanlar on yerde, yirmi yerde kontrol ediliyor, giriş ve çıkışlarda sorgu suale maruz kalıyor, haraç veriyordu. Taliban gelince bunlar kalktı. Bazı çete reislerinin haraç almaları, uyuşturucu ticareti yapmaları, zulümleri son buldu.
Taliban’a yöneltilen tenkitlerin başında onun kadınları tesettüre, çarşaf ve peçeye sokmuş olması gösteriliyor. Afganistan’da kadınların zaten yüzde doksan dokuzu öteden beri tesettürlüdür. Sadece Batı kültürü ile temas etmiş, yabancılaşmış çok küçük bir azınlık açılmış saçılmış, Batılılara benzemiştir.Taliban kız okullarını kapattı, kızların üniversitelere devamına mani oldu. Bu elbette ki, aşırı ve sert bir siyasettir. Bir İslâm devletinde, islâmî bir vasatta kızlar da okur, ilim ve kültür sahibi olur; kadınlar da meslek sahibi olabilir. Ancak İslâm’ın bu konuda çizdiği sınırlar, koyduğu kurallar vardır. Bunların dışına çıkılamaz.Batı medeniyeti ve Batılılaşmış Müslümanlar, fuhuş ticaretine, kadınların para mukabilinde kendilerini satmalarına resmî izin veriyor. İslâm bu izni vermez, verdirtmez.
İslâm dünyasında fuhuş, fahişe yok mu? Olmaz olur mu? Fahişelik insanlığın en eski mesleğidir. Kıyamet’e kadar devam edecektir.Ancak, insan haklarına hürmetkâr ve kadınların haysiyetlerini gerçekten koruyan bir siyasî rejim, üzerinde resmî antet bulunan “Vesika”larla kadınların kendilerini satmalarına izin vermez.
Batı dünyası ve medeniyeti fuhuş konusunda çift standartlıdır. Bir yandan uluslararası kadın hakları sözleşmeleri imzalarlar, “Bu metni imzalayan hiçbir devlet kadınların fuhuş yapmasına yasal izin vermeyecektir” diye taahhütte bulunurlar, öbür taraftan bazıları, fuhşu resmen tanzim ederler, vergisini toplarlar.
Bizde, Sultan Abdülhamid devrilinceye kadar Müslüman kadınların resmen fuhuş yapmasına izin verilmemişti. Bu yeniliği Batıcı İttihadçılar ve Jön Türkler getirmişlerdir.
Kadın konusunda İslâm ile Batı medeniyeti arasında büyük ayrılıklar vardır ve bu hususta bir uzlaşma sağlanması mümkün değildir.
Taliban Afganistan’da, Batı’da olduğu gibi modern mânâda bir devlet bile kurmamıştır. Güvenlik getirmiştir, İslâm adaletini getirmiştir, “emr-i mâruf ve nehy-i münker” teşkilâtı kurmuştur.
Afganistan’ı dolaşan bîtaraf, objektif, İslâm ve Müslüman fobisi ile mâlul olmayan Batılı müşahidler (gözlemciler) halkın siyasî rejimden şikayetçi olmadığını yazmışlardır. Durumdan memnun olmayanlar pek küçük bir azınlıktı. Halk işiyle, gücüyle, ticaretiyle, geçim meşguliyetleri ile uğraşıyordu, Amerikan saldırısından önce.
Hırsızlık zamanımızın en yaygın suçlarındandır. Taliban rejimi bu suçu ortadan kaldırmıştı. “İstersen çal, yakalanırsan elin kesilir” diyorlardı.
Bazıları İslâm’ın, Şeriat’ın bu haddini (verdiği cezayı) çağdışı, gayr-i medenî, çok ağır buluyor. Bu konuyu tartışmak istemem. İslâm hırsızların ellerini kesmekten ziyade hırsızlığın kökünü kesmiştir. Üzerinde durulması gereken önemli husus da budur.
Bizim Batı’dan, İtalya’dan alınmış ceza kanunumuz hırsızlığı önleyemiyor, ceza verdiği zaman da, yeterli olmuyor. Bizde hırsızlık çok yaygındır. Daha geçen gün, iki kapkaççı polis takibinden kurtulmak için bir pazar yerine otomobille girdiler, zavallı bir kadını ezip öldürdüler, bir yığın masûm ve bîgünah vatandaşı yaraladılar. Ceza kanunlarının iki gayesi vardır:
Birincisi: Korkutmak suretiyle suç işlenmesini önlemek, caydırmak.
İkincisi: Suç işlenince, öyle bir ceza vermek ki, ibret-i müessire olsun ve hem suçlunun aklını başına getirsin, hem de toplumu tatmin etsin.
Laik bir düzende elbette şer’î hukuk tatbik edilmez. Ancak, laik hukukun bugünkü şartlarda yeterli olmadığını görüyoruz. Hırsızlıkla ilgili cezalar ağırlaştırılmalıdır.
Ben gazeteci olarak fikir ve inançlarımdan dolayı hapishanelerde yatmış bir vatandaşım. Sultanahmet, Bayrampaşa, Gerede, Şile cezaevlerinde yattım. Maalesef hapse düşen bazı hırsızlar islah olacakları yerde, hırsızlığın ihtisasını yapıyor ve çıktıkları zaman eski “mesleklerine” daha başarılı ve yoğun şekilde devam ediyor.
Modern hukukçular, “Bedenî cezalar medeniyete ve çağdaşlığa aykırıdır” diyorlar. Lâkin toplumun, vatandaşların mal ve can güvenliğine sahip olması da gereklidir. Ceza kanunlarının vazifesi sadece suç işleyenleri yakalayıp cezalandırmak değil, aynı zamanda suç işlenmesini önlemektir.
Suudi Arabistan’da da Şeriat kanunları, bedenî cezalar tatbik ediliyor. Bu konuda Afganistan’ı çok sert ve ağır şekilde suçlayanlar nedense Suudi Arabistan’a fazla tenkit oku atmıyor. Bu müsamahanın (hoşgörünün) sebebi, Arabistan’daki rejimin Amerikan taraftarı ve müttefiki olması mıdır?
Üsame bin Ladin’in Afganistan’a yerleşmiş olması o ülke ve oradaki halk için büyük sıkıntılara yol açmıştır. Ladin orada olmasaydı Afganistan ve Taliban rejimi rahat bırakılacak mıydı? Bırakılmazdı. Yüzelli yıldır bir taraftan Ruslar, öbür taraftan Avrupalılar (bir ara İngilizler, şimdi Amerikalılar) orayı kontrollarına almak için çalışıyor. Afganistan dünya stratejisinin merkezi, en hassas noktasıdır.
Peki Amerikalılar ve müttefikleri başarılı olabilirler, zafer kazanabilirler mi? Ben kâhin değilim ama bir şey biliyorum, o da şimdiye kadar hiçbir emperyalist süper gücün Afganistan’ı alamamış olduğudur. Sovyetler Birliği’nin batış sebeplerinden biri Afganistan’da yaptığı savaştır. Amerika’yı da uzun, sıkıntılı, zor yıllar bekliyor. Taliban rejimi yıkılsa bile onun yerine geçecek iktidar Amerika’ya ram olmayacaktır.
Kış yaklaşıyor. Milyonlarca Müslüman açlık, soğuk ve hastalık ile kırılacak. Afganistan’da üç yıl peşpeşe büyük bir kuraklık oldu. Bağlar, bahçeler, bostanlar, tarlalar kurudu. Ülke zaten yirmi yıldır harap türab. Şimdi tepelerine bombalar yağıyor. O ülkeye, o halka acımak lazım.
Keşke Amerika ve müttefikleri sabr edip diplomasi yollarıyla krizi çözmeye çalışsalardı. Milyonlarca bîgünah ve mâsum halkın ne kabahati var? 10 Kasım 2001