Cuma

 

Şemdinli hadiseleri hakkında hazırladığı iddianamesi beğenilmeyen Van savcısı vazifeden alındı, meslekten ihrac ve tard edildi, karar kesinleşirse avukatlık da yapamayacak.

Gazetelerin yazdığına göre son derece dürüst bir memurmuş,

geliri müsait olmadığı için, ikinci el bir otomobil satın alabilmek için bankadan kredi çekmiş.

İşten atıldığı için bu borcunu ödemesi zorlaştığından daire arkadaşları aralarında para toplayarak yardımcı olacaklarmış…

Adaletin şakası makası yoktur.

Van savcısının meslekten ihracını fazla tenkit edemem. Sadece bu cezanın çok ağır olduğunu söylemekle yetiniyorum. Normal olanı, kendisine bir kınama cezası verilmesi veya yerinin değiştirilmesiydi.

Başka bir hadise:

Fatsa AKP ilçe başkanı 23 Nisan törenlerinde ağzında sakız veya ciklet çiğnediği için, Atatürk’e hakaretten tutuklanmış,

cezaevine konulmuş. Bendeniz oldum olası toplum içinde erkeklerin ve kadınların sakız çiğnemelerine karşıyım. Eski görgü ve terbiyemizde böyle bir şey çok ayıp sayılırdı. İstanbul’da bazen başı örtülü birtakım genç kadınların sokaklarda, çarşı ve pazarlarda gayet laubali şekilde ciklet çiğnediklerini görüyor ve onların nam ve hesabına çok üzülüp utanıyorum. Haydi hafifmeşrebler yapıyor, bari kapalı kadınlar böyle hafiflikler yapmasın.

Fatsa AKP başkanının tevkifine gelince:


Bu da çok ağır bir cezadır. İhtar edilir, teşhir edilir, fırça çekilir ama sakız çiğnedi diye hapse atmak doğrusu adalete ne kadar uygundur bilemem.

Beride kimliği ve etnik kökeni mâlum bir vatandaş çıkıyor,

Türkler yakın tarihte bir milyon Ermeni kesti, 30 bin Kürt katletti şeklinde beyanat veriyor.

Bu adam mahkemeye verilince bilcümle büyük medya kızılca kıyamet kopartıyor, onun bedava avukatı kesiliyor…

Türkler bir milyon Ermeni kestiler, 30 bin Kürt katlettiler dediyse ne olmuş yani… AB sürecindeyiz, düşünce hürriyeti var… Bu gibi şeyler Türkiye’nin imajını zedeler gibi laflar ediliyor.

Bendeniz de TC vatandaşıyım,


bir yazımdan dolayı eski TCK 312, yeni TCK 216’ncı maddeden muhakeme ediliyorum.

“Düşünce suçu…”


Eylemle ilgisi yok. Türkler bir milyon Ermeni kesti diyen adamı savunmak için yarışa giren medyamız benim düşünce suçuyla ilgili davamdan bir cümle ile olsun bahs etmiyor… Delinin biri bir büstün üzerine bir hokka mürekkep döküyor, bazıları hop oturuyor hop kalkıyor; beride memleket elden gidiyor, kötü niyetli yabancılar harıl harıl arsa, tarla, ev, bahçe satın alıyor, tepki yok.

Geçenlerde bir resim sergisi açılmış, sergiye bazı resimler kabul edilmemiş.


Neymiş cami resimlerinin önünde başları kapalı, çarşaflı, yeldirmeli, maşlahlı Müslüman kadınlar gözüküyormuş; gericiliğe tâviz verilemezmiş…

Sabataycılar, Masonlar, şunlar bunlar devleti ele geçirmek, devlete sızmak için gece gündüz harıl harıl çalışıyor.

Bu bir suç olmuyor, Memlekette çoğunluğu teşkil eden Müslümanlar çocuklarını okutup polis, öğretmen, memur yapmaya kalkınca ciyak ciyak feryatlar kopartılıyor, neymiş efendim

“Müslümanlar devlete sızıyormuş…”

Almanya’da kadıncağızın biri başını açıyor, aklınca uygar oluyor, bu hadise bizim bazı büyük gazetelerin manşetlerinden duyuruluyor;


öte yandan nice kadın ve kız tesettüre giriyor, başlarını örtüyor, bu küçük bir haber veya yorum konusu olmaya layık görülmüyor.

Bir müezzinin oğlu tanassur ediyor


(İslâm’ı bırakıp Hıristiyan oluyor),

bizim Sabataycı gazeteler bunu büyük haber yapıyor, sık sık dile getiriyor, mürtedin

(dinden dönmüşün)

resimlerini basıyor, reklâm ediyor.


Diğer yandan bir değil, on değil, yüzlerce Katolik papazı, Protestan rahibi, Müslüman oluyor, Sabataycı medyamız bunları hiç gündeme getirmiyor.

Bir İslâmcı yamukluk yapıyor


(boyu devrilsin!)

bilumum çağdaş medya avaz avaz bağırıyor.

Öte tarafta bir çağdaş kişi malı götürüyor. O konuda tıs çıkartmıyorlar, tenkit ve protesto etmiyorlar.

Mâlum… Benim hırsızım iyidir zihniyeti…

Bir üniversite rektörünün 25 milyon dolarlık yolsuzluk yaptığı iddia ediliyor, adam tutuklanıyor.


Bizimkiler bu kişiyi hürriyet, ilericilik, uygarlık kahramanı ilan ediyor, tutuklanmasını yürek parçalayıcı ağıtlarla kınıyor.

İhtiyaç olduğu için Göztepe’ye cami yapılmak isteniyor. Türklere ve Müslümanlara Acı Soğanlar diyenler şiddetli ve yoğun şekilde protesto ediyorlar. Ülkenin çeşitli yerlerinde eski kilise harabeleri devlet tarafından restore ediliyor, bunu protesto eden yok. Kilise… Elbette tâmir edilecek…

Dindar ve sofu bir Müslüman hanım, yabancı erkeklerin ellerini sıkmıyor, bu yüzden gerici damgasını yiyor; beride en uygunsuz şekilde yakalanan uygar bir kız gereken tepkiyi görmüyor.

Vatandaşın biri imam nikahı ile ikinci bir evlilik yapmış, feci ve fena halde teşhir ve tenkit ediliyor. Ötede kodaman bir kişi fıkırdak bir metres tutmuş, ayrı bir ev açmış, ona karışan görüşen yok. Onunkisi de bir tür taaddüt-i zevcat (çok eşlilik) değil midir? Öyle ama o imam nikâhı yaptırmıyor, uygardır, lâiktir…

Hasta annesine ilaç almak için hırsızlık yapan fakir bir vatandaş kanunun pençesinden kurtulamıyor. Milyon dolarlarına yeni milyonlar eklemek için ülkeyi talan edenler, milleti ve devleti soyanlar yasal ağların geniş aralıklarından yılan balıkları gibi sıyrılıyor.

1999’da Marmara bölgesinde dehşetli bir zelzele oluyor, 40 bin vatandaş çürük binaların enkazı altında can veriyor. Belediyeler suçlu, müteahhitler suçludur ama Veli Göçer adında bir günah keçisi bulunuyor, yaptığı çürük binaların altında 168 kişi öldü diye ona 18 yıl hapis cezası veriliyor. Beride, inşa ettikleri çürük binaların altında onbinlerce kişi ölen firmalar, müteahhitler alınları açık toplum içinde dolaşıyor, hattâ bazısı ihale bile alıyor…

Bir iş adamı kullandığı otomobille kaza yapıyor, adamın yanındaki kız ölüyor. Üniversiteliymiş, adamla akrabalığı, hısımlığı yokmuş… O kız orada ne yapıyormuş, niçin bulunuyormuş? Bizim büyük ve saygın medyamız bu nokta üzerinde durmuyor. Başına şık ve zarif bir eşarp örtmüş olan Müslüman kızlara gelince, bu konuda canavar kesiliyorlar; onların okumamaları, üniversiteye girmemeleri için ellerinden geleni artlarına koymuyorlar.

Bir “Çifte Standartlar Ülkesinde” yaşıyoruz. 29 Nisan 2006