Çarşamba

 

Kamboçya hükümeti ülkenin ve halkın millî Budist kimliğini korumak maksadıyla “agresif” misyonerlerin faaliyetlerini kısıtlama, frenleme kararı almış.

Bizim ülkemiz ve halkımız da, agresif misyonerlik faaliyetlerine mâruz kalmaktadır. Sanırım “agresif misyonerlik” tabiri ve kavramı bizde kullanılmıyor. Bu konuyu gündeme getirmemiz, üzerinde ciddiyetle durmamız gerekir.

İslâm dininde de davet (çağrı) ve tebliğ vardır. Lakin bu davet ve tebliğ agresif değildir. Çünkü İslâm dini kimsenin zorla, baskı yapılarak, saldırgan metodlar kullanılarak Müslüman yapılmasına izin vermez. İman, hidayet bir nasip meselesidir, insanlar hür iradeleriyle gerçek dini aramalı, yapılan davete kulak vermeli ve içinden geliyorsa kabul etmelidir.

Bütün Hıristiyanların agresif misyonerlik yaptığını iddia edemeyiz. Katolikler çağımızda agresif hareket etmiyorlar. Okulları var, hastaneleri, düşkünlere hizmet veren müesseseleri var, dolaylı şekilde misyonerlik yapıyorlar, insanları sık boğaz etmiyorlar, para ve maddi menfaat sağlayarak dine çağırmıyorlar.

Bütün Protestan misyonerleri de agresif değildir. Ancak bazılarının agresif olduğunu kesinlikle söyleyebiliriz.

İman kalple, vicdanla ilgili bir meseledir. İşin içine dünya menfaati karışmamalıdır.

İşsiz ve perişan bir vatandaşımıza iş, gelir, kazanç, para temin edilecek ve kendisi böylece Hıristiyanlığa çekilecek. Böyle bir davet hiç kimseye şeref kazandırmaz.

Agresif misyonerlerin birtakım vatandaşlarımıza zengin ülkelere göç etme imkânı sağladıklarını duyuyoruz.

Fakir vatandaşlarımıza, çocuklarımızı zengin ülkelerin iyi okullarında ve üniversitelerinde okutacağız, vaadleri yapılıyormuş.

Geçen sene bir gazetede okumuştum. Komşuları anlatıyor: “Büyük bir maddi sıkıntı içindeydiler. Birden bire halleri değişiverdi. Her gün mağazalardan, süper marketlerden aldıkları dolu dolu poşetlerle eve gelmeye başladılar. Önce bu işin sırrını anlayamadık, sonra öğrendik ki, misyonerlerin tuzağına düşmüşler, Hıristiyan olmuşlar…” Bu gibi dönüşler hiçbir Evangelist kiliseye bir şey kazandırmaz.

Türk Ortodoks Kilisesi’nin basın sözcüsü Sevgi Erenerol hanım, ülkemizde faaliyet gösteren misyonerlerin sadece din ve iman hizmeti yapmadığını, siyasi gayeler güttüklerini, her birinin bir ajan olduğunu iddia ediyor. Türkiyeli, yerli bir Hıristiyan vatandaşımızın böyle konuşması bizi düşündürmelidir.

Son elli sene içinde Güney Kore halkının yarısından fazlası agresif misyonerler tarafından Hıristiyanlaştırılmıştır. 1950’li yıllarda orada dehşetli savaşlar olmuş, fakirlik ve sefalet son haddine ulaşmıştı, misyonerler maddi menfaat sağlayarak halkı kendi dinlerine çektiler.

Ülkemizde şu anda, uğradığımız hıyanet ve sabotajlar yüzünden sefalet içinde yaşayan milyonlarca vatandaş vardır. Bunların agresif misyonerlerin tuzağına düşmemeleri için tedbir alınmalıdır.

Maalesef lise ve üniversite gençliği içinde de Hıristiyan olanlar varmış. Niçin oluyorlar?.. Sanırım kültür seviyesi düşük kırsal kesim Müslümanlığı, onları tatmin etmemiş ve başka arayışlar içine girmişlerdir.

Bazı sektlerin ve misyonerlerin adam çekmek için güzel kız arkadaş faktörünü de kullandıklarını duyuyoruz.

Bundan beş sene kadar önce bir ilahiyatçı dostumuzdan misyoner faaiyetlerine cevap mahiyetinde sekiz-on daktilo sayfalık bir yazı yazmasını istemiş, bunun küçük bir broşür şeklinde yayınlanarak bedava dağıtılacağını söylemiştim. Maalesef dostumuz talebimizi kabul etmemişti. Misyonerler gece gündüz çalışırken, Müslüman kesimin ilgili ve sorumlu şahsiyetleri ve kurumları üzerlerine düşen hizmet ve vazifeleri yapmıyorlar.

Fransa’da Jean-Marie Duchemin adındaki bir papaz, kilise hizmeti gördüğü sırada Kur’ân-ı Kerim’in Fransızca tercümesini okuyarak gizlice Müslüman olmuş, din değiştirdiğini kimseye söylememiş; Ramazan’da oruç tutuyor, kapıyı içeriden kilitleyerek namaz da kılıyormuş. Emekli olunca Müslüman olduğunu ilan etmiş, Fas’a göç etmiş ve orada vefat etmiş.
Ölümünden sonra evrakı arasında nasıl Müslüman olduğunu anlatan bir yazı bulunmuş, inşaallah bunun tercümesini küçük bir broşür şeklinde bastıracağım.

Tek nüshası parayla satılmayacak, beğenen ve dağıtmak isteyen olursa sadece maaliyet fiyatına 100 adetlik bir paketi gayet ucuz bir fiyatla alıp dağıtılabilecek. Yapılacak bu gibi çok hizmetler var, vakit bulup da meşgul olamıyorum. Aslında bu gibi hizmetlerin ekipler ve küçük de olsa müesseseler kurularak yürütülmesi gerekir.

Bundan otuz-kırk yıl önce bir kitap görmüştüm; İngiliz Kitab-ı Mukaddes şirketi, 800 küsur lisana ve lehçeye Kitab-ı Mukaddesi ve İncilleri tercüme ettirmiş, herbirinden birkaç satır almışlar, bir kitap olmuş. Sanırım on yedi çeşit Türkçe ile İncil vardı.

Misyonerler böyle çalışırkenMüslümanlar plansız, programsız, stratejisiz, metodsuz faaliyetler yapıyor, yabancı ülkelerdeki insanları dinimize çağırmaktan geçtik, Türkiye’de şu veya bu sebeplerle dinden uzaklaşan kimseleri tekrar İslâm dairesi içine sokmak için bile, ciddi ve seviyeli çalışmalar yapamıyoruz.

“Agresif misyonerlerle başa çıkabilmek, dinimizi halka ve gençliğe anlatabilmek için çok paraya ihtiyaç var” diyenler yanılıyor. Paradan önce akıl, fikir, kültür, ahlâk, fazilet, vasıf, mürüvvet lazımdır. Bunlar olmazsa bu iş için milyarlarca dolar toplansa bile bir işe yaramaz, paralar ve imkânlar kapanın elinde kalır.

Agresif misyonerlik ülke, halk ve devlet olarak Türkiye’nin varlığını, birliğini, geleceğini tehdit etmektedir.

Misyonerlik faaliyetleri, insan hakları çerçevesi içinde mütalaa edilebilecek basit, dinî faaliyetler değildir. İşin arka planında siyaset vardır, emperyalizm vardır, sömürgecilik vardır. Ülkemizdeki bir takım kurumlar durumun farkındadır ve son derece tedirgindirler. Ancak bize mahsus bir terslik ve çelişki karşısındayız. Kendi ülkemizde Müslüman çoğunluğa çağ standartlarında din, inanç, inandığı gibi yaşamak hürriyetini sağlayamıyoruz. Bazılarına göre misyonerlik bir tehlikedir ama, aşırı Müslüman dindarlık daha büyük bir tehlikedir. Bu kafalar misyonerliğe karşı çare ve çözüm üretemezler.

Acaba ülkemizde kaç kişi gizlice Hıristiyanlığa geçti?.. Bu konuda ortada ciddi raporlar, istihbarî bilgiler var mıdır? Maalesef yoktur. 22 Ocak 2004