Laik ve çağdaş ideolojiye bağlı iki çeşit aydın vardır. Birinciler vasıfsız, mutaassıp (fanatik, bağnaz), diktatör zihniyetli kişilerdir. Dilleriyle demokrasi derler ama yaptıkları ve sergiledikleri demokrasinin tam zıddıdır. Medeniyet derler, medeniyete ters işler yaparlar. Ülkede çoğunluğu teşkil eden ve bu ülkenin hakikî sahibi bulunan Müslümanlara ikinci sınıf vatandaş, sömürge yerlisi, zenci gözüyle bakarlar. Bu adamlardan bu millete, bu vatana, bu devlete hayır gelmez.

İkinci kesim laikler ve çağdaşlar vasıflı aydınlardır. Oldukça insaf ve vicdan sahibidirler. Onlarla uzlaşılabilir, anlaşılabilir. Hukukun üstünlüğü prensibi müesses (kurulu) bir hukuk devleti sistemi, temel insan hak ve hürriyetlerine saygı ve riayet, gerçek demokrasi, millî kimlik, kişilik ve kültür gibi temellerde onlarla müşterek değerlerde anlaşmak mümkündür.

Müslüman kesimin okumuşları da böyle iki kısma ayrılır. Vasıflı Müslüman aydınlar ve vasıfsız Müslüman yarı aydınlar. Birinciler geniş görüşlüdür, çeşitliliğe ve çokkültürlülüğe anlayışla bakarlar. Hem İslâm’a bağlıdırlar, hem de çağı yakalamışlardır. Maalesef bu gibi Müslüman aydınların sayısı azdır.

İkinci kısım Müslüman okumuşlar bir zihin kargaşası içindedir. Bunların söyledikleri ve yaptıkları karşı tarafa güven vermez. İslâm’ın ve çağın gerisinde kalmışlardır. Zaten büyük bir kısmı da din yoluyla servet, rant, menfaat, şöhret, alkış peşinde koşan samimiyetsiz ve küçük adamlardır.

Şimdi bu memlekette ne kadar belli başlı çeşitlilik varsa, bunların aydınlarının vasıflı, haysiyetli, geniş ufuklu, uzak görüşlü kimseler olmasına çalışmak gerekmektedir. Türk olsun Kürt olsun, Sünnî olsun Alevî olsun, çağdaş olsun Şeriatçı olsun, sağcı olsun solcu olsun, vasıflı, haysiyetli, kültürlü, ahlaklı, vicdanlı Türkiyeli aydınların uzlaşmaları o kadar zor olmayacaktır. Bizi ihtilâflar değil, kalitesizlik ve ahlaksızlık mahvediyor.

Rahmetli Adnan Kahveci’nin politik hayata kalite getirmek konusunda temennileri, gayretleri, çırpınmaları vardı. Bunlar çok isabetli ve gerekli şeylerdi.

Politikaya, partilere, lobilere, baskı gruplarına, medyaya, fikir ve kültür hareketlerine kalite getirilince bugünkü kısır çekişmeler, iğrenç tepişmeler, çete faaliyetleri, vatan hâinlikleri, gafletler büyük ölçüde ortadan kalkacaktır.

Kötü parti başkanları “Önce ben, sonra partim, daha sonra ülkem” dermiş. Bizde öyle liderler var ki, “Önce ben, sonra ben, en sonra yine ben” demekte ve bu egoizmleri ve megalo-manyaklıkları ile korkunç zarar vermekte, tahribat yapmaktadır.

Şu kalitesiz medyamızın haline bakınız. Birinci kuvvet haline gelmiş medyası böyle olan bir memleket iflah olur mu? Böyle bir ülkede sabah olur mu? Şu birtakım aydınlara ve okumuşlara bakınız. Dünya nereye gidiyor, onlar nereye? Bu aydın taslakları demokrasi, insan hakları, hukuk, vicdan ne varsa içine tükürüyor. Bir ideolojiyi ülkeyle, devletle, milletle özdeşleştirmişler, hattâ onun üzerine çıkartmışlar karanlıklar ve bin türlü pislik içinde bir uçuruma doğru sürükleniyorlar. Müslüman kesimdeki ufuksuzluk ve yetersizlik de dehşet verici boyutlardadır. Ah kalite, ah kalite, ah kalite!..

Nasıl Olmalılar?

Milletvekillerinin geniş kültürleri olmalı. İngilizceleri kuvvetli olanlar Times, Washington Post gibi gazeteleri devamlı okumalı. Fransızca bilenler Le Monde’u takip etmeli. Evlerinde güzel ve zengin şahsî kütüphâneleri bulunmalı. Yerli ve yabancı yeni neşriyatı takip etmeli. Ciltçilere, özel kütüphâneleri için maroken ciltler ısmarlamalı. Meclis kütüphânesinde büyük bir trafik olmalı. Milletvekilleri gece gündüz ilmî, ciddî, faydalı, uyarıcı kitaplar okumalı. Japonya, Güney Kore, Taiwan, Singapur, Malezya gibi doğu ve Asya ülkelerinin başarılarını incelemeli.

Milletvekilleri ülkenin, halkın, toplumun nabzını tutmalı. Sık sık taşraya, köylere gidip halkın nasıl yaşadığını, sıkıntılarını görmeli. Sadece kendi seçim bölgesine değil, bütün Türkiye’ye ilgi duymalı.

Milletvekilleri Türkçeyi güzel konuşmalı, edebiyata, sanata vâkıf olmalı. Evlerinin döşemesi, dekorasyonu zevk, zarafet, incelik sahibi olduklarını göstermeli. Milletvekilleri ahlâk, fazilet, hikmet sahibi olmalı.

Milletvekilleri şu veya bu vilâyetin, Sünnîlerin veya Alevîlerin, sağcıların veya solcuların değil, bütün milletin, bütün Türkiye’nin vekilleri olduklarının şuurunda (bilincinde) olmalı. Partizanlık, tarafgirlik yapmamalı. Âdil, mürüvvetli, sabırlı, azimli olmalı. Milletvekilleri demagoji, arivizm, makyavelizm yapmamalı.

Milletvekilleri objektif olmalı. Parti disiplini diye liderin körü körüne bağlısı olmamalı. Gerektiğinde özeleştiri yapabilmeli. Milletvekilleri ezilenlerin, zulme uğrayanların, hakları yenenlerin yanında olmalı. Milletvekilleri hukuktan yana olmalı, temel insan hak ve hürriyetlerinin bu ülkede uygulanması için çalışmalı. Cesur, müteşebbis (girişimci), müdebbir olmalı.

Milletvekilleri kendi şahsî menfaat ve nüfuzları uğrunda milletin, ülkenin, devletin aleyhinde çalışmamalı. Milletvekilleri, kendilerine oy vermeyenlerin de vekili olduklarını iyi bilmeli.

İki yıla yakındır bu memlekette demokrasi, hukuk, millî kimlik darbe üzerine darbe yiyor. Milletvekilleri bu iki yıl içinde ne yaptı? Milletvekilleri “Önce ben, sonra partim, en sonra da Türkiye” dememeli. Önce Türkiye, sonra ben demeli. Milletvekilleri, konuşmak, haykırmak gerektiğinde susmamalı. Millet vekilleri, kendilerini vekili bulundukları milletten üstün görmemeli.

Hangi partiye, hangi görüşe bağlı olursa olsun milletvekilleri millet için çalışmalı, üzerlerine aldıkları emânetin hakkını vermeli. Böyle kaç kişi çıkar? 28 Kasım 1998 Cumartesi