Salı günü de aynen çıkmış.

 

Şu bazıları ne nankör, ne kadirbilmez, ne iyilikten anlamaz insanlar!.. Kendilerine bunca hizmet ettik, yine de yaranamadık. Kuru bir teşekkürden geçtik, üstelik bir sürü şikayet, muhalefet, zırıltı, dırıltı, başağrısı…

Eski viraneleri, harabeleri, yıkıntıları temizlemek için on binden fazla Selçuklu, Beylikler, Osmanlı tarihî eserini, kültürel yapıyı yıktık, yok ettik, yine yaranamadık.

Lüzumsuz yere depoları işgal eden Osmanlı arşivinin bir kısmını, okkası 2,5 kuruştan Bulgarlara sattık, bunları balyalar halinde arabalara yükleyip Sirkeci tren istasyonunda vagonlara yükledik, böylece temizlik yaptık ama yaranamadık.

İslâm kadınları çarşaf ve peçe altında havasız kalıyordu. Onları açtık, onların plajlara, dansinglere gitmelerine imkan verdik; verdik ama yaranamadık.

Kalkınmak ve sebeplenmek için, bu memleketi, bu milleti, bu devleti öyle büyük borçlara batırdık ki, yeni doğan ve ileride doğacak çocuklar, herbiri boyunlarında binlerce dolarlık bir borç yükü ile doğuyor. Borç mâlumunuz olduğu üzere yiğidin kamçısıdır. Lakin ah yaranamadık, yaranamadık.

Halkımızın ve bilhassa gençliğimizin neş’elenmesi, hayattan zevk ve kâm alması için yurdun her yerini barlar, pavyonlar, diskotekler, gece kulüpleri, meyhaneler ile doldurduk, gece geç vakitlere kadar çalgı, içki, dans, şehvet ortamı içinde zevk alınmasını sağladık ve yine yaranamadık.

Zengin edebî dil zordur, genç nesiller bunu öğrenmek için zahmet çekmesinler diye, yazılı kültür lisanını hafiflettik, sadeleştirdik, öz, arı ve duru hale getirdik. Halkımız ve gençliğimiz onbinlerce kelime, kavram, terim öğrenmek yerine,

birkaç yüz basit kelime ile meramını ifade edebiliyor, kelimeler yetmezse ünlemler, el, baş, vücut ve göz işaretleriyle iletişim kurabiliyor.

Kendilerine sağlanan bunca kolaylığa rağmen gelenekçiler yine de bize müteşekkir ve minnettar değildir. Yaranamadık onlara bir türlü.

Namaz kılmak zor ve zahmetli bir iştir. Abdest alacaksın, hergün beş kez temiz bir yerde seccade üzerinde kıyam, rüku, secde ederek ibadet edeceksin. On milyonlarca vatandaşı, uygun propagandalarla bînamaz hale getirdik. Bu kolaylık dolayısıyla da bize teşekkür etmediler.

Gerçekten laik bir rejime sahip olan Fransa dahil, dünyanın bütün medenî, demokrat, hukukun üstünlüğü ilkesini kabul etmiş, temel insan haklarına saygılı ve bağlı ülkesinde başörtülü dindar Müslüman kızlar üniversitelere tesettürlü olarak gidebiliyorlar. Biz bunu yasaklamak suretiyle bütün insanlığa dehşetli bir ilericilik ve uygarlık dersi verdik, bu konuda Batılıları fersah fersah geride bıraktık ve maalesef yine yaranamadık.

İlle de başımız örtülü olarak okuyacağız diyen gerici kızlarımız için Gestapo veya KGB’den ilham alarak “İkna Odaları” kurduk, tarihte bir ilke imza attık, yine yaranamadık.

Medeniyete, insanlığa, tekniğe, ileri milletlere bir hizmet olmak üzere dünyanın zehirli, radyoaktif, atomlu, nükleer, asbestli, amyantlı ve daha bir sürü zehirli çöplerini ülkemize kabul ettik, yine yaranamadık.

Halkımızı o kadar teknik, medeniyet, fen hayranı ve aşığı yaptık ki, herkes cep telefonunun en lüksünü, en pahalısını, en şatafatlısını, en dijital fotoğraf makinalısını almak için birbiriyle yarışa başladı. Bu arada birtakım tekniksever gençler cep telefonu toplamak için sokaklara ve meydanlara indi. Ne meraklı, ne eğlenceli kapmalar kaçmalar oldu. Telefon sahipleri, gaspçılar adeta çıldırdı. Velhasıl bir hareket, bir kaynaşma, bir âlem ki, sormayın. Ah, yine yaranamadık, yine yaranamadık.

Ucuza çıksın, müteahhitlerimiz daha fazla para kazansın, ülke çabuk ve kolay bir şekilde imar edilsin, herkes mesken sahibi olsun diye yeni yapılarda malzemeyi kıstık. Kısa zamanda yerden mantar gibi biten bloklar, apartmanlar, siteler inşa ettik. Gerçi bunların bir kısmı büyük zelzelelerde yıkıldı ama yine de bir hizmetin, bir gayretin, bir imar aşkının eserleriydi. Bu yüzden bize teşekkür edildi mi? Hayır hayır, yaranamadık. Rüşvetçiler, hırsızlar boynu bükük kaldılar.

Hormonlu, kimyalı, aromalı, kimyevî boyalı, koruyucu maddeli, tadlandırıcılı, nitratlı, benzoatlı, A21, F39, X45 gibi rümuzlu ve şüpheli maddelerle dolu binlerce çeşit yiyecek, içecek, tatlı, ıvır zıvır sağladık, bunları tüketen onmilyonlarca vatandaş hasta oldu. Onlar için sağlık hizmetleri getirdik, yabancılara ilaç fabrikaları kurdurduk. Yine yaranamadık.

Çocukların ve gençlerin stres atmaları, hafakanlardan kurtulmaları, neş’elenmeleri için keyif verici maddeleri okullara kadar soktuk, uyuşturucu kullanma yaşını 11’e kadar indirdik. Yaranamadık.

Zenginlerimiz için, eşi Amerika’da bile bulunmayan, korular içinde lüks villalar, köşkler yaptırdık. Türkiye’mizi bu konuda dünya birincisi yaptık. Özel korumalı şahane bir villa 2,5 milyon dolar. Böyle lüks, böyle konforlu, böyle pahalı meskenler en zengin ve varlıklı ülkelerde bile yok. Bu konuda Türkiye’mizi dünya birincisi yaptık ama yine de yaranamadık.

Türkiye’den zengin olan Almanya’nın ürettiği (orada fert başına düşen yıllık millî gelir, bizimkinden en az on misli fazladır) en lüks, en pahalı, en masraflı, en gösterişli Mercedes arabaların sayısı bizde, Almanya’da olandan fazladır. Ne kadar iftihar verici, kıvanç doğurucu bir manzara. Lakin yine yaranamadık. Bir çeyrek asır içinde onbinlerce dolar milyoneri türettik. Kara para konusunda dünya birincisi olduk. Hayalî ihracat, ihalelere fesat karıştırmak, yapılaşmaya kapalı araziyi “imar etmek”, devlet ve belediye bütçelerini hortumlamak, bankaların dibini delip içini boşaltmak gibi harika ve çağdaş metodlarla bir sürü yeni zengin ve vurguncu yetiştirdik, insanlık tarihinde bir rekora imza attık ve yine yaranamadık.

Fen ilerledi de biz boş durur muyuz? Duvarlara, saksılara, mobilyalara, cihazların içine, hattâ üst-başa gizli mikrofonlar yerleştirdik, yatak odalarına kadar gizli kameralar koyduk. Velhasıl etrafı “böceklerle” doldurduk. Bilimsiz, tekniksiz, uygarlıksız kimseler böyle mârifetler gösterebilir mi? Bunca teknik harikaya rağmen yine yaranamadık.

Bütün bu uygarca, ilerice işlerin yanında sosyal ve insanî hizmetler de yaptık. Zaman zaman fakirlere erzak torbaları dağıttık. Kışın soğuğunda titreşenlere birkaç torba kömür yardımı yaptık. Açlıktan verem olanlara sağlık hizmetleri sağladık. Ah yine yaranamadık, yine yaranamadık.

Kadınlara o kadar özgürlük sağladık ki, resmî vesikalarla bir kısmı fahişelik yapma hakkını bile kazandı. Ama yaranabildik mi? Nankörler! 11 Mayıs 2005