Ahiret İnancı
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 05 Ocak 2019
Cumartesi
İnsanlığın başlangıcından bu yana, şu dünyaya hiç kimse kazık çakmamıştır, yani hiç kimse sonsuza dek ebedî olarak burada yaşamayacaktır. Zaten dünyanın kendisi de fânîdir, onun da bir sonu ve ölümü vardır.
Herkes doğar, yaşar ve ölür. Sen de öleceksin.
Çoluk çocuğun, eşin, akraba ve taallukatın, tanıdıkların… hepsi ölecekler.
Şu mini mini sevimli bebekler, onlar da büyüyecekler ve günü gelince bu dünyadaki vâdeleri dolacak ve ölerek başka bir âleme göç edeceklerdir.
Bir kısmı çok büyük, çok lüks, çok müzeyyen (süslü püslü), çok gösterişli olan meskenler, onlar da gün gelecek terk edilecek, harap olacak ve yıkılacak.
Hikmet (bilgelik) kaynağı Peygamber şöyle buyurmuş:
“Her sabah bir melek şu dünyaya nida eder: Ey bugün doğacaklar, ölmek için doğunuz!.. Ey bugün yapılacak binalar, yıkılmak ve harap olmak için inşa ediliniz!…”
Bu dünyanın bir anayasası vardır:
Doğanlar ölür…
İnşa ve bina edilen yapılar harap olur, yıkılır…
Gençlik biter, ihtiyarlık gelir…
Fizikî güzellikler de gelip geçer… (Manevî güzellikler bu kuralın dışındadır. Onlar devam eder.)
Çoluk çocuğa güvenme fazla, onlar da büyür elden uçar…
Şu zengine bakınız. Lüks, pahalı, pırıl pırıl binitiyle ne kadar övünüyor. O makina da yıpranacak, eskiyecek ve günün birinde hurdaya çıkarak ölecektir.
Çiçeklerle süslü yemyeşil bakımlı bahçeler, gün gelecek ve bozulacak.
Nice eski şehirler var ki, harabeleri bile toprak altına gömülmüş… Ne saray kalmış, ne köşk ve konak, ne de bir kulübe…
Göçmüşler yığın yığın insanlar kafileler halinde… Fanî dünyadan, bakî olan bir âleme gitmişler. Orayla burası arasında iletişim yok. İnsanlığın başlangıcından 7’nci hicrî asra kadar çağlar boyunca “sâdık haberciler” gelmiş ve beşere haber vermiş: Hayat bu dünyadan ibaret değil. Bu dünyada sınanıyorsun. İnançlarından, yaptıklarından dolayı gittiğin yerde Ulu birMahkeme’de hesap vereceksin. Bu dünya bir dâr-ı karar (Devamlı kalınacak yer) değildir. Gideceğin ahiret âleminde ebedi kalacaksın. Sana orada ya ebedî (sonsuza dek) mutluluk var, yahut cehennem azabı. Cehennemden bir müddet azap çektikten sonra kurtulmak da var, hiç kurtulmamak da…
Bugün ülkemizdeki kötülüklerin büyük sebebi, halka ve gençliğe dünyanın sınav yeri olduğu, öldükten sonra ahirete gidileceği ve zaman gelince orada Mahkeme-i Kübra’da (Ulu ilahî mahkemede) hesap verileceği, dünyada yaptığımız bütün iyiliklerin ve kötülüklerin vazifeli melekler tarafından yazıldığı, Son Peygamber’in Allah katından getirmiş olduğu din ve nizama uymayanların; zulüm, ahlâksızlık, kötülük, haksızlık, azgınlık yapanların; Allah’a, Resulüne isyan edenlerin, yeryüzünü fesada verenlerin acıklı bir azaba çarpılacakları konusundaki uyarıların iyice ve güzelce anlatılamamış olmasıdır.
İnsanlar şu dünyanın mahiyetini, hayatın ne olduğunu doğru dürüst bilmiş olsalardı bugünkü bozukluklar ve kokuşma olmazdı.
Allah’tan hakkıyla korkanlar devleti, halkı, ülkeyi soymazlar.
Allah’tan hakkıyla korkanlar saçı bitmedik yetim hakkını yemezler.
Allah’tan korkan kişi takva sahibidir. Takvalı insan haram yemez.
Takvalı Müslüman haksızlık ve merhametsizlik yapmaz. Çünkü o çok iyi bilir ki: “Merhamet etmeyene merhamet edilmez.”
Yolsuzlukların, sapıklıkların, zulümlerin, köleliklerin, istismarın (sömürünün) bin türlüsünün yaygın olduğu bir ortamda yaşıyoruz. Bunun ana sebebi dünya sarhoşluğudur ve âhiret inancının ve hesap korkusunun zayıf oluşu veya hiç olmamasıdır.
Biz Müslümanlar bu konuda hem kendimizi, hem çoluk çocuğumuzu, hem de toplumu iyi yetiştiremiyoruz. Maalesef Müslümanlar içinde de haram yiyenler, haksızlık yapanlar, dünya şehvetlerine ve hırslarına kapılıp yolsuzluk yapanlar görülüyor.
Allah’tan gereği gibi, hakkıyla korkmuş olsalardı hiç ihalelere fesat karıştırabilirler miydi?
Bazılarındaki bu muazzam servet nereden geldi? Bundan yirmi-otuz, hattâ onbeş sene önce fakir ve mütevâzı olan birileri bugün efsanevî servetlere sahipler. Nereden bulmuşlar, nasıl kazanmışlar, helâl midir o maddî varlık? Cevap veremiyorlar, şeffaf olamıyorlar. Lakin fazla güvenmesinler, hesapları o kadar da gizli değil. Kiramen Kâtibîn melekleri hepsini yazmış. Günün birinde muhasebe çok şeffaf bir şekilde ortaya çıkacak ve hesap verilecek.
Dünyacılar şu dünyayı ne hale getirdiler… Denizleri, gölleri, nehirleri bile kokuttular. Atmosferi, havayı pislettiler… Yaratılışa aykırı şeytanî bir medeniyet yeryüzünün düzenini ve dengesini öylesine bozdu ki, kutuplardaki buzlar erimeye başladı… Erirse ne olacak? Tufan tufan tufan!..
Şu dünyanın nimetleri, üzerinde yaşayan bütün insanlara yeter de artar ama şu anda yetmiyor. Çünkü bir kısım insanlar çok yiyor, çok tüketiyor, ötekilere kâfi miktarda kalmıyor.
Sömürü sömürü sömürü… Dünyanın her yerinde sömürü…
Kadınlara ve kızlara yapılan kötülükler… Onları şehvet ve seks aracı olarak görmek… İffet, namus, ahlâk, fazilet kavramlarını göz ardı etmek…
Kadın haklarından, kadın-erkek eşitliğinden bahs eden şu sahtekârlara bakınız: Üzerinde resmî antet bulunan “vesikalarla” birtakım talihsiz ve düşmüş kadınların fuhuş yapmasına hiç ses çıkartmıyorlar. Hem de vergili, KDV’li resmî ve yasal fuhuş…
Ahiretten, hesap-kitaptan, Cehennemden korkmayan zihniyet her yeri fesada verdi. Onların bastıkları yerde ot bitmiyor.
İnananlara, inançlarını hayata tatbik etmek isteyenlere gerici diyenlere bakınız. Yaptıklarına bakınız… Fesat fesat fesat…
Bozuk bir taifenin temel prensiplerinden biri şudur: “Bizden olanlar sakın Müslümanlara benzemesinler; onları bize benzetsinler…”
Müslümanlardan “Benzetilmiş” olanlar da maalesef nice kötülüğü irtikâb etmeye başladı.
Kötülükleri, fesatları, fitneleri önlemenin, yangınları söndürmenin, felâketi durdurmanın çareleri ve çözümleri vardır. Bunlardan biri de, dünya sevgisini ve hırslarını frenlemek, ahiret inancını, Allah korkusunu yüreklere koymak, şuurlara (bilinçlere) işlemektir.
Dünyanın bugünkü durumu bir kıyamet öncesi manzarası arz ediyor. Bunu geciktirebiliriz. Dinle, inançla, ahlâkla, faziletle… 10 Aralık 2006