Perşembe

 

Ahmaklar ve alçaklar… İşte İslâm dünyasını, islâmî hizmet ve faaliyetleri mahveden iki büyük haşarat grubu.

Önce ahmaklardan başlayalım. İsa aleyhisselam ne demişti? “Ben Allah’ın izniyle ölüleri dirilttim, fakat ahmaklar için yapabileceğim bir şey yoktur…”

Âkıl ve mükellef olmak şartıyla ahmaktan da mü’min ve müslim olabilir. Lakin ahmaktan kesinlikle İslâm temsilcisi olmaz. Ümmetin işleri ahmaklara kalırsa vay Müslümanların haline.

Ahmak ne yapar? Cami helası yapar. Kutsal mâbetlere ışıldak, fırıldak, zırıldak doldurur. Mermerleri ve küfeki taşlarını yağlı boya ile boyar. Eldokuması, kök boyalı eski ve antika kıymetli halıları atar da yerlerine makina dokuması değersiz, sanatsız paçavralar serer. Böyle yapmayı hizmet zanneder.

Ahmakların yaptığı ahmaklıkları yegân yegân saysam yüz sayfaya sığmaz. Ahmağın bastığı yerde ot bitmez.

Ahmak, camilere “Müslüman kardeşim pabucunu öyle değil böyle tut emi” diye eblehçe levhalar asar.

Ahmak, olmayacak dualara âmin deyip durur. Ahmak din, dünya görüşü, medeniyet, kültür olarak İslâm’ı anlamaz, anlatamaz. Nerde kaldı ki, dini ve dindarları temsil etsin.

Ahmakların bir kısmı samimîdir. Dinî hizmetleri kendi şahsî çıkarlarına ve nüfuzlarına âlet etmez. Bir kısmı ise hinoğlu hindir. Hizmet perdesi altında birtakım dolaplar çevirir, voliler vurur. Samimî de olsa, samimî olmasa da ahmak ahmaktır.

Gelelim alçaklara: Alçakların biraz tahsilleri, unvanları, okumuşlukları vardır. Lakin ahlâkları, faziletleri, mürüvvetleri, keremleri, âlicenablıkları, ruh soylulukları, karakterleri yoktur. Onlar İslâm dâvasını, islâmî hizmet ve faaliyetleri kendi nefisleri, mal ve cah hırsları için âlet ve istismar ederler. Mecâzî mânada onların dini imanı paradır, şöhrettir, riyâsettir. Bu alçaklar İslâm düşmanlarının, bozuk düzen mensuplarının önlerine attıkları haram, kirli, necis kemiklere köpekler gibi saldırırlar. Onlar hizmet ediyoruz, hayırlı işler yapıyoruz diye din ve mukaddesat rantı yerler. Bunlar kendi çıkarları için dini de satarlar, ümmeti de. Nitekim satmışlardır da.

Ağızları kalabalıktır. Cart curt ederler. Kendilerini büyük mücâhid, kurtarıcı, gerçek hizmetkâr gibi gösterirler. Bu propagandaları yaparken milyarları, trilyonları devşirir istiflerler. Saray gibi köşkler, yalılar, Karun’unki gibi efsanevî servetler edinmişlerdir.

Alçaklar, Müslümanların birleşmemesi, uzlaşmaması, tek bir İmam-ı Kebir seçip onun etrafında toplanmaması için ellerinden geleni yaparlar. Meretler kimi mehdi, kimi kutub, kimi gavs geçinir. Bunlar nerede, mehdilik, kutubluk, gavslık nerede?

İslâm dünyasının haline bakınız. Ahmakların ve alçakların sömürüleri, hıyânetleri, rezaletleri ile ne hale gelmiştir. Afganistan’da ehl-i iman birbirini yiyor. Ahmaklıktan ve alçaklıktan ileri gelmiyor mu bunca nifak şikak, fitne fesat ve kıtal?

İslâm ilim, irfan, hikmet, zekâ, feraset, fetanet, mürüvvet, kerem, ihlas, istikamet, ahlâk, fazilet, medeniyet, kültür, sanat, güzellik dinidir. Müslüman dünyasında da elbette ahmaklık ve alçaklık olacaktır. Lakin din işleri, mukaddes hizmetler, islâmî faaliyetler kesinlikle ahmakların ve alçakların eline, tekeline düşmemelidir. Düşerse böyle olur. Daha ne yazayım?

Etiksiz Medya

Dünyanın ileri, zengin, düşünen ülkelerinde televizyon konusunda ciddî, ilmî, yüksek kültür seviyesinde kitaplar çıkıyor; aydınlar, seçkinler bunları okuyor. Bizde halka, gençliğe, aydınlara hitap eden böyle yayınlar yok. Olsa bile seviyeleri yeterli değil.

Bizim ülkemiz bir Akdeniz-Latin ülkesi haline gelmiştir. Kimlik erozyonu olmuştur, kültür yozlaşması vardır. Ülke ve halk bu haliyle televizyonun esiri, bendesi olmuştur.

Her iş sahasının, her mesleğin bir etiği, ahlâkı bulunmalıdır. Nasıl doktorlar Hipokrat yemini ederek işe başlıyorlarsa, medyacıların da, içinde bulundukları topluma, üzerinde yaşadıkları ülkeye, hitap ettikleri millete karşı ahlâkî sorumlulukları vardır. Maalesef bizde başta televizyon olmak üzere büyük medyada ahlâk yoktur. Hedonist bir dünya görüşü medya patronlarını ve yüksek idarecilerini ahlâka, fazilete, evrensel doğruluk ölçülerine aykırı işler yapmaya itmektedir.

Misâli hep mason, ateist, solcu, eyyamcı, laik, çağdaş kesimden vermeyelim. İslâmî kesimin medyasında da hayli bozuk taraflar mevcuttur. Bundan yıllarca önce, İslâm’a hizmet edeceğiz, iman ve ahlâk için yayın yapacağız, kötüleri bu sahadan kovacağız iddialarıyla birtakım adamlar dindarlardan yardım istemişler; Müslüman kadınların bileziklerini, mücevherlerini almışlar ve medyacılık hizmetlerine başlamışlardı. Sonra ne oldu? Bunların bazısının hangi boyalara girdiğini, nasıl yayın yaptıklarını görüyoruz. Bilezik, mücevher, altın toplarken söylediklerinin, vaad ettiklerinin tam tersini yapmıyorlar mı?

Hukukun, yüksek eğitimin, millî kimlik ve kişiliğin, püritan ve egemen azınlıkların hâkim olduğu ülkelerde televizyonun ve diğer medya organlarının zararlı ve tehlikeli taraflarını bertaraf etmek, dengelemek mümkün ve kabildir ama bizde medyayı frenleyecek bir güç yoktur. Çünkü başta politika olmak üzere ülkede her şeyin çivisi çıkmıştır. Temel üç değerin para, menfaat, benlik olduğu bir ülkede medya gibi korkunç bir güç elbette başıboş kalacaktır. Bunun sonu da topyekûn bir yozlaşma, kirlenme ve çöküştür.

Müslüman kesimdeki bazı medya organlarına istihbaratçılar, casuslar, ajanlar sızmıştır. Sözde İslâmcı bazı yüksek mevkili kişiler ateist komünistlerle pek sıkı fıkı olmuşlardır. Kendi meşreblerini ve tercihlerini paylaşmayan din ve iman kardeşlerine ateş püsküren bu sahtekârlar Allah’a inanmayan, İslâm’a düşmanlık eden komünistlerle nasıl işbirliği yapabiliyor?

Bazı Müslüman baronlar, medya ve bilhassa televizyon işlerini yüzlerine gözlerine bulaştırmışlardır. Müslüman olarak, İslâm ahlâkı çerçevesi içinde bir varlık gösteremeyenler, başarılı olmak için bu sefer dinin kesinlikle izin vermediği fuhşiyatı, münkeratı, haram ve çirkin işleri açıkça ve cesaretle kullanabilmektedir.

Bileziklerini, mücevherlerini vererek islâmî televizyon kurulmasına yardımcı olan tesettürlü hanımlar, altınlarıyla kurulan müesseselerin nasıl çalıştığını, neler yaptığını görmüyorlar mı?

Bundan birkaç ay önce, yaldızlı propagandalara kanarak dairesini bağışlayan zavallı bir Müslümanın nasıl feryat ettiğini, nasıl pişman olduğunu anlatmışlardı bana.

İslâm ilim, irfan, ahlâk, fazilet, hikmet dinidir. Bunlardan mahrum olan Müslümanlar İslâm’ı ve Ümmet’i temsil edemezler. Birtakım arivist, benlik esiri, hedonist, din rantçısı adamlar ile değil İslâm medyası, İslâm köftecisi bile açılamaz. 29 Ocak 1999