Ahmet Kabaklı Hoca
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 26 Şubat 2019
Çarşamba
Onun aramızdan ayrılması gerçekten büyük bir kayıptır. Türkiye’nin, Türkiyelilerin, bütün Türklerin iyiliğini, selametini, yücelmesini isteyen
Yeri doldurulabilir mi? Hayır. Maalesef bugünkü sistem, bugünkü maarif
bugünkü üniversiteler bu ülkeye yeni Ahmet Kabaklı’lar yetiştiremiyor.
Kabaklı hocanın milliyetçiliği, Batıda çıkmış, Moiz Kohen nâm-ı diğer Tekin Alp tipi ideolojik bir milliyetçilik değildi.
O sadece kuru bir milliyetçi değil, samimî bir mü’mindi. Bütün Müslümanları da seviyor, destekliyor, iyiliklerini istiyordu.
Onun için yazımın başında edib bir kimseydi demiştim. Evet,
Var gücüyle savunurdu. Bizim sinsi düşmanlarımız, bu milleti, bu ülkeyi, bu devleti batırmak, temellerinden çökertmek için zengin ve yüksek dilimize saldırmışlar, onu
Kardeş Azerbaycan’ın millî şairi
, Kabaklı Hoca’nın yayınlattığı Türk Edebiyatı dergisinin bir sayısındaki röportajda
diye haykırmıştı. Ahmet Kabaklı Hoca bunun öfkesini ve çilesini yaşayan bir insandı.
Peygamberimiz
bir hadîs-i şerifinde
buyurmuşlardır. Ne mutlu o mü’min kişilere ki, ömürleri boyunca insanlara yararlı olurlar. Kabaklı Hocamız yıllar boyunca millete, gençliğe, halka yararlı olmuş; doğrulukları, iyilikleri, güzellikleri desteklemiş; kötü, çirkin, yanlış şeylerle mücadele etmiş bir
idi. Kendisine Cenab-ı Hakk’tan mağfiret diliyorum.
Böylece Kabaklı Hoca’nın amel defteri kapanmayacaktır.
Dikkat ettiniz mi bilmem,
nın Sultanahmet’teki tarihî binasının
ön cephesindeki iki mermer kitabenin birinin tuğrası, diğerinin hem tuğrası hem de Osmanlıca şiir metninin bir kısmı kazınmış ve yok edilmiştir. Bu kültür cinayetini kimler işlemiştir? 1919 ile 1922 yılları arasında İstanbul’u işgal etmiş olan İngiliz, Fransız ve diğer galip devletler kuvvetleri mi? Heyhat! Bu vandallığı onlar değil, bizim içimizden çıkan bazıları yapmıştır.
Bu devletin başkanlığını yapmış eski bir padişah bir okul binası yaptırıyor, onun önündeki çeşmeye ve bina cephesine iki kitabe koyduruyor ve aradan hayli zaman geçtikten sonra bunlar tahrip ediliyor. Olacak şey midir bu? Hangi hakla o tuğraları, o mısraları kazımışlardır hoyratça?
İşte Ahmet Kabaklı üstadımız bu vandallıklara, tarihimize ve ecdadımıza yapılan saygısızlıklara ve hakaretlere karşıydı.
Eski sultanları, halifeleri beğenmeyenlerin önlerinde tek yol vardır: Onlardan daha fazla hizmet ederler, onlardan daha fazla imar işleri yaparlar, hizmet verirler. Ecdadımız Fatih, Beyazıt, Şehzade, Selimiye, Süleymaniye, Sultan Ahmed camilerini yaptırtmışlardır. Onları beğenmeyenler ülkeye daha güzel, daha ihtişamlı, daha fazla mimarî kıymeti ve katsayısı olan âbideler dikerler. Mâziye ve atalara sövüp saymakla, “Eskiler kötüydü, biz iyiyiz” edebiyatı yapmakla bir yere varılmaz. Âyinesi iştir kişinin, lâfa bakılmaz. Siz susun, eserleriniz konuşsun. Rekabet ve düşmanlık iyi şey değildir. Becerebiliyorsanız, hayırlı işlerde müsabaka ediniz (yarışınız).
Tarihe, atalara sövenler benim nazarımda asla milliyetçi değildir. Gerçek milliyetçi gelenin keyfi için geçmişe sövmez. Kendi anasını babasını inkâr etmek, onlara hakaretler yağdırmak nasıl manevî bir piçlik ise, tarihe ve ecdada sövmek de aynı şeydir, rezillik ve alçaklıktır. Tarihî devamlılığa hürmet etmek gerekir. Kopukluklar ve ârızalar iyi değildir. Devleti, milleti, ülkeyi zayıflatır.
Ölen değerli ve himmetli büyüklerin yerleri maalesef doldurulamıyor. Fethi Gemuhluoğlu merhum ayarında biri yetişti mi? Mâhir İz’in bir yenisi geldi mi? Hani Necip Fazıl’lar, Ali Fuat Başgil’ler, Nurettin Topçu’lar, Eşref Edib’ler? Türkiye’de şimdi İbnülemin Mahmud Kemal bey gibi bir merd-i kâmil mevcut mudur?
O hayırlı insanlar beyaz atlara bindiler ve başka bir âleme göçtüler. Makamları boş kaldı. Bir ülkede hayırlı insanlar toprağın altında gizlendikleri, yeryüzünde onların benzerleri ve denkleri bulunmadığı zaman biliniz ki, o memleket batmış demektir.
Bu ülkenin imanlı halkına hitap ediyorum: Çocuklarınızın hepsini dünya işleri, dünya zenginlikleri için yönlendirmeyiniz. Oğlum mühendis olsun, bilgisayarcı olsun, işletmeci olsun, çok para kazansın, çok iyi yaşasın, yesin, içsin, keyif ve sefa sürsün… Bu felsefe Müslümana yakışmaz. Vatanın en zeki, en ahlâklı, en istidatlı, en kabiliyetli, en vasıflı, en güçlü çocukları ve gençleri din, devlet, ülke, millet hizmetlerine yönlendirilmelidir. Bize mühendisten, doktordan, işletmeciden önce eğitimci, sanatkâr, tarihçi, mimar lazımdır. Bunlara önem vermeyen bir ümmet ve millet esarete, zillete, hakarete mahkûm olur.
Kendisine rahmet dilediğimiz Kabaklı Hoca’mız iyi muallimler (öğretmenler), üstadlar tarafından yetiştirilmişti. Şimdi öyle kadrolar yok. Biraz kültür ve ihtisas sahibi olmakla iş bitmiyor. İlmin yanında irfan da lazımdır. İrfan ne demektir?.. İrfanla da iş bitmez. Onun yanında hikmet, firaset gerekir. Kuru ilim, malumat, kültür de kâfi gelmez. Yüksek ahlâk, fazilet, mürüvvet, karakter sahibi olunması gerekir. Bu memlekette mürüvvetin mânâsını bilen kaç kişi vardır?
Fuzulî “İlm bir kıyl ü kaal imiş ancak” demiş. Yaşanmayan ilim bir yüktür. Bileceksin ve o bildiklerini hayata geçireceksin. Müslümanlık, milliyetçilik, dâvâ adamı olmak lâfla değil, aksiyonladır. Dâvâ adamı fazla konuşmaz, işleri konuşur.
Okumaktan, tahsil görmekten maksat adam olmaktır. Zengin olmak, makam ve mevki sahibi olmak, üne kavuşmak değildir. Müslümanlık, insanları adam etmek için gönderilmiştir. Bizim ecdadımız, şanlı Osmanlılar vasıflı, üstün, güçlü adamlar oldukları için Allah onlara üç kıt’ada engin bir devlet nasip etti. Ne zaman ki, soysuzluklar başladı devletimiz, izzetimiz, şevketimiz, rüzgârımız elden gitti.
Kabaklı Hoca’ya hayır dualar ederek yazıma son veriyorum. 15 Şubat 2001