Cuma

 

Son olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, türban yasağı konusunda, Türkiyeli Müslüman bir kızın müracaatını kabul etmedi, “öğrenciler üniversitenin koyduğu kıyafet kurallarına uymaya mecburdur” dedi.

AİHM’nin bu kararı, adalete ve insafa kesinlikle aykırıdır. Çünkü:

(1) Başörtüsü yasağı çocukların, gençlerin ve onların velilerinin din, inanç ve inandığı gibi yaşamak hürriyetlerinin bir ihlâli mahiyetindedir.

(2) Bu yasak aynı zamanda okumak, tahsil yapmak hakkının da ihlâlidir.

(3)Fransa’da resmî okullarda türban yasağı vardır ama orada türbanlı olarak okumak isteyen kızların gidebilecekleri özel Katolik okulları, özel İslâm liseleri, başka özel okullar bulunmaktadır. Türkiye’deki türban yasağı ise geneldir, özel okulları da kapsamaktadır. Dolayısıyla okumak, eğitim görmek, tahsil yapmak hakkı vahim bir şekilde ihlâl edilmiştir.

(4) Fransa’da bütün üniversitelerde, bütün yüksek okullarda türban serbesttir.

AİHM yanılmaz değildir. Onun türban konusunda verdiği son karar hukuk, adalet, insaf, insan hakları bakımından büyük bir hatâdır. Müslümanlar, bu kararı değiştirmek için en güzel, en uygun, en tesirli şekilde çalışmalıdır.

ABDve İngiltere hukukçuları ve aydınları bu konuda AİHM ile paralel düşünce ve görüşlere sahip değildir. Bu iki ülkede asıl değer ve ölçü din, inanç, inandığı gibi yaşamak hürriyetidir.

AİHM’nin son kararından sonra neler yapılabilir?

1. Gerek üniversite profesörü, gerek avukat, gerekse emekli hakim ve savcılardan mütalaa alınmalı ve AİHM’nin kararının hukuk ve insan hakları açısından son derece yanlış ve hatâlı olduğu ortaya konulmalıdır. Alınacak mütalaalar bir kitap halinde yayınlanmalıdır. (İngilizce, Fransızca, Almanca…)

2. Avrupa’nın büyük düşünürlerinden, filozoflarından, aydınlarından da AİHM’yi tenkit eden, kınayan görüşler ve raporlar alınarak yine yayınlanmalıdır.

3. AİHM’ye, başka başörtüsü dosyaları ile müracaat edilmeli ve bu müracaat dilekçeleri dünyanın en büyük hukukçularına, insan hakları savunucularına, avukatlarına hazırlatılmalıdır. Türkiye Müslümanlarının bu konuda büyük masraf ve harcama yapacak kapasiteleri vardır. Ülkemizde öyle dinî cemaat başkanları vardır ki, doların milyarıyla oynamaktadırlar. Böyle bir dâvâ için birkaç milyon dolar bulunması ve bu paranın yerli yerinde harcanması gerekir.

Şu husus da unutulmamalıdır ki, AİHM’ye karşı ucuz ve seviyesiz basın polemikleri, şifahî protestolar ile hiç bir şey yapılamaz. Aksine çok şey kaybedilir. Meselenin tartışması yüksek seviyede yapılmalıdır.Bu iş bir hukuk, düşünce, medeniyet, insanlık meselesidir.

Avrupa’da tuttuğunu kopartır cinsten çok güçlü, çok vasıflı, çok üstün, çok itibarlı, çok tesirli avukatlar bulunmaktadır. AİHM’ye yeni bir dosya ile müracaat edilirken mutlaka bunların birinden veya birkaçından yararlanılmalıdır ve bu hususta hiçbir masraftan kaçınılmamalıdır. Dinî cemaat büyükleri bu konuda malî bakımdan yardımcı olmazlarsa gereken para halktan, usulüne uygun olarak ve hiçbir şaibeye meydan vermeyecek şekilde toplanmalıdır.

Bir hususa daha dikkat çekmek istiyorum. Bu gibi dâvâlar birtakım Müslüman avukatların ve hukukçuların işi değildir. “Efendim bizim cephemizde çok temiz hukukçu ve avukat kardeşlerimiz vardır. Onlar bu işleri takip ederler…” düşüncesi yanlıştır, kuruntudan ibarettir.

Vaktiyle Sivas mahkemesinde büyük bir hatâ yapılmış, ilk celsede iki yüz avukat duruşmaya katılmış, hiç lüzumu olmayan büyük bir show ve nümayiş yapılmış ve sonra da zavallı sanıklar en ağır cezaya çarptırılmıştır. İlk duruşmaya katılan bir avukat dostum anlattı: Avukatlar bölümünün ön sıralarında oturan sakallı mütedeyyin bir avukatımız, duruşmanın en hararetli ve heyecanlı bir yerinde cebinden bir misvak çıkartmış ve herkesin gözü önünde dişlerini misvaklamış… Bu kafa ve zihniyetle hukuk zaferleri kazanılmaz, hukukî hezimetlere sebebiyet verilir…

Fransa’nın, hattâ dünyanın ünlü avukatı Jacques Vergés (Müslüman olduğu söyleniyor) gibi bir avukatın ve hukukçun varsa işi ona verirsin, yoksa her fedakârlığı göze alıp, ne yapıp yapıp Vergés’e vekâlet verirsin.

Bir inceliğin de altını çizmek isterim:

İçteki ve dıştaki birtakım siyasî ve dinî dâvâlara dindar, Müslüman avukat sokmak strateji ve taktik bakımından hatâlı olur. Hukuk savaşlarında önemli olan ihtisastır. “Çivi çiviyi söker…” Bu atasözünü hiç unutmayalım.

Türkiye okullarındaki ve üniversitelerindeki başörtüsü ve tesettür yasağının adaletle, insafla, eşitlikle, temel insan haklarıyla bağdaşır tarafı yoktur. Çünkü, başları örtülü kızların önünde bir alternatif bulunmamaktadır.

Devlet başörtüsüne hiç izin ve taviz vermiyorsa, bari özel okullarda ve bazı özel üniversitelerde bunu serbest bırakmalıdır ki, dinî inançları yüzünden başlarını örtenler oralarda okuyabilsinler.

AİHM Türkiyeli başörtülü kızın müracaatını geri çevirirken, başka uluslararası kuruluşlar bu yasağın tahsil hakkını engellediğine ve eşitlik ilkesine uygun olmadığına dair kararlar vermişler, beyanlarda bulunmuşlardır. AİHM’ye karşı bu karar ve beyanları kullanmamız gerekir.

Pazarlamacılıkta bir düstur vardır: “Satıcının vazifesi, müşteri ‘istemiyorum, almayacağım…’ dediği zaman başlar…” AİHM’nin olumsuz kararı da biz Müslümanlar için yeni bir başlangıç olmalıdır. Yanlış hesap Bağdat’tan dönermiş. Amerika Birleşik Devletleri bu Türk atasözünün ne kadar doğru ve hikmetli olduğunu anladı.

Hukukî mücadele yeniden başlatılmalıdır. Ama bu sefer çok ciddî, çok tedbirli, çok hazırlıklı, çok akıllı, çok hikmetli hareket etmeliyiz. Yapabilir miyiz?

Önemli Bir Kitap

M. Ertuğrul Düzdağ beyin “Yakın Tarihimizdeki Gizli Çehreler” adlı kitabını, yakın tarihimizin içyüzünü merak edenlere tavsiye ediyorum. Eser beş bölümden veya çehreden meydana geliyor. Birinci çehre:
Parvus’tur. Bu zatın asıl adı İsrael Lazareviç Helphand olup, anlaşılacağı üzere Yahudidir. Bu zat Çarlık Rusyası’nda, Almanya’da ihtilâlci ve Marksist çalışmalar, yayınlar yaptı. 1910’da İstanbul’a geldi. Jön Türklerle, İttihadçılarla tanıştı, onlara akıl hocalığı etti. Hayli de para kazandı. Onun, Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşünde ve yıkılışında hayli rolü olmuştur. Dolaylı olarak modern Türkiye’nin mimarları arasında sayılabilir. İkinci çehre:
Moiz Kohen’dir. Bu Osmanlı Yahudisi, islâm karşıtı Türkçülüğün ve milliyetçiliğin fikir babasıdır. Asıl ismini gizleyerek Kemalizm (1938) ve Türk Ruhu (1944) adlı kitapları yazdı, bunlarda İslâm dinine saldırdı, “Kahrolsun Şeriat” başlıkları attı. Takma adı buram buram Oğuz Türkü kokuyordu. Onun hedefi ve misyonu Türkleri İslâm’dan uzaklaştırmak, ideolojik bir paganizm dairesine sokmak, böylece uygarlaştırmaktı. Moiz Kohen Tekin Alp, Ziya Gökalp’in yakın dostu idi. Bu Yahudi, Türkleri niçin İslâm’dan uzaklaştırmak istiyordu? Kendisi Yahudi olduğu halde niçin Türk milliyetçiliğinin, Türkçülüğün bayraktarlığını yapmıştı? Asıl gayesi neydi? Türkiye’nin yakın tarihini, bugünkü durumunu anlamak istiyorsak onu tanımamız gerekir. Üçüncü çehre:
Fransız gazetecisi ve ajanı Madam Gaulis’tir. Kitabın 40 sayfası ona ayrılmıştır. Millî mücadelede, Lozan müzakerelerinde Türkiye’ye gelmiş, Türklere telkinlerde bulunmuş, hayli paralar almış, kitaplar yazmış karışık bir şahsiyettir. Bu kadın Türklerin beş yüz yıllık tarihlerini silip yeni bir hayata başlamaları için çalışmıştır. Hayatı bir roman gibidir. Okumakta yarar vardır. Dördüncü çehre:
Dönmeler/Sabataycılardır. Yirmi beş sayfa tutan bu kısımda Dönme ile mühtedi arasındaki fark anlatılmakta, Dönmelerin yakın tarihimizde oynadıkları roller, yaptıkları işler üzerinde durulmaktadır. Dönmelik meselesi büyük bir okyanus, dibi bilinmeyen ve bulunmayan bir uçurumdur. Kısaca, derli toplu, can alıcı taraflarıyla Dönmelik hareketinin ne olduğunu anlamak isteyenler Ertuğrul Düzdağ beyin “Yakın Tarihimizdeki Gizli Çehreler” kitabındaki bölümü okumalıdır. Beşinci Çehre:
Dönme Osman Nevres, nâm-ı diğer Hasan Tahsin’dir. Bu Gizli Yahudi, 1919’da İzmir Yunanlılar tarafından işgal edilince ilk kurşunu sıkmış ve büyük bir faciaya sebep olmuştur. Bu ilk kurşunu bahane eden Yunan ordusu sivil halka saldırmış, seller gibi kan akıtmış, kadınları ve çocukları süngülemiş ve daha başka vahşetler ve canavarlıklar sergilemiştir. Pembe Türklerin ve onlar tarafından Benzetilmişlerin millî bir kahraman gibi gösterdikleri bu Osman Nevres kimdir? Tanımak isteyen bu kitabı okusun. (Yakın Tarihimizde Gizli Çehreler. Zvi-Geyik Yayınları. Tel: (0.212) 511 55 26/27). 03 Temmuz 2004