Akıl, vahye tâbi olarak doğru yolu bulur
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 06 Ocak 2019
Cuma
1’inci madde: Aklı olmayanın dini yoktur. Akıl en büyük alet ve vasıtadır. Ancak akıl kesinlikle amaç değildir, sadece bir araçtır. Esas vahiydir. İnsan vahyi akılla idrak eder, akılla mükellef olur.
2’nci madde: İnsan aklının vahye uygun olmayan bütün düşünceleri, görüşleri, çare ve çözümleri yanlıştır.
3’üncü madde: İnsan ve insanlık için akıl yeterli olsaydı, dünyanın en akıllı kişileri her konuda ihtilaf etmezler, birbirlerine ters ve zıt şeyler söylemezler, çekişip durmazlardı.
4’üncü madde: Akıl âlet ve vasıtadır, tek başına rehber ve kılavuz değildir. Akıl, vahyi rehber ve kılavuz kabul ederse doğru yolu bulur ve o yol üzerinde yürür.
5’inci madde: Allah insanlığa en son Peygamber Muhammed aleyhisselam vasıtasıyla dinini vahy etmiş, talimatını bildirmiştir. Ondan sonra Kıyamet’e kadar başka Peygamber gelmeyecektir.
6’ncı madde: Muhammed aleyhisselamın risaleti, tebliğatı, dini, daveti kendisine ulaştıktan sonra, bunu kabul etmeyen, red ve inkar eden kişi, dünyanın en zeki insanı da olsa kurtuluşa eremez, ebedî mutluluğu bulamaz.
7’nci madde: Hazret-i Âdem’den Hazret-i Muhammed’e kadar (hepsine selâm olsun!) zuhur eden bütün Peygamberlerin dini usûlde (ana hükümlerde) aynıdır. Allah’ın sıfatları insanın yaratılışının sebep ve hikmetleri, ahiret, hesap ve kitabı, cennet ve cehennem ile ilgili hüküm ve bilgilerde hiçbir değişiklik olmamıştır. Değişiklik sadece füruatta, uygulamaya ait hükümlerdedir, esasta ve asılda değil.
8’inci madde: Hazret-i Adem’e vahy edilen dinde de Tevhid inancı vardır, ondan sonra gelen BÜTÜN peygamberlerin dinlerinde de. Tabiatıyla Hazret-i İsa’nın dininde de… Tevhid inancı, Hazret-i Âdem’den beri mevcut olan, Hazret-i Muhammed ile son şeklini bulan İslâm’ın değişmez temel esasıdır.
9’uncu madde: İslâm’ın gelmesinden sonra, daha önceki dinlerin şeriatları yürürlükten kaldırılmıştır.
10’uncu madde: İslâm’dan önceki dinleri hak kabul etmek, onların Hazret-i Muhammed’i inkâr eden bağlılarının ehl-i necat olduğuna inanmak İslâm dini ile kabul-i te’lif (bağdaşır) bir fikir ve görüş değildir.
11’inci madde: İslâm dininin iki ana temeli ve kaynağı vardır. Biri Kur’an, ötekisi Sünnet’tir. İkisi de ilahî vahiydir. Kur’an’ı kabul edip de Sünnet’i inkar edenler vahyi bölmüş, bir kısmını inkâr etmiş olurlar.
12’nci madde: Dinî meselelerde sırf akılla hüküm yürütülemez. Vahiy yani Kitab ve Sünnetten hüküm çıkartılır.
13’üncü madde: İslâm dini korunmuş olduğu, tahrife uğramadığı için dinde kesinlikle reform, değişiklik, yenilik yapılamaz.
14’üncü madde: Yakın tarihte dinde reform fikrini, herkesin kendi kafasına göre uluorta ictihad yapabileceği iddiasını Farmason Cemaleddin Afganî çıkartmıştır. Bu zat kesinlikle, kendisine güvenilecek bir kimse değildir. Çünkü, İranlı olduğu halde Afgan gibi görümüş, Şiî olduğu halde Sünnî postuna bürünmüş, İslâm’a karşı olan Farmason locasına üye olmuştur.
15’inci madde: İslâm’da din ve medeniyet ayırımı yoktur. Binaenaleyh bir Müslüman “benim dinim İslâm, medeniyetim Garp medeniyetidir” diyemez.
16’ncı madde: Mevrid-i nasta yani İslâm dininin kesin ve zarurî hükümlerinde ictihad yapılamaz, onlara zıt ve aykırı fikir ve görüşler ileri sürülemez. Dinin, müttefakun aleyh olan bütün hükümleri aynen kabul edilecektir. Bunlardan birini inkar eden, tamamını inkar etmiş gibi olur ve dinden çıkar.
17’nci madde: Zamanların değişmesiyle dinin temel, zaruri ve müttefakun aleyh hükümlerinde hiçbir değişiklik olamaz, böyle bir şey düşünülemez, teklif edilemez. Meselâ namaz Kıyamet’e kadar günde beş vakit kılınacaktır. Zaman değişti, şimdi insanların bu kadar namaz kılmaya vakitleri ve imkanları yoktur denilemez. Aynen kabul edilecek, tartışılmayacak ve farz emir yerine getirilecektir.
18’inci madde: Teferruata ait muhtelefün fih mesailde (ihtilaflı meselelerde) değişik ictihadlar ve görüşler olabilir.
19’uncu madde: İcazetli ve gerçek din alimi olmayan Müslümanlar kendi kafalarına göre, kendi re’yleriyle dinî konularda fikir yürütemezler, hüküm veremezler, ictihad yapamazlar.
20’nci madde: Bir kimse din ilimlerini okusa, fakat icazeti olmasa, ona din alimi denilemez.
21’inci madde: Batı medeniyeti ile İslâm medeniyetinin arasında usul bakımından (esasta, temellerde) büyük ayrılıklar, uyuşmazlıklar, zıddiyet vardır.
22’nci madde: İslâm’ı Batı medeniyetinin normlarına, ölçü ve kıstaslarına göre anlamak ve izah etmek, anlatmak yanlıştır.
23’üncü madde: Dünyada sadece bir medeniyet yoktur, Batı medeniyetinden başka medeniyetler de vardır. Çeşitli büyük düşünürlerin, tarih felsefelerinin tasniflerine göre 10 kadar ayrı medeniyet bulunmaktadır. Batı medeniyeti evrensel değildir, insanlığın tamamının onu kayıtsız şartsız kabul etmesi, benimsemesi, ona bağlanması gerekmez.
24’üncü madde: Müslüman, dini kendisine, çağa, Batı medeniyetine uygun hale getirmeye çalışmaz. Kendisini dine uygun hale getirmek için gayret ve cehid sarf eder.
25’inci madde: Tasavvuf İslâm’ın temel boyutlarındandır, inkar edilemez, dışlanamaz. Lakin tasavvufun ve tarikatın mutlaka ve yüzde yüz Şeriata uygun olması gerekir. Şeriata uygun olmayan, Şeriat sınırlarını zorlayan ve aşan tasavvuf ve tarikat hak değildir.
26’ncı madde: Asıl ve en saf tasavvuf Hazret-i Peygamber zamanında idi. Lakin o zaman tasavvuf ve tarikat kelime ve kavramları kullanılmıyordu. Yani tasavvuf vardı, adı yoktu. Sonradan tasavvuf ve tarikat kelimeleri kullanılır oldu, fakat tasavvufun kendisi kayıplar verdi.
27’nci madde: İslâm medeniyeti hem şer’i bir hürriyet sağlar, hem de adalet bahşeder. Bol bol hürriyet veren, lakin adaleti sağlamayan bir medeniyet hastadır.
28’inci madde: İslâm medeniyeti agresif ve tahripkar değildir. İnsanlığın refahı ve konforu için dünyayı tahrip etmez, yeryüzünü birkaç yüz kere yok edecek korkunç silahların üretilmesine izin vermez.
29’uncu madde: Bir kısmı nükleer enerji ile üretilen elektrikle ışı ışıl aydınlanmış bin çeşit elektrikli ve elektronik cihazla donatılmış, ilerlemenin ve hızın put haline getirildiği bir dünyanın korkunç bir nükleer savaş sonunda yok olması ve insanların kalan kısmının taş devrine dönmesi mi yeğdir, yoksa maddî bakımdan o derece ilerlememiş, fakat huzur ve selamet içinde yaşanılan bir dünya mı?
30’uncu madde: Dünya ve insanlık sadece hürriyet ve adaletle huzur, selamet ve saadet bulmaz. Bunların yanında mutlaka hikmet (bilgelik) de bulunmalıdır. Bu bilgelik İslâm’da vardır.
31’inci madde: Teroristler, Haşhâşîn mezhebi mensupları, metod olarak Kitab ve Sünnet’ten ayrılmış olanlar, cahiller, bedevîler, bozuklar İslâm’ı ve Müslümanları temsil etmezler. Onların dediklerine ve yaptıklarına bakarak İslâm hakkında hüküm vermek yanlış ve insafsızlık olur. İslâm’ı Hz. Peygamberin vekili, vârisi, halifesi durumunda bulunan icazetli büyük ulema, icazetli şeyhler ve mürşidler, yüksek derecelere çıkmış gerçek İslâm münevverleri (nurluları, ziyalıları), âdil umera ve hulefa, elvliyaullah temsil eder.
32’nci madde: İki çeşit ulema vardır: Gerçek alimler ile ulema-i sû yine iki çeşit evliya vardır: Evliyaurrahman ve evliyauşşeytan. Bunları birbirine karıştırmamak gerekir.
33’üncü madde: Şahıslarını putlaştıran, kendilerini “erbab” haline getiren, bağlılarının ve Müslümanların paralarını toplayıp zimmetine geçiren, yeryüzünde Nemrud ve Firavun gibi (Kitab’a ve Sünnet’e tamamen aykırı) sefihane bir hayat süren sahte din âlimleri ve sahte şeyhlere bakarak İslâm hakkında hüküm vermek adalete ve insafa uygun düşmez.
34’üncü madde: Müslümanları uyaran gerçek din alimleri ve gerçek mürşidler kalmayınca sapıklıklar ve cahillikler yaygınlaşır ve din bir “ism ve resmden” ibaret kalır.
35’inci madde: Kur’an’a, Sünnete, Selef-i Sâlihinin, inançlarına uygun sahih bir itikaddan sonra İslâm’da en önemli iş, beş vakit namazı dosdoğru kılmaktır. Namazı zâyi edenler (kayb edenler) büyük bir zarara uğramış olurlar. Kur’an onlar için “Namazı terk ettiler ve şehvetlerine uydular” buyurmaktadır.
36’ncı madde: Müslümanlar bu dünyada hür, izzetli, haysiyetli, güvenli bir hayat sürmek istiyorlar, ahirette ebedî mutluluğa nâil olmayı diliyorlarsa mutlaka ellerinden geldiği kadar, bütün gayret ve cehidleriyle Peygamberi kendilerine en büyük önder, rehber, örnek, model, kaaid, kılavuz kabul etmeli ve O’nun yolundan yürümelidir. Peygamberin sünnetine zıt bir hayat saadete değil, şakavete götürür.
37’nci madde: İslâm’da sekülerleşme, yani din ile hayatı birbirinden ayırıp koparma en büyük sapıklıktır. 25 Şubat 2006