Cuma

Olgun, firasetli, akıllı, edebli, terbiyeli, vicdanlı Müslümanların yapmamaları gereken bazı şeyleri, onlarda bulunmaması icab eden birtakım kötü huyları madde madde sıralıyorum:

1. Kendi cemaati, şeyhi aleyhinde bulunulduğu vakit küplere binen, dehşetli tepki gösteren; lakin İslâm’a, Kur’ân’a, Peygamber’e, Şeriat’a saldırılıp hakaret edildiği zaman alçakça susan, tepkisiz kalan kişi nasıl bir Müslümandır?

2. Peygamberimiz “Müslümanları aldatan bizden değildir” buyurmuştur. Yalan söyleyen, din kardeşlerini aldatan adamlar Müslüman mıdır?

3. Müslüman elbette bir cemaate veya tarikata mensup olabilir. Fakat o cemaati ve tarikatı İslâm ile özdeşleştiremez. Tarikat ve cemaatini İslâm ile özdeşleştirenler doğru Müslüman mıdır, yoksa eğri Müslüman mıdır?

4. Hadîste “Müslüman o kişidir ki, insanlar onun elinden ve dilinden (sözünden, kaleminden) emîn olurlar” buyurulmaktadır. Fiilleriyle, sözleriyle, yazılarıyla Müslümanlara zarar veren, eziyet eden, yalan beyanlarda bulunan, iftira eden adamlarda hayır yoktur.

5. Müslüman kin ve düşmanlık adamı değildir; o, Bediüzzaman hazretlerinin buyurduğu gibi bir muhabbet fedaisidir.

6. İslâm çeşitliliği kabul eder ama tefrikayı, fitne ve fesadı, bölük bölük olup birbiriyle tepişip çekişmeyi asla kabul etmez. Dinimiz vahdet, ittifak, vifak, tesanüd dinidir. Birbirlerini sevmeyen, birbirleri aleyhinde konuşan, gıyaplarında birbirlerine verip veriştiren, bin türlü tezvir ve entrika çıkartan adamlar ve cemaatler ne kadar kötü yoldadır.

7. Savunma kutsal bir haktır. Kendilerini hem savcı, hem hâkim, hem de cellât sanan birtakım uğursuz herifler, hiçbir araştırma yapmadan insanlara saldırmakta, aslı ve esası olmayan iddialar üretmekte, şeref ve haysiyet kırıcılığı yapmaktadır. Böyle şeyler bir Müslümana yakışır mı?

8. Dini imanı para ve maddî menfaat olan bayağı ve seciyesiz kişiler herkesi kendileri gibi alçak sanırlar. Bilmezler ki, muhlis ve sâlih Müslümanlar imana, İslâm’a, Kur’ân’a, Şeriat’a garazsız ivazsız, ücretsiz, hasbeten lillah hizmet ederler; Hâliq (Yaratan) için yaptıkları amellerin ve hizmetlerin ücretlerini mahlukattan (yaratıklardan) asla istemezler. Allah ve din için yaptıkları sözde hizmetlerin faturasını Müslümanlara kesen, onlardan para ve ücret isteyen münafıklar ne kadar şerir adamlardır.

9. Müslüman ne nefsini putlaştırır, ne de başka birini put derecesine çıkartır. Nefsini putlaştıranlar, birtakım adamları putlaştıranlar zâhirde Müslüman görünseler bile gerçek ve olgun Müslümanlar değildir.

10. Müslüman dine sadece hizmet eder, dini asla istismar ve istihdam etmez. Din sömürüsü ahlaksızlıkların ve alçaklıkların en çirkinidir.

11. Müslüman bir kişi, dinî hizmet ve faaliyetler için toplanan paraları zimmetine geçirmez; o paraları kendi konforu, lüksü, rahatı için harcamaz. İslâmî hizmet paralarını zimmetlerine geçirip Nemrudlar ve Firavunlar gibi tantanalı bir hayat sürenler hizmet değil, hezimet üretirler.

12. İslâm dininin, yüce Şeriat’ın, Kitabullah’ın, Resûlullah’ın sünnetinin temel ilkelerinden biri de emanetlerin ehline verilmesidir. Emanetleri ehil ve layık olanlara değil de; yâranlarına, zombilere, kendilerine kul köle olanlara, yandaşlara dağıtanlar İslâm’a, halka, ülkeye hiyanet etmiş olurlar. Emanetlerin ehline verilmemesi büyük bir âfettir, Müslümanların bugünkü zillet ve esaretlerinin başlıca sebeplerinden biridir.

13. Olgun ve akıllı Müslüman övgülere talip olmaz. Peygamber Efendimiz “Övücülerin (meddahların) suratlarına toprak saçınız” buyurmuşlardır. Başka bir hadîste de, “Din kardeşini gıyabında öğen kimse sanki onun boynuna keskin bir bıçak çalmış olur” uyarısında bulunmuştur. Yalan da olsa övgülere bayılan, doğru olsa da tenkitlerden nefret eden adamlar, büyük adam değil süprüntü ve sürüngen mahluklardır.

14. Olgun, akıllı, edebli Müslüman ben demez, biz der. Kendilerini dev aynasında gören, küçük dağları ben yarattım havaları içinde bulunan adamlar megalomanyak, egosantrik delilerdir.

15. Akıllı ve olgun Müslüman dünya hayatına yönelik olmaz. Kur’ân dünya hayatı için “gurur metaıdır” diyor. Aklı başında Müslüman âhirete dönüktür. Dünyayı bir mezraa (tarla) bilir, mahsulünü âhirette biçeceğinin şuuru ve idraki içinde bulunur. Bu dünyada gurur, kibir, tantana, lüks, konfor, rahatlık, altın gümüş, dolar, mark, ihtişam, şaşaa, debdebe ekenler âhirette cehennem ateşiyle karşılaşırlar.

16. Olgun ve akıllı Müslüman elbette ki, bir fıkıh mezhebine bağlı olur. Lakin asla mezhepçi olmaz, mezhep militanlığına ve fanatizmine kapılmaz. Nasibi varsa bir tarikata girebilir tarikatlı olur ama, asla tarikatçi olmaz, tarikatçilik yapmaz, tarikatını İslâm ile özdeşleştirmez.

17. Akıllı ve olgun Müslüman, oğullarına ve kızlarına, ebedî saadeti kazanmaya yönelik bir tahsil ve terbiye verdirir. Çocuklarım ileride çok kazansınlar; makamlı, mevkili, ünlü, anlı, şanlı kişiler olsunlar için çalışmaz. Evlatlarının dindar, iyi, gerçek, olgun Müslüman olmaları için çareler ve çözümler arar.

18. Akıllı ve olgun Müslüman cemaatçi değil, ümmetçidir. Her mezhepten, her meşrepten, her tarikattan, her görüşten mü’minleri kardeş bilir. Hiçbir Müslümana düşmanlık etmez. Yanılan, hatâ eden kardeşlerine beddua etmez, islahları için hayır dua eder.

19. Akıllı ve olgun Müslüman, bir insan olarak hatâ edebileceğini her zaman aklında bulundurur. Özeleştirilere açık olur. Kul hukuku konusunda son derece titiz ve hassas hareket eder, hakkı geçenlerle helâlleşir.

20. Akıllı ve olgun Müslümanlar Tağutlara karşıdır. Asla ve asla Tağutçuluk yapmazlar.

21. Akıllı ve olgun Müslümanlar münafıklık alametlerinden, ateşten kaçar gibi çekinirler. Yalan söylemezler, emanete hıyanet etmezler, vaadlerinden dönmezler.

22. Akıllı ve olgun Müslümanlar futbol kulübü tutar gibi cemaat, hizip, fırka, tarikat tutmazlar; İslâm’ı beşerî bir ideoloji gibi mütalaa etmezler. 30 Haziran 2001