Cuma

 

İslâm, Son Peygamber (haberci) Hazret-i Muhammed’in, Allah katından insanlığa getirip tebliğ ettiği gerçek din, gerçek kanun, gerçek hayat sistemidir. İslâm’ı anlamış ve kavramış bir Müslümanın özellikleri ve vasıflarından bazısını maddeler halinde sayıyorum:

1. Allah’a yöneliktir. Yaptığı bütün işlerde, “Allah benim bu yaptığım işten râzı ve hoşnud olur mu? Yoksa böyle yapmamı istemez, bundan dolayı gazablanır mı?” diye düşünmesi gerekir.

2. Din elbette öncelikle bir vicdan meselesidir. Ancak gerçek ve şuurlu Müslüman dinin sadece bir vicdan meselesi olmadığını çok iyi bilir.

3. Kelime-i Tevhid’i inanarak, kalben tasdik ederek söyleyen bir Müslüman Yüce Yaratıcı ile ezelde, Bezm-i Elest’te yapmış olduğu ahd ü misakı tazelemiş olur, ayrıca Resûlullah’a da biat etmiş olur. Hayatını, işlerini, düşüncelerini yönünü bu ahd ü misaka, bu biata göre tanzim eder.

4. Peygamber, insanlığa gönderilmiş en güzel, en olgun bir örnek ve modeldir. Şuurlu Müslüman Peygamberin Sünnet’ine uyar, emir ve tavsiyelerini tutar, yapmayın dediği şeylerden kaçınır. Kişinin Müslümanlığının kemâli Sünnet’e uymasıyla olur.

5. Nüfus hüviyet kartında Müslümandır diye yazılı olmakla iş bitmez. Müslümanın kişiliği, kimliği ve kültürü de Müslümanca olmalıdır. Ziya Gökalp’in “Dinim İslâm, milletim Türk, medeniyetim Garp medeniyeti” tekerlemesi temelden yanlıştır. Müslümanın dini de, milleti de, medeniyeti de İslâm’dır.

6. Olgun ve şuurlu Müslüman, İslâm dininin amele (eyleme) ait en birinci emri olan beş vakit namazı dikkatle ve dosdoğru bir şekilde kılmaya çalışır. Hür ve mukim erkekler bu namazları, şer’î özürleri yoksa camide cemaatle eda eder. Meşru (geçerli) özrü olmaksızın cemaati büsbütün terk eden bir Müslüman hürriyetini kölelik, izzetini zillet ile değiştirmiş olur.

7. Müslüman Allah ile olan işlerinde ihlâsı, yâni katışıksız ve yüzde yüz samimî olma prensibini hâkim kılar. Kendini insanlara beğendirmek, benliğini tatmin etmek, para ve zenginlik kazanmak, nüfuz ve itibar elde etmek; şan, şöhret, alkış toplamak için yapılan ibadetler, dinî hizmet ve faaliyetler, mücahedeler ihlâsa aykırıdır.

8. Müslüman, Allah ve Onun elçisi nasıl emrettilerse o şekilde müstaqim olmak zorundadır. Doğruluk İslâm’ın ana prensiplerinden ve emirlerindendir. Yalancı, sahtekâr, emanete hiyanet eden, verdiği sözü tutmayan, hak yiyen, haram yiyen, insanları aldatan, din sömürüsü yaparak maddî menfaat ve şahsî nüfuz ve itibar kazanan adamlar eğri, sapık, saptıran, bozuk, moloz Müslümanlardır. Onlardan köy olmaz kasaba olmaz. Onların bastığı yerde ot bitmez. Onların peşinden giden saf ve gafil kişilerin burunları pislikten kurtulmaz.

9. Kişinin Müslümanlığı denânir ve derâhim (para, altın, gümüş, dolar, Euro) ile ilgili muamelelerinden anlaşılır. “Kişinin namazı ve orucu sizi aldatmasın. Siz onun parayla ilgili muamelatına bakınız” buyurulmuştur. Para için her haltı yiyen, dini imanı para olan, Müslümanları aldatarak, soyarak, devleti hortumlayarak zengin olan sahtekârlar dinimiz ve ümmetimiz için en azılı ve saldırgan kâfirlerden daha zararlıdır.

10. Olgun Müslüman dünya-perest (dünyaya tapan), dünya için hep burada kalacakmış gibi çalışan bir kimse değildir. O, âhirete yöneliktir. Dünyanın gelip geçici, aldatıp oyalayıcı, bin bir tuzakla dolu bir yer olduğunu hatırından asla çıkartmaz. Dünya için dünyada kalacağı kadar, âhiret için âhirette kalacağı kadar çalışır.

11. Nefs-i emmâre kâfirlerin ve hayvanların nefs derecesidir. Müslüman nefsini terbiye eder, dizginler. Yularını nefs-i emmâresine vermiş olan kişi zâhirde kâmil görünse bile derecesi ve rütbesi düşük, tehlikeli bir insandır.

12. İslâm’ın temel emirlerinden biri de diline hâkim olmaktır. “Ya hayır söyle, ya sus…” buyurulmuştur. Olgun ve şuurlu Müslüman, bırakın zararlı sözleri, faydasızları bile söylemez ve yazmaz. Batı medeniyeti bir gevezelik, çok konuşma medeniyetidir. İslâm medeniyeti ise az, öz, hikmetli konuşma medeniyetidir. Söz gümüşse, sükût altındır. “Söylediğin her söz doğru olmalı, lakin her doğruyu söylemek doğru değildir…” İnsanın başına gelen belâ ve sıkıntıların yüzde doksanı dili dolayısıyladır.

13. Şuurlu ve olgun Müslümanın ahlâkı ve karakteri yüksektir. Ahlâkı bozuk olan Müslüman kötü, vasıfsız, moloz bir Müslümandır.

14. Akıllı, şuurlu, vicdanlı, olgun Müslüman müzeyyen ve lüks eviyle (onun zaten böyle evi olmaz), lüks ve pahalı otomobiliyle, lüks ve şaşaalı yazlığıyla, pahalı ve gösterişli elbise ve ayakkabılarıyla öğünmez. Böyle şeylerle öğünenler küçük ve sefil kişilerdir. Resûl-i Kibriya Efendimiz (Salat ve selam olsun O’na) nasıl yaşamış, örnek ve büyük Müslümanlar nasıl yaşamışlar? Onlar lüksten, israftan, konfordan, saçıp savurmaktan, gösterişten, aşırı tüketimden uzak durmuşlardı. Olgun ve şuurlu Müslüman tevazudan ayrılmaz, ortahallilik sınırını aşmaz.

15. İslâm ilme, irfana, kültüre çok büyük önem veriyor. Hadîste “Beşikten mezara kadar ilim öğreniniz”, “İlim Çin’de bile olsa tahsil ediniz” buyuruluyor. Akıllı, şuurlu, olgun Müslüman faydalı ilim öğrenir, ilmi sever, cahillikten hoşlanmaz. İyi bir Müslümanın tahsiline, rütbesine, ictimaî seviyesine uygun bir şahsî kütüphanesi olur. O her gün en az bir saat faydalı kitaplar ve yazılar okur. Müslümanlar cahil kaldıkları için bugünkü esarete, zillete, rezalete duçar olmuşlardır.

16. İyi, akıllı, olgun, şuurlu bir Müslümanın ahlâkını ve faziletlerini sadece Müslümanlar değil, insaf sahibi dinsizler, mürüvvet sahibi düşmanlar bile takdir ve tahsin eder. Zaten asıl fazilet, düşmanın kabul ettiği fazilet değil midir? Herkesin yaka silktiği, “Bırakın şu sahtekâr ve gaşşaş adamı!” dediği kişi iyi Müslüman değil, kötü Müslümandır.

17. İyi, olgun, akıllı, şuurlu, hayırlı Müslüman bildiği ve bilmediği konularda istişare yapar (ehline danışır). İstişare ile de yetinmez, istihare de yapar. Sırf kendi re’yiyle, kendi heva ve hevesine göre iş yapmaz. İstişare İslâm’ın temel emirlerindendir. İstişareyi terk eden yanılmaya ve zarar görüp sonunda pişman olmaya mahkumdur. 17 Ağustos 2002