Akılsız Akılcılar
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 05 Şubat 2019
Cumartesi
Kara cübbelilerin yürüyüşünde, üzerinde “Ordu Göreve” yazılı muazzam bir bayrak taşınmış, aynı mealde sloganlar atılmış. Doğu Perinçek bile bu provokasyona isyan etmiş, “Bunu yapanlar, üç sene önce benim teşkilatımdaydı ve Amerikancı generaller sloganları atıyordu” demiş. Bu kışkırtmalara karşı laik, çağdaş, akıllı, medeni aydınlar ve yazarlar tepki gösterdiler, kınadılar, ayıpladılar, kışkırtıcıları takbih ve tel’in ettiler.
Birkaç kendini bilmez çığırtkanlık yapacak, ordu göreve diyecek ve ordumuz da “başüstüne efendim” diyerek onların istediğini yapacak… Bu çığırtkanlar ne kuş kafalı şeyler. Kuşlar bunlardan bin kere daha akıllı ve dengelidir. Kara cübbelilerden biri, geçenlerde akıl vahiyden üstündür dedi. Yaptıkları, bu hükmün ne kadar yanlış ve saçma olduğunu göstermeye yetmez mi?
Bir bardak suda fırtına kopartmaya uğraşıyorlar. 28 Şubat’tan önce üniversitelerimizde başörtülü kızlar okuyup diploma alıyorlardı. Bu başörtüsü krizi kasıtlı ve planlı olarak sonradan çıkartılmış yapay bir krizdir.
Sen, Suudi Arabistan’ın güney doğusundaki Umman’dan bir kadın üniversite mensubunu ilmi bir konferans için resmen davet et, kadıncağız davete icabet etsin, uçağa binip İstanbul’a gelsin, bildirilen tarihte elindeki davetiyeyle birlikte üniversitenin kapısına gelince dehşetli bir rezalet ve skandal patlak versin. Neymiş, Umman vatandaşı Müslüman doktor Semire Musa’nın başı örtülüymüş ve bu kıyafetle içeriye alınamazmış. Üniversite kapısında saçma sapan İngilizce tartışmalar… Nuh demişler, peygamber dememişler ve Ummanlı hanım akademisyeni içeriye almamışlar. Akıl vahiyden üstün olsaydı böyle rezalet, böyle skandal patlak verir miydi? Haydi Türkiye tebaası kadın ve kızların başörtüsüne karışıyorsun, başka devletlerin vatandaşlarına karışmaya, ille de başını açacaksın demeye ne hakkın var? Hangi medeni ülkede böyle bir skandal, böyle bir rezalet cereyan etmiştir.
Yakın tarihimizin en acı, en utandırıcı hadisesi 27 Mayıs 1960 darbesidir. Onun kışkırtıcıları da bazı üniversite profesörleri olmuştur. İhtilalin baş fetvacısı, Ord. Prof. Dr. Sıddık Sami Onar idi. Bu zatın etnik kökeni hakkında bir takım rivayetler vardır. Burada açıklamayı uygun görmüyorum.
27 Mayıs’ta ilmin, irfanın, aklın, vicdanın, hukukun, hikmetin temsilcisi başka bir Ord. Prof. Dr. idi; Ali Fuat Başgil… Doğruyu söyleyeni dokuz köyden kovarlarmış. Başgil’in başına gelmeyen kalmadı. Bir ara tutuklandı, Pangaltı’daki binanın, yerin bilmem kaçıncı katındaki zindanına atıldı. Oradan Balmumcu hapishanesine nakledildi. Bir tatil günü, birkaç arkadaşla birlikte ziyaretine gitmiş, bir kutu lokum götürmüştük. Kutuyu açmışlar, iğnelerle lokumların içinde bir şey olup olmadığını kontrol etmişlerdi…
Sıddık Sami Onar, vahiysiz aklın; Ali Fuat Başgil vahye tabi aklın temsilcisiydi…
27 Mayıs’tan sonra yapılan ilk seçimde, Başgil Samsun’dan senatör (o zaman iki meclis vardı) seçildi, Büyük Millet Meclisi’ne girdi. Sivil güçlerin cumhurbaşkanı adayı oldu. Seçilecekti de… Tehdit ettiler, seni öldürürüz, cesedini Çankaya’nın ötesindeki boş araziye atıveririz dediler ve İsviçre’ye sürdüler.
Akıl ne büyük nimet, ne harika alet… Lakin tek başına bir şey ifade etmiyor, yeterli olmuyor. Vahyin rehberlik etmesi, yol göstermesi gerekiyor.
Ateistler, pozitivistler, darwinistler, Marksistler dini ve vahyi inkâr ediyorlar ama, onların ideolojileri, doktrinleri, sistemleri asla rasyonel değildir, birer batıl dindir. Kimi ilhamını Yaratan’dan alır, kimi de şeytandan…
Sırf akıl yetiyorsa haydi kötülükleri önleyin, krizleri giderin, sıkıntılara çare ve çözüm bulun.
– Aklınızı kullanın ve kokuşmayı temizleyin,
– Aklınızla iki yüz elli milyar dolarlık iç ve dış borçları ödeyin,
– Son derece kirlenmiş olan siyaseti düzeltebiliyorsanız o parlak akıllarınızla, düzeltin bakalım,
– Medya tekelleşmiş, kartelleşmiş, holdingleşmiş, mafyalaşmıştır. Akıllarınızı çalıştırın, bu sahada da ıslahat, temizlik yapın,
– Milli eğitim sistemi ve üniversiteler dökülüyor. Akıllarına güvenenler, kollarını sıvasınlar, eteklerini bellerine toplasınlar Milli Eğitim ve üniversiteleri adam etsinler bakalım,
– Toplum, değerlerini yitirmiş, sarsılmış, çözülmeye başlamıştır, buyurun aklınızı kullanıp toplumu düzeltin,
– Yargı kriz içindedir. Akıllıların himmetleri bekleniyor,
– Türkiye’nin gelirleri, bütçesi borçların faizlerini ödemeye yetişmiyor. Haydi akıllarınızla bu işe bir çare ve çözüm bulun…
13’üncü asrın sonunda, Bursa’yla Eskişehir arasında Orta Asya’dan Anadolu’ya göç etmiş bir Oğuz kabilesi yaşıyordu. Kışın Söğüt’te otururlar, yazın Domaniç’e çıkarlardı. Bu aşiret kısa zamanda büyüdü, büyüdü, büyüdü ve büyük bir cihan nizamı kurdu. Osmanlı İmparatorluğu vahye tabi aklın eseridir.
Bugünkü birtakım sefil ve rezil din sömürücülerine, yarı mühtedilere, mukaddesat bezirganlarına, rantçılara bakıp da İslâm dini hakkında, ilahi vahiy hakkında olumsuz hüküm vermek akıllı insana yakışmaz. Müslüman olmayan nice büyük düşünür, filozof, tarih felsefecisi, sosyolog bile İslâm’ın kültürünü ve medeniyetini takdir ediyor. Bir toplumun içindeki bozuklar o toplumu temsil etmezler; onlara bakarak değer hükmü verilmez. Katolik kilisesini Papa VI. Aleksandr Borjiya ile değerlendirmek yanlış olur, insafsızlık olur. İslâm’ı, vahyi değerlendireceksen Hazret-i Ebu Bekir’e, Hazret-i Ömer’e, Selahattin Eyyubi’ye, Cezayirli Emir Abdülkadir’e, Kafkasyalı Şeyh Şamil’e, Endülüs’e, Kanuni zamanındaki Osmanlı Devletine bakarak değerlendireceksin. İslâm tarihinde çeşitli arızalar, kazalar, olumsuzluklar, talihsizlikler olmuştur. Onlar ölçü değildir. Zerre kadar insafı, vicdanı, iz’anı, adalet duygusu olan kişi bir dini, bir medeniyeti arızî ve geçici olumsuzluklarla değerlendirmez.
Amerikalı bir yazar insanlık tarihinin en etkili yüz şahsiyeti hakkında büyük bir kitap yazmış; bu yüz kişinin bir numaralısı olarak Peygamberimizi göstermiş ve anlatmıştır. Bizdeki birtakım adamların, bu Amerikalı kadar insaflı, kadirbilir olmaları gerekir.
Türkiye’de gerçek manada aydın var mıdır? Varsa kaç kişidir? Kesin bir şey söyleyemem. Aydın olmasa bile hayli mürekkep yalamış, yabancı ülkelerde yüksek ve parlak tahsil yapmış, birikim sahibi olmuş kimseler vardır. Bunların artık harekete geçmesi ve olumsuzluklara karşı fikir planında, yasal sınırlar içinde bir isyan hareketi başlatması lazımdır.
Akla elbette evet diyoruz, ama akıl başka şeydir, akılcılık (rasyonalizm) başka şey…
Pozitif ilimler elbette faydalıdır, ama pozitif ilimler başka pozitivizm ideolojisi veya dini başka şeydir.
Akılcılık, akıllılık demek değildir…
Gerçekten akıllıysalar, vahyin üstünlüğünü kabul eden insanların haklarını, hürriyetlerini kabul etsinler; düşmanlığı, yıkıcılığı, fitne ve fesadı, provokasyonları bıraksınlar, güçleri yetiyorsa faydalı, hayırlı, güzel işlerde yarışsınlar. 02 Kasım 2003