AKP’nin Büyük Hatâları
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 31 Aralık 2018
Salı
Siyaset alanında genellikle zalimler kadar mazlumların da suçları olur. 27 Mayıs 1960 darbesiyle tepetaklak edilen Demokrat Parti’yi düşünelim.
Evet, o zâlim darbenin mazlumuydu ama
1. İleride kendisinin başını yiyecek olan antidemokratik zulüm kanunlarını, meselâ
elinde imkân varken kaldırmamıştı.
2. Dönme
yurt genelinde Müslümanlara karşı bir terör fırtınası estirmiş; Necip Fazıl ve Cevat Rıfat başta olmak üzere nice suçsuz Müslüman yazarı hapislerde süründürtmüştü.
3.
kapattırmış, hepsi inançlı Müslüman olan temiz gençlik yığınını teşkilatsız bırakmıştı.
4.
Başbakanlık müsteşarı mevkiine oturtarak ülke idaresinin dizginlerini onun eline vermişti.
5. Meşhur Celal Ökten Hoca, İngilizce Arapça tedrisat yapacak bir kolej açmak istemiş, ona izin vermemişti.
6. Bediüzzaman’ı ve Nurculuk hareketini bir yandan korur gibi görünmüş, öbür taraftan ağır bir baskı altında tutmuştu.
7. Müslüman halk kitlesini bir oy deposu olarak görmüş, onlara karşı popülist bir siyaset takip ederek hoş görünmeye çalışmış,
8. Merhum Tevfik İleri’nin
(Millî Eğitim)
başlattığı olumlu ve hayırlı çalışmaları durdurtmuştu.
9. Menderes kabinelerinde her zaman birkaç Sabataycı bakan bulunmuştur.
10. Dinî hizmet ve faaliyetleri, 1960’ların son yıllarında radyolardan avaz avaz mevlit okutma seviyesine indirmiş, Müslümanların bilgi, kültür, aksiyon, sanat konusunda gelişmelerine, güçlenmelerine, vasıflı olmalarına yönelik hareketlere ve çalışmalara izin vermemişti.
Bir bakıma çok doğrudur. Bugünkü iktidar partisi, eski Demokrat Parti’nin başına gelenlerden hiç ibret almamışa benziyor. Son hadiselerde AKP en az yüzde 51 kabahatli ve sorumludur.
Seçimlerde yüzde 47 oy alınca birileri zafer sarhoşluğu içinde kendilerini bekleyen tehlikeleri görememiştir. Böyle yüksek bir oyla iktidar olur olmaz ilk yapılacak iş tedbir almaktı. Ne gibi tedbirler alınabilirdi?
A. En kısa zamanda tek adaylı dar bölge sistemine geçilir ve halkın çok güçlü, çok vasıflı, çok etkili vekilleri bir dahaki seçimde Meclis’e göndermesinin yolunu açabilirdi. Bunu yapmamıştır.
B. Ülkenin en vasıflı, en muktedir, en ehliyetli, en tok sözlü, en eğilip bükülmez, en geniş ufuklu, en ileri görüşlü aydınlarının danışman olarak seçilmesi
C. Kokuşmanın samimî olarak mutlaka önlenmesi gerekirdi. İhalelere fesat karıştırılmayacak…
Nepotizm kapıları kapatılacak yani akraba, yakın dost, hemşehri, asker arkadaşı vs tayinleri yapılmayacak, işlerin başına mutlaka ehil ve layık adamlar getirilecek.
Ç.
Bunların kesinlikle yaklaştırılmaması gerekirdi.
İnancı olan vatandaşlar için yazıyorum: Şu husus hiç unutulmamalıdır: Yüce Allah bazen bir zalimi başka bir zalim ile cezalandırır. İslâm dininin ve ahlâkının birtakım temel değerleri, ilkeleri ve hükümleri vardır. En önemlilerini sayayım:
(a) Emanetlerin ehline verilmesi, nâ-ehil olanlara verilmemesi. (b) Kesinlikle ribadan uzak durulması. (c) Doğrudan doğruya ve dolaylı olarak haram yenilmemesi. (ç) İyiliğin desteklenmesi, kötülüğün kösteklenmesi. (d) Riyaset ve iktidar ihtiraslarından kaçınılması. (e) İsraf ve tebzir (savurganlık) yapılmaması, lüks ve gösteriş tuzağına düşülmemesi. (f) Her hâl ü kârda doğruluktan, dürüstlükten, istikametten şaşılmaması. Bunlara uymayanlar zâlim olurlar.
Bugünkü buhranın temelleri 1600’lü yıllara kadar uzanır. Daha o zamanlar, merhum
nın şehid edilmesinden sonra devletin temellerinde ve ana duvarlarında çatlaklıklar olmaya başlamıştı.
zaten bozulmuş olan Osmanlı düzenini iyice bozdu. Jön Türklerin, İttihadçıların, Sabataycıların gerçekleştirdiği
Yakın tarihimizde büyük cinayetler işlendi. Türkiye’yi ayakta tutan, Türkiye’nin güç kaynağını oluşturan İslâm’a cephe alındı. İslâm uleması ve hükeması (bilgeleri) şu temel kuralı koymuşlardır: Âdil bir küfür devleti ayakta durur, zâlim bir İslâm devleti yıkılmaya mahkumdur.
Bundan beş yıl kadar önce, Büyük Millet Meclisi Başkanı
beyefendiyi ziyarete gitmiştim. Kendisini takdir eder, severim. Hesabı kitabı, malı mülkü temiz bir politikacıdır. Yüce İslâm dinini hiçbir zaman dünyaya, şahsî emellerine ve nüfuzuna alet etmemiştir. Hediye olarak ona orijinal bir hat levhası götürmüştüm. Üzerinde
yazılıydı. Müşarünileyh bana sormuştu: Bu ne mânaya geliyor? Şu meâlde bir cevap vermiştim: Bu dünya, onun makam, mevki ve reislikleri, ünler, şanlar, şerefler, mallar mülkler hep birer hiçtir, bugün vardır, yarın yoktur…
1. Can güvenliğimiz tehlikededir.
2. Mal güvenliğimiz tehlikededir. Mal denilince sadece menkul veya gayr-i menkul (taşınır veya taşınmaz) mallar anlaşılmasın. Para da bir maldır. Bir kriz sonucunda Türkiye’nin iktisadı, finansı, ticareti, sanayii tepetaklak olacaktır.
3. Hürriyetlerimiz tehlikededir. Düşünce hürriyeti, inanç hürriyeti, tenkit hürriyeti, farklı düşünme hürriyeti ve öteki hürriyetler.
4. Temel insan hakları tehlikededir.
5. Küçük bir azınlık, ant-i demokratik metotlarla ülkeye, devlete, millete el koymaya hazırlanmaktadır.
6. Ellerine fırsat geçerse yapmayacakları zulüm ve haksızlık yoktur.
7. Resmî ideolojiye inanmayan ve bağlanmayanlara hayatı zindan edeceklerdir.
8. Türkiye’yi 70 yıl öncesine götürmek isteyeceklerdir.
9. Âdil mahkemeler tarafından âdil kanunlarla âdil bir şekilde muhakeme edilerek suçlu olduğu kesinlikle anlaşılmış kimseler dışında herkese suçsuz olarak bakılacaktır prensibi rafa kaldırılacak ve dindar/muhafazakâr halka ve muhaliflere potansiyel suçlu muamelesi yapılacaktır.
10. Dünyanın bütün medenî ülkelerinin üniversitelerinde serbest olan
yeni radikal yasaklamalar getirilecektir.
11. Türkiye bir tür
haline getirilecektir.
12. Milyonlarca vatandaş korku, endişe içinde yaşayacaktır,
13. Yakın tarihimizin tartışılması büsbütün imkânsız hale gelecek, herkes resmî tarihi din gibi benimsemeye zorlanacaktır.
14. Ülke büyük bir hapishaneye ve tımarhaneye döndürülecektir,
15. Büyük sayıda gazeteci, din adamı, düşünür, sofu hapse atılacaktır.
Daha yazmak istemiyorum. Herkes bu ihtimalleri düşünsün. Halkın oylarını alan birileri uzun yılları gaflet, rehavet, zafer sarhoşluğu, ihmal ile ziyan etmiştir. Alınması gereken tedbirler alınmamıştır. Önemli işlerin, (şayet imkânlar müsaitse)
“an bile kaybedilmeden” yapılmaları gerekirdi. Nice önemli ve hayatî konuda iplere un serilerek nur topu günlerin kanına girilmiştir.
Tahrikler/provokasyonlar yapılabilir. Bu tuzaklara düşülmemelidir. En ufak fitne ve fesattan kaçınılmalıdır. Hakaretten, şiddetten, kanunsuzluktan uzak durulmalıdır. Yasal sınırların dışına çıkılmamalıdır. İç barışı ve toplumsal uzlaşmayı zedeleyebilecek hareketlerden, davranışlardan bucak bucak kaçılmalıdır. Vatandaşlık vazifeleri hassasiyetle yerine getirilmelidir. Sabır, teenni ve itidal ile hareket edilmelidir. Bulanık sularda balık avlayıp voli vurmak isteyen maceraperestlere, arivistlere, anarşistlere ve din sömürücülerine fırsat ve imkân verilmemelidir. Cenab-ı Hak devletimizi, vatanımızı, halkımızı ve ordumuzu korusun.
(Birilerine: “Olmaz olmaz” diyordunuz. Pekâlâ olabiliyormuş. Meğerse siz ne kadar kısa görüşlü imişsiniz!..) 02 Nisan 2008