Perşembe

Derin, çok derin, en derin, depderin kazanlar fokur fokur kaynıyor.

Beyinlerde kasap çengelleri gibi sarkan soru işaretleri var. Nereye gidiyoruz, neler oluyor, ne yapmak istiyorlar?

(1) Önümüzdeki

seçimler, bildirilen tarihte yapılacak mı,

yoksa birtakım gerekçeler, bahaneler ile yapılmayacak mı?

(2) AKP hakkında şimdiye kadar

derin

dondurucularda bekletilen

derin dosyalar

çıkartılacak, buzları eritilecek ve

partinin kapatılması istenilecek midir?

Türkiye’de böyle bir şey mümkün müdür? Geçmişe bakalım, nice parti kapatılmıştır.

(3)

Lâik sistemin en yüksek makamı olan Çankaya’ya dindar ve hanımının başı kapalı bir cumhurbaşkanı çıkartmakta ısrar ve inat ederlerse,

kazanın büsbütün patlayıp devrilmesine yol açarlar mı?

(4) Kuzey Irak’a girilir ve orada ABD ve Kürdistan ile sıcak çatışmalar başlarsa, bir müddet sonra

sıkıyönetim ilan edilebilir, demokrasi askıya alınabilir mi?

(5) Birileri, devletin en yüksek makamını İslâmcılara kaptırmamak konusunda kararlı olduklarına göre, böyle bir şeye izin vermemek, imkân tanımamak için her türlü çılgınlığı yapabilirler mi?

(6) Kazan patlarsa veya devrilirse

Türkiye’de bir diktatörlük rejimi kurulabilir mi?

Bu kasap çengeli gibi sorular benim sorularım değildir. Medyada bunları telâffuz eden tecrübeli kalemler ve ağızlar var.

Evet ülkemiz nereye gidiyor, nereye götürülüyor?

Bir İngiliz kadın gazeteci, Türkiye’yi Cezayir ile kıyas etti.

İslâm’a karşı olanlarda hikmet/bilgelik olmadığına göre, Müslümanların hikmetli olması gerekmez mi?

Baktın ki, iktidarı hemen teslim etmeyecekler, sen bir miktar feragat edeceksin ve vakt-i merhununu bekleyeceksin.

Fas’ta son seçimlerde böyle yaptılar. Oradaki İslâmcı parti tek başına iktidar olabilecek iken, feragat etti ve kendi idaresiyle seçimi

“az kazandı”.

Acaba Cezayir’de de FIS aynı taktiği uygulamış olsaydı, daha iyi veya daha az kötü bir şey yapmış olmaz mıydı?

Beş yıllık iktidarı boyunca, elinde bütün imkânlar varken başörtüsü problemini bile halledemeyen bir iktidarın,

lâik rejimin zirvesi ve kalesi olan Köşk’e ille de namazlı abdestli, eşinin başı örtülü bir cumhurbaşkanı seçtirmekte direnmesini anlamakta insan zorlanıyor.

Çocuklarımızı TÜRK EDEBİYATI Dergisine Abone Edelim

“Benim oğlum veya kızım bilgisayara çok meraklı… Büyüyünce bilgisayar yüksek mühendisi olacak…”

Lütfen bu lâfları bırakalım ve çocuklarımızın edebiyat ve sanat kültürüne yönelmeleri için bir şeyler yapalım. İlkokuldan itibaren çocuklarımıza özel kütüphane kuralım. Yarından tezi yok onlara birer kaşe/mühür yaptırtalım.

“Metin Caner Özel Kitaplığı”

gibi… Onlara her ay aile bütçemizin imkân verdiği kadar

faydalı, kıymetli, kalıcı güzel kitaplar alalım.

Bunların üzerine damgalarını bassınlar ve ileride şahsî kütüphanelerine sahip olsunlar. Çocuklarımıza okuma zevki aşılayalım.

Merhum Üstad Ahmet Kabaklı’nın kurmuş olduğu TÜRK EDEBİYATI aylık dergisinin 403’üncü sayısı çıktı.

Bu dergi, ülkemizde yayınlanan edebiyat dergilerinin en güzelidir.

Genel Yayın Yönetmeni Beşir Ayvazoğlu’nu ve diğer hizmet verenleri tebrik ediyorum.

Öğretmen ve öğrenciler için yıllık abone bedeli sadece 40 liradır. Maddî durumu müsait olan sevgili okuyucularımdan rica ediyorum. Vakit kaybetmeden, 15 yaşına gelmiş kız veya erkek çocuklarınızı bu değerli dergiye abone kayd ettiriniz. Belki, içindeki yazıların bazısı onlara ağır gelecektir ama böyle bir dergiyle tanışmaları, onun koleksiyonunu yapmaları onlara ufuk genişliği sağlayacak, edebiyat ve sanat kültürlerinin gelişmesine yol açacaktır.

Edebiyatsız, sanatsız, kültürsüz, kitapsız, dergisiz medeniyet olmaz.

İslâm bir kitap, yazı, sanat medeniyetidir. Edebiyatın, sanatın, kültürün küçük komprimeleri yoktur. Çok okuyacaksın, çok kitap karıştıracaksın, çok bilgi referansına sahip olacaksın ki, sende bir edebiyat, sanat, kültür birikimi oluşsun.

Türk Edebiyatı gibi güzel, başarılı, hizmetli bir derginin mutlaka teşvik edilmesi, desteklenmesi gerekir. Dört renkli basılıyor ama

“Boyalı Dergi”

değil… Çocuğumuz Türk Edebiyatını ilk defa eline aldığında konular ona yabancı gelecektir, sonra okudukça bunlarla ünsiyet peydah edecektir.

TÜRK EDEBİYATI dergisi Millî Eğitim Bakanlığı Tebliğler Dergisi’nde öğrencilere tavsiye edilmiştir.

(Tel: 0212/527 50 32… Türk Edebiyatı Vakfı Posta Çeki: 124540. Divanyolu Cad.No: 14 Sultanahmet/İst.)

Trafik Derdi Nasıl Halledilir?

İstanbul’un trafik derdini halledecek en birinci çare ve çözüm, hani şu dünyanın 100 dolar milyarderi listesinde olan

İsveçli mobilya fabrikatörünün zihniyetine

sahip olmaktır.

Gazeteciler bu zata sormuşlar:

-Otomobiliniz çok eski değil mi?

Tebessüm ederek şu cevabı vermiş:

-Hayır sadece 13 (bir rivayette 15) yaşında bir Volvo’dur…

İstanbul’daki trafik keşmekeşi şehirden önce bizim kafalarımızdadır. Kaç zenginimiz (montaj da olsa) Türk otomobiline biniyor? Parası olanlar otomobil konusunda Nemrud’laşıyor, Firavun’laşıyor.

Tank gibi lüks ve pahalı otomobiller… Bazısı bir kaç yüz bin dolara… Bunların yıllık vergileri bile bir servet… Su gibi benzin yakıyorlar… Bizim zenginlerimiz (Müslüman olsun, dinsiz olsun) otomobile verdikleri önem ve değer kadar kitaba, kültüre, sanata değer veriyorlar mı? Veriyorlar diyebilir misiniz?

İstanbul’daki trafik keşmekeşi öncelikle bir ahlâk ve kültür problemidir. Öyle süper zenginlerimiz var ki, şehir içinde bir yerden bir yere giderken helikoptere biniyor. Korkunç israf!

Beyinli toplumlar sıkıntılarını, krizlerini çözmesini bilirler.

Beyinsizler ise kıvranıp dururlar. Plaka tahdidi düşünülüyormuş… Yaşasın!.. Bir sürü üçkağıtçı plaka ticareti ve spekülasyonu ile vurgun vuracak, köşeyi dönecek… 11 Mayıs 2007