Aksiyon, İş,Amel, Sevap…
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 07 Şubat 2019
Cuma
Pazarda tezgah kurmuş sakallı, dindar, dürüst manavdan portakal alıyorum. Gözleri açılmış, yüz hatları gerilmiş, heyecanla soruyor:
– Hocam meraktan çatlıyorum. Saddam ne oldu acaba? Amerikalılarla anlaştı mı? Nerede saklanıyor? Yoksa yakalandı mı, acaba öldürüldü mü?
Kasaba uğruyorum. O da heyecanlı, o da meraklı:
– Başkan Bush ne yapmak istiyor? Irak’tan sonra sıra Suriye’de mi? Ondan sonra da İran’a mı saldıracaklar?Siz ne diyorsunuz?..
Sokakta arkamdan biri yüksek sesle bağırıyor, dönüyorum, eski aşinalardan biri:
-Irak… Saddam…Başkan Bush…Suriye, İran… Sonra ne olacak?..
Halkımız sanki şaşırmış. Bizim herbirimizin bin türlü şahsî derdi var. Memleketin durumu berbat mı berbat. Gemi su alıyor. IMF tuzağına, borç batağına batmışız. Kokuşma korkunç boyutlarda. Bütün temel müesseseler kirlenmiş… Bunları düşünen yok; Saddam ne oldu, Bush ne yapacak…
Velhasıl vır vır vır konuşmalar, meraklanmalar, boş sorular…
Müslümanlardan müteşekkil yirmi kişilik bir sohbet toplantısında ortaya şöyle bir soru attım:
-Amele, aksiyona, somut bir işe dair bir teklifi olan varsa söylesin. Kendi imkânlarımız dahilinde, bizzat yapabileceğimiz hayırlı, sevap kazandıracak bir iş olsun. Fikir, niyet, teori istemiyoruz; iş olacak, bizzat yapabileceğimiz bir iş olacak…
Herkes afalladı kaldı. Biz oturduğumuz yerden dünyaya nizamat vermeye alışmışız ama küçük de olsa hayırlı ve sevaplı bir aksiyon hususunda pek kısır vaziyetteyiz.
Bendeniz o toplantıda hatırıma gelen, çok küçük, fakat hepsi de amele, işe, aksiyona dair birkaç teklifte bulundum.
1. Havalar hâlâ soğuk, kuşlar yiyecek bulmakta zorlanıyor. Pazardan, çarşıdan biraz buğday, kırık pirinç alıp pencere kenarlarına, balkonlara koyup onları doyurmak. Böyle yaparsak, sağ tarafımızdaki yazıcı melek defterimize sevap yazacaktır.
2. Kapının önündeki, sokaktaki aç bir kediyi doyurmak…
3. Sultanahmet parkından geçerken bazen kaldırımda yürüyen bir karınca görüyorum, eğiliyorum, o minik canlıyı bir kağıt parçasının üzerine alıp çimenlerin üzerine atıyorum. Bunda da bir hayır vardır.
4. Mahalle muhtarına iki üç arkadaş gidip o civardaki muhtaç fakirleri sorabilir, çok sıkıntı çeken bir iki vatandaşın veya ailenin adresini alıp onlara birer paket erzak, yahut bir miktar para verebiliriz.
5. Fakirlerin bulunduğu bir hastahaneye gider, ziyaretçisi olmayan bir iki bîkes hastayı ziyaret eder, ona biraz meyve, bir şişe kolonya gibi küçük bir hediye verir, hiç harçlığı yoksa yastığının altına biraz harçlık bırakabiliriz.
6. Biraz araştırma yapar, hapishaneye düşmüş bir vatandaş bulur, onun ziyaretine gider, elden geldiği kadar yardımcı olmaya çalışırız. (Bu hayırlı iş tehlikelidir. Çok dikkatli olmak gerekir.)
7. İçinde çok faydalı, çok lüzumlu, çok hayırlı bilgiler bulunan küçük bir kitaptan beş on tane alır ve bunları, yararlanacaklarını tahmin ettiğimiz kimselere hediye ederiz.
8. Oturur birkaç dilekçe yazar, bunları resmî makamlara, devlet büyüklerine gönderir; kötülükleri şikayet ederiz. Böylece emr-i mâruf ve nehy-i münker yapmış oluruz. (Dilekçe veya mektuplar edebli, terbiyeli bir üslupla yazılmalı, mutlaka isim, adres ve imza konulmalıdır.)
9. Komşularımızı memnun etmek için arada bir onlara küçük ikramlarda bulunabiliriz. Meselâ her zaman pişmeyen bir yemekten bir tabak da onlara takdim edebiliriz. Bu gibi hediyelerin, ikramların maddî kıymeti yoktur ama gönül alır, muhabbeti ve dostluğu artırır.
10. Mahallede geçim sıkıntısı çeken dul bir kadıncağıza ucuz bir dikiş ve nakış makınası temin eder, onunla bazı işler yapması için imkan hazırlar, yaptığı işlerin satılması hususunda yardımcı olabiliriz.
11. Müsait, uygun bir yere bir fidan diker, yaz aylarında bunu her hafta sular, böylece bir ağaç yetişmesi için çalışmış oluruz. Bu da hem dinî bakımdan, hem de insanlık ve vatandaşlık bakımından iyi, güzel, sevaplı bir iştir.
Biz böyle işlerle, hayırlarla, aksiyonlarla uğraşmıyoruz ve oturduğumuz yerden dünyayı tanzim için vır vır, zır zır konuşup duruyoruz. Saddam ne oldu? Başkan Bush ne yapacak? Sıra Suriye’de mi?.. Bu lâfların, bu gevezeliklerin ne faydası var? Tavşan dağa küsmüş, dağın haberi olmamış.
Peygamberimiz “Yarım hurma ile de olsa kendinizi cehennem ateşinden kurtarınız” buyurmuşlardır. Evet, bir adamın sadece bir tek hurması olsa, onun yarısını kendisine ayırsa, yarısını başka birine yedirse o da hayırlı bir iştir, bir sevap kaynağıdır, cehennemden kurtaracak bir ameldir.
Hiçbir maddî imkânı olmayan kişi de hayırlı bir iş yapabilir. Resûlullah Efendimiz (Salat ve selâm olsun O’na) “Kardeşine tebessüm etmen, o da bir hayırdır” buyurmuşlardır. Evet, insanlara güler yüz göstermek de hayırlı bir aksiyondur.
Sözde dindar ve şuurlu bir Müslüman birinci sınıf bir lokantaya gidiyor ve tatlısıyla tuzlusuyla yirmi beş milyona iyi bir yemek yiyor. Bu yemekten dolayı sevap mı kazanıyor, günah mı? Bence günah…
Eminönü Belediyesi’nin Cankurtaran tren istasyonu yanında açtığı sosyal tesiste üç kap yemek beş milyon liradır. (Yakında zam gelecekmiş ama, bilemediniz yedi milyon olur.)Bizim midesine düşkün şuursuz Müslüman yanına üç kişi alsa, adı geçen sosyal tesiste birlikte yeseler, onlara ikramda bulunsa, aynı masrafla sevap kazanacaktır. Çünkü insanlara ikramda bulunmak, yedirmek sevaptır, hayırlı bir ameldir. Hele, bütçeleri, gelirleri müsait olmayanlara ikramda bulunmak büyük sevap olur. Biz böyle mânevî ticaretleri niçin bilmiyoruz?
“Efendim benim param var, zekatımı verdikten sonra canımın istediği gibi yaşarım, istediğim gibi yer içerim…” Ya öyle mi? Çok yanlış, çok yanlış!..
Evet sevgili din kardeşlerim, sevgili vatandaşlarım, aklımız fikrimiz iyi işler, hayırlı işler yapmak olmalıdır. Saddam Hüseyin ne oldu? Başkan Bush ne yapacak?.. Bu gibi soruların, merakların faydası yoktur.
Bu dünyadaki hayatlarını gafletle geçirenler yarın ahirete gittikleri zaman, “Ya Rabbi! Bizi tekrar dünyaya gönder de orada hayırlı işler yapalım…” diyeceklermiş ve onlara şu cevap verilecekmiş: “Siz zaten oradan geliyorsunuz…”
Dünyanın, memleketin çivisi çıkmıştır. Saddam Hüseyin, Başkan Bush, bizim hükümet… dedikodularıyla dünyayı rayına oturtmak, düzene koymak mümkün değildir. Az da olsa, pek küçük de olsa önemsiz gibi de görünse, biz bizzat yapabileceğimiz hayırlara, sevaplı işlere, güzel aksiyonlara yönelelim. 19 Nisan 2003