Çarşamba

 

Her sabah uyandıktan sonra kendimizle şöyle bir anlaşma yapmalıyız: Bugün çok dikkatli olacağım, gözlerimi dört açacağım, vicdanımı teyakkuz halinde bulunduracağım ve…

* Aldatılmayacağım, kandırılmayacağım, dolandırılmayacağım… Hangi konularda?

* Politikacıların, yazarların, düşünürlerin hangisinin doğru konuştuğunu, hangisinin yalancı olduğunu bileceğim ve yalancı düzenbazların tuzaklarına düşmeyeceğim.

* Gazetelerin yazdıklarına, televizyonların söylediklerine öyle körü körüne inanmayacağım.

* Halka, bu arada bana verilen sözlere hemen inanmayacağım. Daha önceki yıllarda da nice sözler verilmiş, bunların çoğu tutulmamıştı.

* Medyadaki ve başka sahalardaki reklâmlara kanıp aldanmayacağım. Ailemi, bilhassa çocuklarımı sağlığa zararlı içecek ve yiyecek reklâmlarından koruyacağım.

* Aşırı tüketim, lüks, gerekenden fazla konfor, israf, saçıp savurma reklâmlarına inanmak bir tarafa, bunları topluma düşmanlık ve hainlik olarak kabul edeceğim.

* Bana iyi, doğru, güzel olarak gösterilenlerin öyle olup olmadıklarını inceleyeceğim, bilenlere soracağım ve onları bu araştırmadan sonra benimseyeceğim. Araştırma sonucu menfi çıkarsa onları reddedeceğim.

* Olumlu mânâda şüpheci olacağım ve yine olumlu olarak sorgulayacağım.

* Önümde ardımda, sağımda solumda bir sürü tuzak bulunduğunu bileceğim ve daima tedbirli ve ihtiyatlı olacağım.

* Yıllardan beri şeytanî güçler tarafından bir dezenformasyon yağmuruna tutulmuş, iliklerime kadar radyasyonlanmış olduğumu iyi bilecek ve bunların zararlı, öldürücü, yok edici, ebedî mutsuzluğa sürükleyici tesirlerinden ve zehirlerinden arınmaya çalışacağım.

* Beni köleleştirmek, ruhsuz bir robot veya zombi haline getirmek isteyen şer güçleri olduğunu iyi bileceğim ve onların karşısında boş bulunmayacağım.

* Aldatılmamak, tuzağa düşürülmemek, hem kendime hem de ülkeme bilerek veya bilmeyerek zarar vermemek, hâin durumuna düşmemek için evrensel bilgeliğin değer ve hükümlerine bağlı olacağım.

* İçimde (maalesef) bir şeytan bulunduğunu bileceğim ve ona karşı da tedbir alacağım.

Temel insan hakları maddelerinden biri de aldatılmamaktır. Aldanmamak, dolandırılmamak, tuzağa düşürülmemek için gerekli her şeyi yapmak, her tedbiri almak, uyanık bulunmak temel vazifelerimizdendir.

Dış düşmanlarımız ve içimizdeki hainler bizi aldatmak, afyonlamak, uyuşturmak, sersemletmek istiyor.

Bu memleket, bu halk, bu devlet yıllardan beri aç kurtlar ve domuzlar tarafından soyuluyor, talan ediliyor, yağmalanıyor.

Hırsızlar, hainler, iç-sömürgeciler bizi ayakta tutan değerlere düşmanlık ediyor, bizi onlardan uzaklaştırmaya, soğutmaya çalışıyor.

İffet ve haya körletilmek, yıkılmak, gözden düşürülmek istenen iki ana değerdir. Bunları yıkmak isteyenlerin tuzaklarına düşmeyelim.

Millî kimliğimizi ve millî kültürümüzü yozlaştırmak, erozyona uğratmak, böylece toplumumuzu mânevî bir aids’in çukuruna düşürmek isteyenler var.

Kendi menfur emelleri için sağa sola bombalar koyarak mâsum vatandaşları, sivil halkı, çoluk çocuğu katledecek kadar canavarlaşmış adamlar ve çeteler var.

Vatandaş!.. Seni kandırmak, aldatmak, tuzağa düşürmek isteyen güçler, mihraklar bir değil iki değil, üç-beş değildir. Her tarafından hıyanetle sarılmış vaziyettesin.

Onların bir kısmı senin en hayatî değerin olan imanına düşmandır. Seni mümin olmaktan çıkartıp kafir yapmak istiyorlar. Bunların tuzaklarına düşersen haysiyetini, ebedî mutluluğunu kaybedecek, en büyük ve en korkunç zarara uğrayacaksın.

Evet, aldanma, hemencecik inanma, kanma, tuzağa düşme; uyanık ol, tedbirli ol, sorgula, şüphelen… Senden daha tecrübeli, birikimli bilge kişilere sor. Ehline danışan pişman olmaz.

Ben de Yanılabilirim

Her insan gibi ben de yanılabilirim. Hangi konularda? Şahsî görüşlerimde, tercihlerimde, hükümlerimde… Yanılmadığım konular var mıdır? Vardır. Muhkem ve zarurî dinî bilgileri nakl ederken yanılmam. Bunlardan birkaç örnek vereyim:

* Beş vakit namaz kılmak, Kitab, Sünnet, icma ile sabit bir farz-ı ayndır, her mükellef Müslüman bunu eda etmelidir.

* Şeriat; dinimizin hükümlerinin tamamına verilen mübarek bir isimdir. İslâm mukaddesatındandır. Tahkir eden dinden çıkar.

* Tesettür farzdır.

* Bir Müslüman Allah ile yaptığı bütün işlerde, ibadetlerde ihlasa dikkat etmelidir.

* Cihad farzdır.

* Emr bi’l-mâruf ve nehy ‘ani’l-münker farzdır.

* Yüce İslâm dini ribanın her türlüsünü kesin olarak yasaklamış, haram kılmıştır.

* Haram yemek büyük günahlardandır.

* Farz namazları cemaat ile kılmak, farza yakın bir Sünnet-i müekkededir.

* Gıybet, söylenen söz doğru da olsa haramdır, çok büyük bir günahtır.

* Yalan söyleyen, halkı aldatan, söz verip de yerine getirmeyen, emanetin her türlüsüne hıyanet eden, düşmanlıkta aşırı giden kişiler münafıktır.

* Parayı kenz yapmak (istiflemek, depolamak, yastık altında tutmak) haramdır.

* Müslüman havf ile reca arasında olmalıdır. Yani hem Allah’tan çok korkacak, hem de affedilmeyi, bağışlanmayı ümid edecek.

Bu bilgiler büyük din bilginlerinin kitaplarında bulunmaktadır. Benim şahsî fikir ve görüşlerim değildir. Binaenaleyh bunları beyan ederken yanılmam mevzuubahis olamaz.

Şahsî fikir ve görüşlerimin çoğunda hata yapmadığımı sanıyorum. Meselâ, 1928’den önce 1000 yıl boyunca kullanmış olduğumuz İslâm (veya Arap) harfleriyle yazılı kitapları, yazma eserleri, belgeleri, mezar taşlarını okuyamayan kimselere tam mânâsıyla okur-yazar denilemez… diyorum. Bir okumuş Türkiyeli düşünün. Kocaman cafcaflı bir üniversite diploması var. Lakin bu adam veya kadın, 1928’den önce yazılmış ve basılmış Türkçe metinleri okuyamıyor. Okusa bile anlayamıyor. Şimdi bu mübareğe mutlak olarak okur-yazar demek mümkün müdür? Elbette değildir. Bir iranlı Hafız Divanını okuyup anlıyor, bu okumadan zevk ve haz alıyor… Bir İngiliz Shakespeare’nin Hamlet’ini okuyor, anlıyor… Bir Fransız Moliere’i okuyor… Bir Alman Schiller’i… Lakin üniversite bitirmiş Türkler, Fuzulî’nin 1928’den önce basılmış divanını ne okuyabiliyor, ne de anlıyor. 1928’den sonra Latin yazısıyla yapılmış baskılarını zar zor, kekeleyerek, bir sürü aksan hatası yaparak, sanki Çince bir metinmiş gibi düşe kalka okuyabiliyor, lakin mânâsını anlamıyor. Bu düşünce ve görüşlerim yanlış mıdır, doğru mu? Yanlış olduğunu aklın, mantığın, sağduyunun ışığında isbat etsinler döneyim…

Yazılarımı maddî çıkar için yazmıyorum… Herhangi siyasî bir emel ve isteğim de yoktur. Düşünce suçundan mahkemelerde sürünüyorum. İslâmî kesimde özeleştiri yapıyorum. Kimseden övgü, alkış, aferin beklemiyorum. Kendimi dev aynasında görmüyorum. Eli kalem tutan okur-yazar bir vatandaşım, belki bu yazılarla şu halka, şu ülkeye, şu devlete nâçiz ve mütevâzı bir hizmet edebilirim diye düşünüyorum. 19 Temmuz 2007