Alevî Sünnî Kardeşliği
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 26 Şubat 2019
Dünya Ehl-i Beyt Vakfı tarafından tertiplenmiş olan iftar yemeğine, başka bir yere söz vermiş olduğum için katılamadığımdan dolayı üzüntülüyüm. Vakıf genel başkanı Fermani Altun beye, diğer idarecilere ve bütün Alevî kardeşlerime selâm, sevgi ve hürmetlerimi sunuyorum.
Bu devirde Sünnî ve Alevî bütün Müslümanların kardeşlik bağlarını sıkılaştırmaları ve birbirlerini kucaklamaları gerekir. Mezheplerimiz arasında farklılıklar da olsa bizler hepimiz Müslümanız, din kardeşiyiz. Birtakım gizli mihraklar, şer odakları Sünnilerle Alevileri birbirlerine zıt ve düşman iki kutup haline getirmek için yıllardan beri sinsice çalışmaktadır.
Almanya’da Katoliklerle Protestanlar var. Bunlar birbirlerinden kopsalar, kutuplaşsalar, iki cephe haline gelip yekdiğerlerine düşmanlık etseler o ülkede huzur, rahat, iç barış kalır mı?
Sünnî bir Müslüman Marksist olsa ne olur? Müslümanlıktan çıkmış olur. Bir Alevî Marksist olursa o da Müslümanlıktan çıkmıştır. Çünkü Marksizm ateist, materyalist bir ideolojidir, İslâm ile bağdaşmaz.
Din konusunda Alevilerin dertleri, meseleleri, sıkıntıları, tedirginlikleri yok mu? Elbette var. Sünnilerin de var. Ülkemizde maalesef din, inanç, vicdan, inandığı gibi yaşama hürriyeti kısıtlıdır.
Ilımlı, geniş ufuklu, toleranslı Sünnî temsilcilerle, Alevî temsilciler zaman zaman bir araya gelmeli, sohbet ve müzakerelerde bulunmalıdır. Kutuplaşmanın, zıtlaşmanın, düşmanlık ve rekabetin, çekişmenin, tartışmanın faydası yoktur. Aramızdaki ihtilâflar bugün veya yakın tarihimizde çıkmış değildir. Kökleri bin yıl ötesine dayanmaktadır. Bunlar kolay kolay çözülemez, belki de çözümleri Mahkeme-i Rûz-i Cezaya kalmıştır. Bizim yapacağımız ilk iş fitne ve fesada meydan vermemek, yakınlaşmak, ittifak ve vifak içinde olmaktır.
Kalın bir kitap yayınlandı, adı “Ali’siz Alevilik”. Eserdeki tez şu: Hazret-i Ali gerici bir Müslümandır, Aleviler ise ilericidir, bu zatın peşinden gitmesinler, Ali’siz bir Alevilik oluştursunlar. Olacak şey midir bu?
Ne Sünniler Sünniliğin, ne de Aleviler Aleviliğin sömürülmesine, kullanılmasına, şahsî ve zümrevî ihtiraslara âlet ve vasıta kılınmasına izin vermemelidir. Dinimiz mukaddestir, süflî ve alçak emeller uğrunda istismar edilmemelidir.
Dinimiz en büyük ahlâk ve fazilet kaynağıdır. Çekişmelerin, ihtirasların, süflî dünya işlerinin üzerinde tutulmalıdır.
İslâm dininin temeli Allah’a kulluk etmektir. Namaz, oruç, zekat, hac Alevilikte de vardır. Bunları ancak Marksist ve Ateist olanlar inkâr ederler.
Fermani Altun Bey kardeşimizin genel başkanı olduğu Dünya Ehl-i Bey Vakfı iftar yemeği tertiplemiştir. Bu da gösteriyor ki, onlar da oruç tutuyor, ibadet ediyorlar.
Allahsız, dinsiz, kitapsız kişileri Aleviler aralarında çıkarmalıdır. Onların Aleviliği istismar ve istihdam etmelerine imkân ve fırsat bırakmamalıdır.
Sünniler de böyle yapmalıdır. Dinimiz yücedir, ona ancak hizmet edilebilir. Din bezirgânlığı en büyük alçaklık ve namussuzluktur. Bu da ihlâsla, garazsız ivazsız çalışmakla, ücretini Allah’tan beklemekle, dosdoğru olmakla mümkündür.
Bayramdan sonra alevî vakıfları ve teşekkülleri ziyaret etmek, idarecileriyle tanışmak üzere bir program tertipleyeceğim. İlk olarak da Dünya Ehl-i Beyt Vakfı’na gideceğim. Bu ziyaretlerde tartışmalı konulara temas etmeyeceğim, sadece sevgi ve dostluk dairesi içinde tanışıp görüşüp, konuşacağım.
Bu memlekette Sünnilerle Alevileri, Türklerle Kürtleri, dindarlarla laikleri, sağcılarla solcuları birbirlerine düşürerek, birbirleriyle çarpıştırarak şahsî emellerini gerçekleştirmek, saltanatlarını sürdürmek isteyen küçük bir azınlık vardır. Onların oyunlarını bozmalıyız.
İran ve Suudî ArabistanTürkiye’nin işlerine karışmasınlar. Biz Türkiyeliler meselelerimizi kendi aramızda halledebiliriz. Dışarıdan yapılacak müdahaleler hayır değli, şer doğurur.
Alevilere düşmanlık eden bir Sünnî, Sünnilere düşmanlık eden bir Alevî hem İslâm’a, hem ülkeye, hem millete, hem de devlete büyük zarar vermiş olur. Aşırılıklardan kaçmalı; Yunus Emre, Hacı Bektaş Velî, Mevlâna Celalüddin Rumî zihniyet ve meşrebinde olmalıyız.
Benim Alevî kardeşlerime akıl vermeye, nasihat etmeye, tavsiyelerde bulunmaya iktidarım yoktur. Bağışlasınlar, onlara tek şey söyleyeceğim: Hazret-i Ali ve Ehl-i Beyt efendilerimizin yolu neyse o yoldan giderek insan iki cihan mutluluğuna kavuşur.
Şu güzelim ülkede bin türlü rezalet ve felaket içinde sürünüyoruz. Bir yanda açlık ve sefalet, öte yanda korkunç bir israf, eğlence, saçıp savurma ve çılgınlık. Geçenlerde Paris’te yapılan düğün örnek olarak yetişmez mi?
Talan, soygun, haramilik, devlet bütçesini hortumlama, milletin katrilyonlarını cebe indirme, rüşvet salgını, kötü idare, baskı, zulüm, keyfilik…
Sadece Sünnilerle Alevilerin barışıp birleşmeleri yetişmez. Bu memlekette kaç kesim varsa, hepsinin temsilcileri millî bir mutabakat, sosyal bir barış için bir araya gelmelidir.
Bu Ramazan’da İstanbul’daki Ermeni patrikliği bile bir iftar ziyafeti verdi, Müslüman ileri gelenleri dâvet etti. Başka bir iftarda Papalığın İstanbul temsilcisi bir papaz bir jest yaptı, cebinden bir Cevşen (İslâmî dua kitabı) çıkartıp, oradan bir dua okudu. Başında Bismillâhirrâhmânirrâhim demeyi de ihmal etmedi.
Sünnilerle Aleviler bu ülkenin, bu milletin iki büyük unsuru ve rüknüdür. Elbette bir araya gelmeleri, kucaklaşmaları, dostluk bağları kurmaları gerekir. Şimdilik ihtilaflı konular müzakere bile edilmemeli, asla tartışılmamalıdır.
Sünnilerle Alevilerin müşterek değerleri vardır. Allahımız bir, Peygamberimiz bir, Kitabımız bir, dinimiz birdir. Ehl-i Beyti her iki taraf da sever, yolundan gider. Tarihî ve siyasî sebepler dolayısıyla düşmanlık yapılmamalıdır.
Geçenlerde, şiddet olayları esnasında ölen Alevî asıllı bir gencin cenazesi camiye götürülmemiş, Cemevi’ne götürülmüş, Belediye imamının cenaze namazı kıldırmasına da izin verilmemiş. Bu yapılanlar doğru mudur?
Cenab-ı Hak milletimize, ülkemize, devletimize selâmet versin; hepimize akıl, fikir ihsan buyursun. 28 Aralık 2000