PerşembeAlevî cemaatinin ileri gelenlerinden,

Ehl-i Beyt Vakfı Başkanı Fermani Altun

,

Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Zekeriya Beyaz

‘ı ziyaret ederek,

fakültedeki başörtüsü zulmüne, diretmesine, yasağına bir çözüm bulunmasını

istemiş.

Fermani Altun beyi bu hayırlı ve medenî hareketinden dolayı tebrik ediyorum. Alevilik bir İslâm fırkasıdır; Alevilikte de tesettür, başörtüsü vardır. Bizdeki başörtüsü yasağı bir insan hakları ihlâlidir. Sünnî, Alevî bütün Müslümanlar bu konuda birlik olmalı; haklarını, hürriyetlerini, haysiyetlerini beraberce korumaya çalışmalıdır.

Zekeriya Beyaz,

“Bu meseleyi ben çözemem, çözüm Ankara’dadır”

demiş. Evet çözüm Ankara’dadır ama kendisi meseleyi kökünden halledemese bile Fakülte’deki başörtüsü terörünü hafifletemez mi?

Maalesef onun dekanlığı zamanında yangının üzerine benzin dökülürcesine zulüm tırmandırılmış, şiddetlendirilmiştir.

Fermani Altun bey başörtüsü konusunda Ankara’da temaslarda bulunacakmış. İnşaallah hayırlı bir neticeye ulaşır.

Bu başörtüsü yasağının arkasında hangi güç veya güçler vardır?

Devlet mi? Hayır. Devlet, yüzde doksandan çoğu Müslüman olan bir halkın kadın ve kızlarının başörtüsüyle uğraşmaz. Hükümet mi? O da uğraşmaz. Çünkü, hükûmet halkın desteğine muhtaçtır. Başörtüsü inadından dolayı milyonlarca oyu kaybetmek istemez. Meclis mi? Meclis’in çoğunluğu da böyle bir yasağa taraftar olamaz. Adı üstünde

oradaki heyet milletin vekillerinden müteşekkildir.

Başörtüsünü ordu mu istemiyor? Ne münasebet.

Ordu hükmî bir şahsiyettir

(tüzel kişidir),

vazifesi bellidir. Başörtüsü onu ilgilendirmez.

Başörtüsünü Yahudiler ve Siyonistler mi istemiyor?

Onlar da bu işe karışmaz.

Çoğunluğun düşmanlığına hedef olmak istemezler.

Peki bu başörtüsü zulmünün arkasında

hangi güç, hangi irade vardır?

Benim görüşüme göre:

1. Militan ve fanatik

Sabataycı sanhedrini

(gizli meclisi)

bu konuda en önde yer almaktadır. Onlar ülkemizi bir Sabataycı sömürgesi olarak görüyorlar ve eski Atina demokrasisi gibi, çoğunluğunun hiçbir hakka sahip olmadığı, kölelerden müteşekkil bir özel demokrasi istiyorlar.

2. Birtakım

fanatik, militan ve ültra solcular, Marksistler, ateistler

de bu konuda çok ileri gitmektedir. Vaktiyle Sovyetler Birliği’nde bile başörtüsü konusunda bu kadar radikal ve zorlayıcı hareket edilmemişti.

3. Ülkemizde, Susurluk’taki şu meşhur kazadan sonra siyaset edebiyatına yeni bir terim girdi,

“Derin Devlet.”

Başörtüsü konusunda derin devletin de menfi

(olumsuz)

tesiri, baskısı, zorlaması vardır sanıyorum. Bu derin devlet nedir, teşkilâtı nasıldır, onu hangi şahıslar ve kurumlar meydana getirmiştir? Bu soruların cevabını bilen var mıdır?

4.

Ülkemizde dört ayrı çeşit Farmasonluk vardır.

Bir kısım Farmasonlar son derece aşırı, mutaassıp

(bağnaz),

aktivist, militan İslâm düşmanıdır. Dinimize ve Müslümanlara karşı asla tolerans göstermemektedir. Bunların da başörtüsü yasağında çok tuzu, biberi, salçası bulunduğu kanaatindeyim.

5.

Milyonlarca halkı devletten soğutmak, bir din-devlet çatışması, zıtlığı, gerginliği meydana getirmek, Türkiye’yi zayıflatmak isteyen birtakım gizli şer mihrakları

da bu başörtüsü yasağını sinsice desteklemekte ve bundan kendi emelleri hususunda medet ummaktadır.

Başörtüsü düşmanları ve zorlayıcılar,

tesettürün siyasî bir simge olduğunu iddia ediyor.

Bu, tamamen hatâdır, çarpıtmadır. Maalesef birtakım kişiler ve kuruluşlar başörtüsünü kendi siyasî menfaatleri için kullanmak istemişlerdir ama

tesettür, başörtüsü hiçbir zaman siyasî bir simge olmamıştır.

Hem,

istismar edildi diye başörtüsünü yasaklamak

akla, mantığa, demokrasiye, insan haklarına, hukuka uygun olur mu? Elbette olmaz.

Bizim ülkemiz demokrasinin beşiği değildir. Demokrasinin beşiği İngiltere’dir, ABD’dir, öteki medenî Batı ülkeleridir. Onlarda başörtüsü konusunda baskı, zulüm var mı? Sadece Fransa’da liselere başörtüsüyle giden birkaç kıza baskı yapıldı, engel çıkartıldı. Lâkin o ülkede bir hukuk devleti bulunduğu ve mahkemeler bağımsız olduğu için son sözü yargı söyledi.

Bizde öyle değil. Şu anda bir referandum yapılsa, milletin büyük çoğunluğu başörtüsü yasağının kalkmasını isteyecektir, bunda hiç şüphe yoktur. Evet, başörtüsü konusunda niçin referandum yapılmıyor?

Kelle sayısı itibarıyla çok az, fakat ağırlığı ve gücü çok fazla birtakım gizli, esrarlı, otoriter azınlıklar, güçler, mihraklar; devlete, millete ve ülkeye hiç faydası olmayan, aksine bir sürü zarar ve fenalığa sebep olan başörtüsü yasağında son derece kararlılar. Boş yere vakit kaybediyorlar. Arnavutluk diktatörü Enver Hoca 1966’da ülkesinde dini, inancı, ibadeti, camileri, kiliseleri yasak etti de ne oldu? Kendisi öldükten, Ceza Âlemini boyladıktan sonra orada din yine serbest oldu.

Hiç kimsenin zerre kadar şüphe ve tereddütü olmasın;

Türkiye’de de bir gün başörtüsü, tesettür, diğer bazı dinî uygulamalar ve kurumlar üzerindeki yasaklar kalkacaktır. Hiçbir güç, hiçbir irade din ile mücadele edemez; dine karşı açtığı savaşı kazanamaz.

En çarpıcı örnek Sovyetler Birliği’dir.

Din çok büyük bir güçtür. Stalin, Papalık ile alay etmiş,

“Kaç tümen çıkartır?”

diye sormuştu. Sonunda ne oldu? O yenilmez, yıkılmaz sanılan Sovyet Birliği çöktü,

bu çöküşte Papalığın büyük rolü oldu.

Baskıcılar, zorba zihniyet, millete ve milli kimliğe dayanmayan iktidarlar böyle yasaklarla bu devlete, bu ülkeye, bu millete hizmet etmezler, aksine bir sürü hezimete, uğursuzluğa, fitne fesada, üzüntü ve sıkıntıya sebep olurlar.

Ülkemizde dehşetli bir kriz var. Bazıları ise hâlâ başörtüsü ile uğraşıyor.

Gizli, esrarlı, içyüzü bilinmeyen güçler isteseler bu yasak, bu zulüm, bu zorlamalar bir günde kalkar;

iç barış ve uzlaşma konusunda çok faydalı ve hayırlı gelişmeler olur.

İstenilse neler yapılmaz ki… İsterlerse, çok önemli, çok hayatî bir yolsuzluk ve pislik dosyasını bir buçuk sene sümenaltında, çekmecede buzdolabında saklıyabiliyorlar. İsterlerse neler yapmıyorlar ki… Adam koskoca bankanın dibini deldi, içini boşalttı ve hâlâ serbest geziyor.

Başörtülü kadın ve kızlar da bu ülkenin vatandaşlarıdır; onların da temel ve evrensel hakları, hürriyetleri, haysiyetleri vardır.

Onlar sömürge yerlisi, ikinci sınıf vatandaş, zenci, parya değildir.

Ecevit istese tek başına bu yasağı kaldırabilir mi?

Bence kaldırabilir.

Ancak, bu konuda Rahşan hanıma direnebilecek bir güce ve iradeye sahip olması gerekir. 02 Mart 2001