Cumartesi

 

Geçenlerde Çemberlitaş’ın alt tarafındaki bir halıcı dükkanında sohbet edilirken, genç bir tâcir şöyle konuşmuştu: “Saklamaya lüzum yok, ben aleviyim. Alevi olduğum için de Müslümanım. Beni üzen bir husus var: Hem alevi olduklarını iddia eden, hem de İslâm dinine kesinlikle zıt fikir ve görüşlere sahip bulunanlar görüyorum. Bunlara lâf anlatmak çok zor…”

Maalesef son onbeş yıl içinde Aleviliği kullanmak isteyen birtakım ateist, marksist, yabancı ülke ajanı, dinsiz adamlar ve gruplar zihinlerde büyük tahribat meydana getirmişlerdir. İş o derecelere vardırılmıştır ki, marksistin biri “Ali’siz Alevilik” diye kocaman bir kitap yayınlamıştır.

Halkı bölmek, birbiriyle çatışan gruplara ayırmak istiyorlar. Türklerle Kürtleri, Sünnilerle Alevileri, sağcılarla solcuları, dindarlarla laikleri karşı karşıya getirmek için durup dinlenmeden çalışıyorlar. Maalesef bir dereceye kadar da başarılı olmuşlardır.

Sevinç ve memnuniyetle görüyoruz ki, Alevi kardeşlerimiz ve vatandaşlarımızın içinde büyük ve ağırlıklı bir grup bu bölücülüğe ve fitneye karşı çıkmaktadır. En son, yurtiçinden 346, yurtdışından 67 ülkeden gelen 133 temsilcinin katıldığı 4’üncü Evrensel Ehl-i Beyt Kurultayı’nda çok müsbet kararlar alınmış, güzel bir beyanname yayınlanmıştır. Kurultay’da Aleviliğin İslâm’ın bir parçası olduğu, her alevinin Allah’a, Peygamber’e, Hazret-i Ali’ye, Kur’an-ı Kerim’e, Ehl-i Beyt’e inandığı ve bağlı bulunduğu gerçeği haykırılmıştır. Kurultay’ın bu beyanı ateistlerin, marksistlerin, dinsiz makyavelistlerin suratlarına indirilen bir şamar mahiyetindedir.

Sünnî anlayışla Alevî anlayış arasında farklılık, çeşitlilik yok mudur? Elbette vardır, hiçbir gerçekçi vatandaş bunu inkâr etmez. Ancak bu farklılık ve çeşitlilik milleti, ülkeyi bölmek, devleti çökertmek için kullanılmamalıdır. Almanya’da, Hıristiyanlığın iki kolu vardır: Katoliklik ve Protestanlık. Bunların doktrinleri, kiliseleri, din teşkilatları ayrıdır ama bu ikilik Almanya’yı bölmek, halkı kutuplaştırıp birbirine düşman etmek için kullanılmaz. Alman toplum vicdanı böyle bir şeye izin vermez, yeşil ışık yakmaz.

Sünnilerle Alevilerin yapacakları ilk şey din ve mezhep konusunda tartışmamaktır. Sadece çok yüksek seviyede ciddî ilmî araştırmalar, kitaplar yazılabilir. Tartışma ve müzakere ancak yüksek kültürlü ve âlim sünnilerle aleviler arasında olabilir.

Sünnilerin camileri var, alevilerin de cemevleri olsun demek bence yanlıştır ve bölünmeye götürür. Camiler hepimizindir. Şu anda camiye gidip namaz kılan aleviler bile vardır. Şayet fanatik ve irfansız bir sünnî, “camiler ehl-i sünnetindir, alevilerin burada ne işi vardır?” derse, çekinmeden söylüyorum eşeklik etmiş olur. Cami Allah’ın evidir, beytullahtır, her Müslüman oraya girer ve ibadet edebilir.

Komşumuz İran, Türkiye’deki alevilerin İran’da hakim olan Caferî-Oniki İmam Şiî mezhebini ve fıkhını benimsemesi için çalışmaktadır. Bu isteğin siyasî planlara dayandığını sanmaktayım. Neticesinin de iyi olmayacağı görüşündeyim. Pakistan’da Sünnilerle Şiiler maalesef çatışma halindedir.

Alevî kurultayında Diyanet’in özerkleştirilmesi istenmiştir. Bu, haklı ve doğru bir istektir. Lakin din ve devlet münasebetleri bakımından Türkiye laik bir rejime değil, bir “Devlet dini” sistemine sahiptir. Din ile devlet arasında da uyum ve uzlaşma yoktur. Böyle bir sistemden özerkliğe ve gerçek laikliğe nasıl geçilecektir? Bu mümkün müdür?

Bizdeki laikler, ilericiler, çağdaşlar ülkemizin İslâm âlemi içinde tek laik sistemli ülke olduğunu iddia ediyor. Bu iddianın gerçekle ilgisi yoktur. Çünkü Türkiye laik değildir. Devletin yetmiş bin camiinin bulunduğu, yüz binden fazla müftü, imam, vaiz, müezzin ve diğer din görevlisinin devlet bütçesinden maaş aldığı, devletin bütün okullarında resmî ve mecburî din derslerinin bulunduğu, devletin beş yüzden fazla İmam-Hatip okuluna ve on yedi İlahiyat fakültesine sahip bulunduğu bir sisteme laik demek için insanın deli olması gerekir.

İslâm dünyasında tarih boyunca hiçbir zaman laiklik olmamıştır. Çünkü İslâm’da din ve devlet, din ve dünya ayırımı yoktur. Hıristiyanlıkta olduğu gibi “Sezar’ın hakkını Sezar’a, Allah’ın hakkını Allah’a veriniz” prensibi de mevcut değildir.

Bu prensip Alevilik ve Şiilik için de geçerlidir. Nitekim şu anda şiî İran’da teokratik bir sistem hâkim bulunmaktadır.

Türkiye alevileri, İranlıların istediği gibi şiî, caferî, Oniki İmam mezhebine ve fıkhına bağlanırlarsa elbette ki, İran modeline yöneleceklerdir.

Alevilerin temel prensiplerinden biri olan Ehl-i Beyt sevgisi sünni Müslümanlarda da vardır. Ehl-i Beyt’i sevmek Kur’an’la, Sünnetle, ondört asırlık uygulama ve gelenekle sabit bir gerçektir. Hiçbir sünnî Müslüman bunu inkâr etmez. Ehl-i Beyt’i sevmeyen kişi Müslüman olamaz. İmamı Şâfiî hazretlerinin beyan ettiği gibi: “Hazret-i Ali’yi, Ehl-i Beyt’i sevmekse Râfızilik biz de bu mânada elbette râfıziyiz.”

Kurultay’da, şiîlerin inanışına göre, Hazret-i Ali’ye, Peygamberimizce imamet ve velayetin verildiği 18 Zilhicce’nin, Gadir Hum’un resmî bayram ilan edilmesi isteğinin üzerinde düşünülmesi gerekir. Peygamberimizin (Salat ve selam olsun O’na) doğum yıldönümü, resmî bayram değildir de, şiilerin Gadir Hum’u niçin resmî bayram ilan edilsin? Hazret-i Ali’ye (Radiyallahu anh ve kerremallahu vecheh) imamet ve hilafet verildiği iddiası sünnilerce kabul edilmemektedir. Böyle bir resmî bayram, birleştirici olmayacak, aksine ayrılmaya yol açacaktır.

Hazret-i Hüseyin efendimizin şehid edildiği 10 Muharrem’in de resmî gün ilan edilmesi istenmektedir. Sünniler de 10 Muharrem’i bilirler ve Hazret-i Hüseyin için yas tutarlar. Lakin bu günün de resmen tanınmasında sakıncalar vardır.

İslâm dini ittifak, vifak, kardeşlik, uzlaşma, anlaşma, sulh içinde birlikte yaşama dinidir. Bu birlik, çeşitlilik içinde olabilir. Daha önceleri de yazdığım ve televizyonda konuştuğum gibi, bu sütunlardan bazı gerçekleri açıklamak istiyorum:

1. Bazı Sünnilerin, Alevî Müslümanlara karşı soğuk davranmaları, onları üzecek ve kıracak beyanlarda bulunmaları çok yanlıştır. İhtilafların kardeşliği zedelememesi gerekir.

2. İmkanlarımın elverdiği kadar Alevî kardeşlerimle görüşmek, tanışmak isterim. Birbirimizi sevmeye, anlamaya o kadar ihtiyacımız var ki.

3. Şimdiye kadar Alevilere yapılmış olan yanlış, kırıcı, düşmanca hareketler dolayısıyla onlardan özür diliyor ve bağışlamalarını istiyorum.

4. İslâm siyasetin, hizip ve mezhep taassuplarının üzerinde evrensel bir dindir. Sünniler sünniliği, aleviler aleviliği siyasetin, fanatizmlerin üzerinde tutmalıdır.

Alevi kardeşlerime selamlar ve hayır dualar ederek bitiriyorum. Hazret-i Ali efendimiz, Hazret-i Fatıma annemiz ve bütün Ehl-i Beyt büyüklerinin ruhaniyetleri üzerimizde olsun, gönüllerimizi birbirine yaklaştırsın. Kur’an ve Sünnet nurları yolumuzu aydınlatsın. Nefislerimizin, şeytanın ve düşmanlarımızın şerlerinden bizi korusun. 16 Nisan 2000