Geçen hafta İstanbul’da “Çağdaş Türk Alfabeleri Sempozyumu” yapıldı. Bu toplantıya dış Türk dünyasından yirmi sekiz temsilci katıldı. Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü tarafından tertiplenen sempozyum sonunda, Türkiye dışındaki Türklerin de latin alfabesine dönmelerine karar verildi. Ben toplantı ile ilgili haberi gazetelerden okudum ve hemen bir celsesine dinleyici olarak katıldım. Salona girdiğimde Gagavuz (Gökoğuz) delegesi Stephan Kuroğlu konuşuyordu. Malum olduğu üzere Gagavuzlar Hıristiyandır. Bay Stephan’ın Türkçesi biraz zayıftı. Ama, bizdeki birçok politikacı ve açıkoturumcu aydından daha işlek bir dili vardı. Hiç olmazsa, her kelimenin arasında “.ııı.” diye ıkınmıyordu.

Pratik ve âcil sebeplerle dış Türklerin alfabelerini Kiril harflerinden latin harflerine çevirmeleri realist bir gözle mâkul karşılanabilirse de bunun yanında Türklerin bin yıllık yazı vasıtası olan İslâm-Kur’an alfabesinden vaz geçilmesi asla affedilemez. Yapılması gereken en doğru iş şuydu: Şimdi latin alfabesine dönmek, bu arada İslâm-Kur’an alfabesini de birlikte götürmek.

Aslında, bu alfabe sempozyumunu İslâmî kuruluşların tertiplemesi, önceliği ve ilk girişimi onların elde tutması gerekirdi. Hattâ bu işe yıllardan beri hazırlanılmış, komiteler kurulmuş, İlmî araştırmalar yapılmış olmalıydı.

Alfabe ve lisan meselesi biz Müslümanlar için hayatî bir önem taşımaktadır. Uydurukça dil devrimi lisanda sadelik madelik için değil, İslâm kültürünü yıkmak için yapılmıştır.

Dış Türk âlemine, İslâm-Kur’an alfabesi terk edildiği takdirde kültür erozyonu meydana geleceğini, millî şahsiyetimizin kaybolacağını, yabancılaşma olacağını anlatmalıyız. Şimdi onlar, Sovyet boyunduruğundan kurtulmanın mestliği ve sevinci içindedirler. Türkiye’yi de bir büyük kardeş, bir ağabey, bir örnek olarak görmektedirler. Onlara, bizim yakın tarihimizdeki acı tecrübeleri, atılan yanlış adımları, bu yüzden meydana gelen tahribatı anlatmak zorundayız.

Son elli-altmış yılda bizde lisana, tarihe, millî kültüre yapılan suikastlar Stalin Rusya’sında bile yapılmamıştır.

Dış Türk kardeşlerimize zor bir alfabenin kültüre ve maarife engel teşkil etmediğini, aksine faydalı olduğunu (Millî Gazete’de çıkan “Japon Alfabesi” başlıklı yazımda bu mevzuda yeterli izahat vardır), bin yıllık kültür âletimiz olan İslâm alfabesini terk etmenin mümkün olmadığını, alfabe değişikliğinin kişilik değişikliğine ve kültür yozlaşmasına yol açacağını mutlaka anlatmalıyız.

Ben kendi hesabıma sempozyuma katılan delegelere “Türk Alemi ve Alfabe Meselesi”, “Japon Alfabesi” başlıklı yazılarımın fotokopilerini birer kitapla birlikte hediye ettim. Vakit dardı, elimden bu kadar gelebildi. Fakat çok üzüntülüydüm. Bu konuda büyük ihmalimiz olmuştur.

İmdi, Müslüman camianın hatırı sayılır kişilerine, cemaat başkanlarına nâcizane bazı tekliflerim olacaktır.

  • Acilen, an kaybetmeden bir “İslâm Bilgi Merkezi” kurulmalı, burada bilgisayarlar ve modern tasnif metodlarıyla bilgi toplamağa başlanılmalıdır. Bu bilgiler herkese değil ama öğrenmeğe ehil ve layık olanlara (gerekirse ücret mukabili) aktarılmalıdır. Böyle bir müessese ve faaliyet olduğu takdirde, Alfabe Sempozyumu’nu gazetelerden son anda değil, teşebbüse girişildiği anda öğrenmiş ve biz de hizmet vermeğe hazırlanmış oluruz.
  • Ümmetin bütününe ait birtakım mühim ve hayatî kültür meseleleri vardır. Bu alfabe meselesi gibi. Hiçbir cemaat, vakıf, tarik bunları üstlenmezse, sahipsiz Müslüman cenazesi gibi ortada kalırlar ve vebale girmiş oluruz. Bu işler için cemaatler arası bir koordinasyon komitesi kurulmalıdır. (İlle de ben yapacağım, o yapmayacak gibi çocukça kaprisler olgun Müslümanlara yakışmaz).
  • Kadir Mısıroğlu gibi, bu fakir gibi kimseler bu gibi hizmetlerde istihdam edilmelidir. Bizi kendi cemaatleri mensubu olup olmamak açısından değil, ümmetin bir ferdi olmak açısından değerlendirmelidirler. Kaldı ki, bizler ehlisünnet ve Şeriat hudutları içinde olan herkesten yanayız.
  • Şu anda İslâm camiası ilmî araştırma yönünden çok ama çok fakirdir (sıfır dememek için böyle yazıyorum), bunun bir çaresi bulunmalı ve uluslararası standartlarda ve kalitede ilmî araştırmalara başlanmalıdır. (Dikkat: Mıncıklayıcı ve para tırtıklayıcılardan uzak durulması, gerçekten âlim, ehil, lâyık araştırıcılarla işbiliği yapılması önemle rica ve ihtar olunur.)
  • İlk plânda ele alınacak konular: Mimarî, şehircilik, lisan, yakın tarih, kültür değişmeleri, dekorasyon, tezyinî el sanatları, kılık kıyafet ve serpuşla ilgili moda.
  • Latin alfabesi işinin arkasında ABD ve Avrupalı “dostlarımız” vardır. Latin’den sonra laiklik getirilecektir. Onlar İslâm’dan korkarlar; onun yerine lâtinliği, laikliği koymak isterler.

KABAHAT BİZDEDİR

Kendimi bildim bileli Müslümanlar masonlardan, siyonistlerden, Tanzimatçı ehl-i taklidden, Selânik Dönmeleri’nden, komünistlerden, dinsizlerden, densizlerden şikâyet edip dururlar ve başımıza gelenleri onlardan bilirler. Bu edebiyat bugün de devam etmektedir.

Ben artık aynı kanaatte değilim. Başımıza ne geldiyse bizden, yani Müslümanlardan gelmiştir. Bunu izah ve isbat edebilirim.

Bu memlekette Müslümanlar daima çoğunluğu teşkil etmişlerdir. Ama bu, bir kelle kalabalığı, bir kemmiyet çoğunluğudur. Keyfiyet, güç, kadro açısından ağırlığımız fazla değildir.

Allah Kur’an-ı Kerim’de Müslümanlara yardım ve zafer vaad etmiştir. Ama bu yardımın şartları vardır. Biz o şartları yerine getirmezsek elbette yardım ve zafer bize ulaşmaz. Allah -haşa- vaadinden dönmeyeceğine göre başarısızlığımıza sebebiyet veren hatâlar, marazlar, noksanlar bizdendir.

Sen Allah’ın ipine sımsıkı sarılma; bin bir hizip, cemaat ve gruba ayrılıp din kardeşlerinle çekişip dur; müşterek bir başkanın etrafında Birleşme; emr-i maruf ve nehy-i münkeri terk et; emaneti ehline değil de taraftarına, cemaatdaşına ver; ümmet şuurunu terk et, hizip taassubuna saplan; din hizmetlerini terk et, dini istihdam etmeğe çalış; İslâm’ı tahriften koruyan ehlisünnet! bırak, rafızîlerin, Necdîlerin kuyruğuna yapış ve sonra da bizi masonlar mahv etti diye yaygara kopart. Boş tesellidir bu.

Bir topluluk kendisini bozmazsa, Allah onları bozmaz, buyuruluyor. Bizim kurtulmamız kendimizi İslaha bağlıdır. Felaketlerimiz başkalarının kötülüğünden değil, kendi kötülüklerimizdendir.

Ucuz tazallüm edebiyatıyla bir yere varamayız.

Güçlü, karakterli, şahsiyetli, ihlâslı, kültürlü Müslümanlar yetiştirmemiz gerekiyor.

Hesaba çekilmezden önce kendi muhasebemizi yapmalıyız. Her ne şekilde olursa olsun din istismarı, mukaddesat bezirgânlığı önlenmelidir.

Başarı Allah’tandır ama başarılı olmanın bütün şartlarını yerine getirmediğimiz için başarısızlıklarımızdan biz sorumluyuz.

28.11.1991