Allah Kurtarsın!
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 10 Mart 2019
Bundan iki yıl kadar önce ilkokul tahsilli, beş vakit namaz kılan, esnaflık yapan bir Müslüman ile konuşuyordum. Söz arasında, Müslümanların birtakım hatâlar yaptıklarını söyledim. Tenkitlerimin ucu, bu esnaf kardeşimizin mensubu bulunduğu hizbe dokununca isyan etti. “Hayır biz hiç yanlışlık yapmadık. Bütün yanlışlığı, dinsizler ve bizi desteklemeyen öteki cemaatler yapmıştır. Biz yanılmayız…” şeklinde konuştu. Kendisini itidale dâvet ettim, yumuşamadı. İyice sertleşti, hırçınlaştı, iş çığırından çıktı, bana da susmak düştü.
İslâmî kesimdeki birtakım adamlar kültürsüz halkı maalesef fanatikleştirmiş, beyinleri yıkanmış zombiler ve robotlar haline getirmiştir.
Birtakım kimselere mehdi deniliyor. Bu kimselerin böyle rivayetleri şiddetle tekzib etmeleri, “Hayır, biz mehdi değiliz” şeklinde açık ve kesin konuşmaları gerekir. Lakin susuyorlar. Sükût ikrardan gelirmiş. Bunlar ya kendilerinin mehdi olduğuna gerçekten inanan tahtası eksik, dengesiz kimselerdir; yahut da, bunun doğru olmadığını bile bile, mehdiliği âlet ederek peşine takılan halkı sömüren ve soyan din istismarcılarıdır.
Bunca din istismarı, mukaddesat sömürüsü yapılıyor. Müslüman okumuşlar, aydınlar, pabucu büyükler bunlara ses çıkartmıyor. Nemelâzım, bana dokunmayan yılan bin yaşasın, çirkefe taş atamayız gibi bahanelerin arkasına sığınarak vazife ve mükellefiyetlerini yerine getirmekten kaçınıyorlar. Peki, aydınlar, seçkinler, okumuşlar, yüksek tabaka böyle pasif kalırsa, Müslüman tabanın hali ne olacaktır?
Biz Müslümanlar Muhammed aleyhissalatü vesselamın ümmetiyiz. Allah’ın kulu ve Resûlü olan o büyük zat bizim için en güzel bir örnek ve modeldir. O, henüz kendisine peygamberlik gelmeden önce “el-Emîn” lakab ve sıfatını kazanmıştı. Özü sözü doğru bir insandı. Düşmanları bile onun faziletlerini, yüksek ahlâkını kabul ederlerdi. Bu Peygamber bize yalanı, nifakı, mürâiliği, iki yüzlülüğü yasak etmiştir. Ümmetini dünya mallarına, dünya sevgisine, lükse, israfa, aşırı tüketime ve benlik fitnelerine karşı uyarmıştır. Zamanımızdaki birtakım din baronları ise Müslümanları Kitab’a, Sünnet’e, Şeriat’a aykırı yollara sokuyor; kendi benlikleri, dünyevî menfaatleri, riyâsetleri, şan ve şerefleri uğrunda Ümmet-i Muhammed’i aldatıyorlar, uyutuyorlar, afyonluyorlar. Allah kurtarsın!
Sanki bir kıyâmet arafesindeyiz. Vaktiyle, Çingiz ve Hülâgû istilasından ve Haçlı seferlerinden önce de İslâm dünyasında böyle bir anarşi, tezebzüb, tefrika, fitne, fesat, nifak, şikak vardı.
Hak mezhepleri ve tarikatları kasdetmiyorum, onlar rahmanî ve meşru çeşitliliklerdir. Fırkalara, hiziplere, baronluklara dikkatinizi çekmek istiyorum. Bu kadar bölünme hangi tarihte görülmüştür? Bütünün içindeki bir sürü parça istiklâlini ilân etmiş ve kendisini bütünle özdeşleştirmiş. Artık 1924’ten bu yana Müslümanların bir İmam-ı Kebir’i, bir hiyerarşisi yoktur. Realitede ve uygulamada Ümmet diye bir şey kalmamıştır. Kur’an’da, hadiste, şeriatta, fıkıhta Ümmet var ama hayatta yok. Müslümanlar şimdi binlerce hizbe, fırkaya, cemaate, gruba ayrılmışlar, birbirleriyle irtibatı kesmişler ve içteki dıştaki şer güçlerinin idare ettiği, sömürdüğü, yanlış yollara soktuğu sürüler haline dönüşmüşlerdir.
İslâm dünyasında bir sürü din baronu zuhur etmiştir. Bu türedilerin kimi mehdi, kimi gavs, kimi kutup, kimi bulunmaz Hint kumaşı, kimi büyük mücâhid, kimi eşsiz önderdi. Batı dünyasındaki sektlere benzeyen bu baronlukların bazıları, Amerika’daki Doktor Moon teşkilâtıyla boy ölçüşecek derecede zengin olmuştur.
Batılı veya Sovyet emperyalistlerin boyunduruklarından kurtulan nice İslâm ülkesi, kendi içlerinden çıkan egemen azınlıkların, din düşmanlarının tahakkümü altında inlemektedir. Klasik veya neo-kolonyalizmden, auto-kolonyalizme geçilmiştir.
Reformcular, modernistler, İslâm’ı ilahî bir din olmaktan çıkartıp beşerî bir ideoloji haline getirmek isteyenler, şeriatsız ve fıkıhsız bir İslâm türetmek için çalışanlar ortalıkta cirit atmaktadır. Şeriat uleması ve tarikat meşâyihi kalmadığı, yahut da mevcutların sayısı ve tesiri az olduğu için din konusunda câhillik almış yürümüş, ehil olmayan kimseler Kitab ve Sünnet’ten kendi heva ve nefslerine göre hükümler çıkartmaya başlamıştır. Bazı zındıklar ise, Kur’an Müslümanlığı adı altında yeni bir din çıkartmak istiyor, “Peygamber bir postacı idi, öldükten sonra işi bitmiştir” şeklinde hezeyanlarda bulunuyor.
İbn Teymiyye’ciler, Muhammed ibn Abdülvehhab’ın açtığı çığırdan gidenler, mason ve şiî Cemaleddin Afganî’ciler, yine mason ve reformist Abduh’çular, onun tilmizi Reşid Rıza’yı imam bilenler; kitabında “Allah iki yüzlü bir Janus’tur” diyerek Cenâb-ı Hakk’ı bir Roma putuna benzeten zındık Şeriatî’nin peşinden gidenler; Âmentü’nün ilkelerinden biri olan kaderi inkâr eden Pakistanlı Mevdudî’nin izini takip edenler, Mısırlı aktivistleri önder bilenler, İslâm’ın bir boyutu olan tasavvufu inkâr edenler… Ve daha bir sürü hizip ve fırka tozu tumana katmakta, zihinleri bulandırmakta, İslâm’a gölge düşürmekte, kurtuluş yolunu tıkamaktadır.
Her devirde olanın birkaç katı sahtekâr, soytarı, arivist, üçkâğıtçı, talancı, soyguncu, hortumlayıcı yiyici, rantçı, karaktersiz, alçak adam İslâmcı kılığında dinî kesime girmiş, mal ve cah uğrunda yapmadıkları habaseti ve namussuzluğu bırakmamıştır.
“Onların dinleri paralarıdır, kıbleleri de karılarıdır” diye haber verilen bir takım münafıklar kendilerini dinibütün, sofu, koyu Müslüman olarak tanıtmışlar, etraflarına bir takım ahmakları toplamışlardır.
Büyük Müslüman kütleler karanlık gecede yağmura ve fırtınaya tutulmuş, kurtların hücumuna uğramış, çobansız kalmış koyun sürüleri gibi ne yapacağını şaşırmış vaziyettedir. Bir takım din istismarcıları onları kaz gibi yolmakta, inek gibi sağmaktadır. Fakirin fukaranın hakkı olan zekâtlara bile göz dikmişlerdir. Müslümanlardan her yıl bir sürü kurban parası usûlsüz olarak toplanmaktadır.
İslâmî sistemi hayata uygulamak iddiasıyla ortaya çıkan adamları, Ezan-ı Muhammedî okunduğu zaman camide, cemaat içinde göremezsiniz. İctihadın, fetvanın bini bir parayadır. Kimisi Şeriatsız bir İslâm, kimisi laik bir Müslümanlık kurmak için çırpınmaktadır.
Bu hayhuy, bu hengâme içinde bir takım sahtekârlar Karun kadar servet elde etmiş, halkın alkış ve iltifatına nâil olmuş, büyük ve kâzib şöhretler kazanmıştır. Müslümanlar arasında söz ayağa düşmüş, elinde bir Kur’an meâli, bir de hadis külliyatı olan câhiller din hakkında ulu orta konuşmaya, ahkâm kesmeye başlamıştır.
Yazımın başında bir Kıyâmet’in arefesindeyiz demiştim. Evet, bugünkü gidişat iyi değildir. Din işleri çığırından çıkmış, Müslümanlar şaşkınlık içinde kalmıştır. Cehâlet, gaflet, hıyanet, tefrika, fitne, fesat, nifak, şikak, çekişme her yeri sarmıştır. Ümmet-i Muhammed ya kendisini ıslah eder; Allah’ın, Resûlü’nün, ulemanın, meşâyihin gösterdiği hak yoldan gider, yahut maazallah büyük bir sille yer. 30 Kasım 1998 Pazartes