Allah’ın Yardımı
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 05 Şubat 2019
Çarşamba
Zilletten kurtulup izzet bulmayı, esaretten kurtulup hür olmayı, ezilip zulme uğramaktan yakamızı sıyırıp güvende olmayı; şu güzel vatanımızda korkusuzca, huzurlu bir şekilde, mesud ve haysiyetli bir hayat sürmeyi istiyorsak bazı şeyleri mutlaka yapmamız, birtakım vesilelere yapışmamız, muayyen şartları yerine getirmemiz gerekir. Bunlar olmadan izzet, hürriyet, haysiyet, huzur, saadet, dünya rahatlığı olmaz. Aklımın erdiği, dilimin döndüğü kadar bunları anlatmaya çalışacağım:
(1) Kudsî bir hadîste Resul-i Kibriya efendimizin dilinden Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Kulum bana bir adım yaklaşırsa Ben ona on adım yaklaşırım…” Bu hadîs bize çok önemli bir gerçeği öğretiyor. Allah’ın bize yardım etmesini istiyorsak biz öncelikle kendimize yardım etmeliyiz. Biz kendimize, kendi irademizle bir yardım yaparsak, Allah’ın on yardımını kazanabiliriz. Kul yan gelip yatacak, bin türlü günah ve kötülüğe batacak gayret sarfetmeyecek ve kurtulacak… Böyle ucuz kurtuluş hayallerini bırakalım. Hadîste geçen “Kulun Allah’a bir adım yaklaşması” nedir? Kul Allah’a ibadetle, ilimle, hayır hasenatla, nefsiyle ve küffarla cihad etmekle, ahlâkî faziletlerle, tevbe ve istiğfar ile, ölmeden önce ölmeye çalışmakla; iyi insan, iyi vatandaş, iyi Müslüman olmak için uğraşmakla yaklaşır.
(2) Beş vakit namaz kılarak, hür ve mukim erkekler camilerde cemaate devam ederek Allah’a yaklaşsınlar. Hür ve mukim oldukları halde cemaati terk edenler, cemaat hususunda tevâvün gösterenler, kendi istek, arzu ve iradeleriyle hürriyeti bırakıp köleliği seçmiş olurlar. Müslümanların bugünkü zillet ve esaretinin sebeplerinden biri de salavat-ı hamsenin (Beş vakit namazın) ve cemaatin terk edilmiş olmasından ileri gelmektedir. “Namazı terk edip şehvetlerine uyan” Müslüman bir toplum iflah olmaz. Böyle bir toplumu kimse kurtaramaz. Birtakım zevzeklikleri, boş şeyleri, dedikoduları, ucuz kurtuluş edebiyatını bırakalım ve namazla, cemaatle kurtulmaya çalışalım. Namazın, cemaatin sırları pozitivist, karteziyen, materyalist felsefe ve mantıkla anlaşılmaz. Namaz ve cemaat Müslümanlar için çok büyük bir güçtür. Bir camide, duası makbul olan (kabul edilen) bir kişi olur, onun bereketi ile diğer cemaatin de duaları kabul edilir, hepsinin üzerine ilahî rahmet iner. Resulullah efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) “Cemaat rahmettir, tefrika azaptır” buyurmuşlardır. Cemaatten kasıt sadece namaz ve cami cemaati değildir elbette. Müslümanlar her hususta yekpare, sarsılmaz, metîn bir cemaat olmak zorundadır.
(3) Allah’a hayır hasenat, iyilik yaparak yaklaşmak gerekir. Bütün iyilikler ihlasla yapılmalıdır. İhlasa aykırı ibadetler ve iyilikler kabul olunmaz. İnsanlar görsün, “Ne dindar adam, namaz kılıyor…” desinler diye kılınan namaz namaz olmaz. “Ne hayırsever adam, ne çok iyilik yapıyor…” denilsin diye yapılan iyilikler Allah için yapılmış sayılmaz. Ameller niyetlere göredir. Bir işten maksat ne ise hüküm ona göredir. Allah ve Resulü için hicret eden ile bir karıyı nikahlamak için hicret edenin hicreti elbette bir değildir. Riyayı bırakalım ve halisen livechillah Allah için iyilik yapalım, hayır ve hasenat işleyelim.
(4) İlme, irfana, kültüre, hikmete sarılalım. Bunlar insanın derecesini yükseltir, ona fazilet kazandırır. Faydalı, değerli, kaliteli kitaplar okuyalım. Maddî imkanımız varsa, birkaç arkadaş birleşip ehliyetli hocalardan ders alalım. Ehliyetsiz adamlara sakın ola ki müracaat etmeyelim. “Kör köre yol gösterirse ikisi de çukura yuvarlanır” buyurulmuştur. Akaidimizi, ilmihalimizi, İslâm ahlâkının esaslarını, kurtarıcı huylarla helak edici huyları, dinimizin hikmetli hükümlerini, gerçek tasavvufu öğrenelim. Gücümüz varsa, maddî imkana sahip isek evlerimizi bürolarımızı İslâm sanatına, İslâm dekorasyonuna göre döşeyelim. Lükse ve israfa kaçmadan süsleyelim.
(5) Lüksten, israftan, aşırı tüketimden, gösterişten, caka satmaktan dünya nimetleriyle övünmekten, gurur ve kibirden uzaklaşmak; mütevazı olmak suretiyle Allah’a manen yaklaşmaya uğraşalım. Yüz, yüz elli bin dolarlık lüks bir cip almak fazilet değildir ama, imkanı olduğu, serveti müsait bulunduğu halde ortahalli, ucuz, mütevazı bir araba ile gezmek bir fazilettir. Bunu anlayalım, bunu hayatımıza uygulayalım, beyinsizlerin dedikodularından, lainlerin levminden korkmayalım. Zengin ve faziletli bir dindar, tevazuu dolayısıyla ve ihtiyacını karşıladığı için mütevazı bir Lada otomobile binse, bir sürü zevzek, geveze, çenesi düşük adam dedikoduya başlar ve şöyle laflar ederler: “Adama bak adama, bunca serveti var kalkmış bir Lada almış… Ulan sen adam mısın be…” Faziletli Müslüman bu gibi beyinsizlere kulak asmaz. Lüks bir otomobil insana hiçbir fazilet kazandırmaz. Lüks otomobile binen bir uyuşturucu taciri veya karı satıcısı bir talancı, hortumcu o otomobil dolayısı ile fazilet kazanmayacağı gibi; ucuz, mütevazi bir otomobile binen faziletli ve manevi derecesi yüksek bir kişi de bu araba dolayısıyla hiçbir şey kaybetmez. Aksini düşünenler beyinsizdir. Onların böcek kadar beyni olsaydı otomobilin insana fazilet kazandırmayacağını anlar ve idrak ederlerdi.
(6) Din sömürüsünden, mukaddesat bezirganlığından ateşten kaçar gibi kaçmalıyız. Yüzde on vererek ihale almak, rüşvet alıp vermek, ihalelere fesat karıştırmak; memuriyetleri, makam ve mevkileri, vazife ve işleri ehil olanlara değil de yakınlara, akrabalara, arkadaşlara, partizanlara, hemşehrilere peşkeş çekmek, emanet paraları zimmetine geçirmek gibi kötülükler kişiyi ve toplumu gazab-ı ilahîye maruz bırakır. Kendimiz din sömürüsü yapmayacağımız gibi, yapanları da asla desteklememeliyiz. Yüce ve mukaddes İslâm dinini sömürüye, şahsî menfaat ve ikbale alet edenler alçaktır, uğursuzdur, mel’undur. Bu uğursuzlar İslâmî hareketi kirletmişler, İslâm davasını ve Müslümanları satmışlardır. Onları destekleyenler ahmaktır, beyinsizdir, sefihtir.
(7) Sadece Müslüman olmakla iş bitmez. İyi Müslüman olmak gerekir. İyi Müslüman aynı zamanda iyi insan ve iyi vatandaş demektir. Pazar günü kırlarda, ormanlarda piknik yapan ve dönerken etrafı çer çöp, pislik, dağınıklık içinde bırakan Müslüman iyi bir Müslüman değildir. Bu vatan bizim büyük evimizdir, çöplüğümüz değildir. Komşularını rahatsız eden Müslüman iyi Müslüman değildir. Trafik kurallarına uymayan Müslüman iyi Müslüman değildir. İftar yemeği, düğün ziyafeti gibi haller dışında doyduktan sonra yiyen, sığır gibi yiyen Müslüman iyi Müslüman değildir, kalp kırmayı adet haline getiren iyi Müslüman değildir, komşusu ve vatandaşları aç yatarken kendisi tok yatan da iyi Müslüman değildir. Hayvanlara acımayan iyi Müslüman değildir. Kalpsiz, merhametsiz, mürüvvetsiz kişi iyi Müslüman olamaz.
(8) Para bir amaç ve değer değil, sadece bir vasıtadır. Akıllı Müslüman, kendisini azdıracak, felaketine sebebiyet verecek paraya ve zenginliğe talip olmaz. En mutlu ve hikmetli insan ihtiyacına yetecek kadar paraya ve imkâna sahip olandır. Para kazanmak, zengin olmak için her haltı yiyen kuduzlar ne iyi Müslüman, ne iyi insan, ne de iyi vatandaş olabilir. Onların gözünü toprak doyurur. Kendileri mezara girer, geride kalan varisler malları paylaşmak için hırlaşmaya başlar.
Evet, Allah’a manen yaklaşmak için ne kadar yol, vasıta, çare varsa onlara girelim, yapışalım ve böylece dünyada ve ahirette kurtulmaya çalışalım. Böyle yapmazsak, bugün olduğu gibi zillet ve rezalet içinde sürünür, kendi vatanımızda sömürge yerlisi muamelesine maruz kalırız.
Geçmiş kandilinizi tebrik ediyorum. 25 Eylül 2003