Allahü Teâlâ’yı puta benzeten Ali Şeriati
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 19 Aralık 2018
Konu: İranlı sosyolog, İslamcı, sözde mücahit, bazılarının öve öve bitiremedikleri, göklere çıkarttıkları Dr. Ali Şeriati’nin bir kitabındaki çok vahim bir yanlış hakkındadır.
Kitabın ismi,
(İslâm Nedir-III) Ankara 1988. Kitabın Farsça orijinalinin adı
Yukarıda adı verilen kitabın
aynen aşağıya alıyorum:
“Allah gerçek bir “Janus” (78). İki çehreli Allah! Yahova çehresi, Teus çehresi, iki seçkin ve çelişik sıfatı! “Kahhar” ve “Rahman”. Yahova gibi “müntegem” (intikamcı), “müstebit”, cebbar, mütekebbir ve “şedidül-ikab”, “kibriya arşı”na yaslanmış, melekût örtüleriyle örtülü, yeri, “ötede ve her şeyin üzerinde”, alttaysa mutlak saltanatı söz konusudur. Aynı halde Teus gibi “Rahman”, “Rahim”, “Rauf”, “Gafur” (79)dur. Yeryüzüne inerek insanla, topraktan olan “Halifesi, akrabası”yla dostluk bağı kuruyor. Onu “kendi yüzüne benzer” bir yüzle gösteriyor. Onu kendine benzer yaratacağı müjdesiyle müjdeliyor. Öylesine insanla samimi ve dost oluyor ki ona “şah damarından daha yakın olduğunu açıklıyor… Not: (78) Janus, Yunanın iki çehreli tanrısıdır. Geçmiş ve geleceği bilen.”
Ali Şeriati “Allah gerçek bir Janus…” diyor. Yani kemal sıfatlarla sıfatlı, noksan sıfatlardan münezzeh olan Allahü Teala’yı iki çehresi olan bir Roma putuna benzetiyor. Öyle bir benzetiş ki,
Ehl-i Sünnete göre,
Yani
Allahü Teala’nın benzeri, eşi, ortağı, naziri, oğlu, kızı yoktur.
‘nin yukarıya aldığım paragrafındaki,
Ehl-i Sünnetten olsun, Şia’dan olsun, başka bir mezhepten olsun… Allahü Teala’yı bir puta benzetmek, bir Müslümanın yapacağı iş değildir.
Ali Şeriati’nin
kitabı yayınlandığı vakit, İran’daki ve Irak’taki Şii ulemadan nicesi onun bu gibi bozuk fikirlerine karşı çıkmıştı.
Türkiye’deki bazı İslamcılar Ali Şeriati’yi neredeyse kutsal bir mücahit, örnek alınacak ve idealize edilecek büyük bir model haline getirmişlerdir.
Adam Allahü Teala’yı bir puta benzetiyor, benzetirken de “
ve birtakım Müslüman kardeşlerimiz, onu büyük ve örnek bir Müslüman, bir mücahit, bir aydınlatıcı, peşinden gidilecek bir fikir önderi olarak görüyor ve gösteriyor.
Ali Şeriati’nin Türkçeye tercüme edilen kitaplarında (abartmıyorum)
bulunmaktadır. [Üstelik –REB]
[Halbuki onları hiç çıkarmamış olsalar, herkes bu herifin ne mal olduğunu çok daha iyi anlardı. Acaba, müslümanlar durumu anlamasınlar diye bilerek mi çıkarıyorlar… –REB]
Ortada
vardır.
1. Ehl-i Sünnet, İslamcı literatürdeki bu gibi fahiş, küfre götürücü yanlışları görmüyor. Bunları red, cerh ve tekzip etmiyor.
2. Bir kısım Şia ise, Allahü Teala Hazretlerini bir puta benzeten bu eserleri İslamî yayın diye sergiliyor.
Ortada iki şık var:
1. Ya Diyanet sattığı kitapları kontrol etmiyor,
2. Yahut
ve kitaplarını satmakta bir sakınca görmüyor.
konusunda son derece müsamahakâr olan Diyanet,
“Allah gerçek bir Janus…” ibaresi acaba kitabın Farsça orijinalinde yok da, Türkçe tercümesinde mi sokuşturuldu, sorusuna şu cevabı veririm:
Bendenizde kitabın Farsça orijinalinin o sayfası var, “Allah yek Canus-i hakiki est! Hüdai ba du çehre…” (s: 82)…” diyor. Tercümeye lüzum yok. Hakiki kelimesini biz de kullanıyoruz.
Ali Şeriati’nin hayranları, bu gibi tenkitleri insaf ve adaletle karşılamıyor, yöneltenlere hakaret ediyorlar. “O bir mücahittir… O bir şehittir…” diyorlar. Yahu mücahit ve şehit olmak, İslâm’ın sahih Tevhid akidesine aykırı küfür sözleri söylemeye hak kazandırır mı?..
Ali Şeriati’nin
kitabının Türkçe tercümesinin 1988 tarihli baskısının
“Allah gerçek bir Janus…” sözü hakkında Türkiye Müslümanlarını aydınlatmalıdır.
Söylerse ona ne lazım gelir?
Hiçbir şeye benzemeyen
İmkânım olsa, Caferî ulemasına da bu konuda
(saygıda kusur etmeksizin)
sorular yöneltmek isterim.
Sanırım ki, onlar da kesinlikle caiz olmadığını beyan edeceklerdir.
Diyanet İşleri Başkanlığı, acaba tenezzül buyurup soruma cevap lütfedecek midir? Ederlerse bu sütunlarda yayınlayarak halkımıza duyuracağım.
kitabının bir özelliği de şu:
Resulullah Efendimizin ismi
yine bir kere bile salât u selam getirilmemiştir.
Resulullah Efendimize salât ve selam getirmek farzdır. Zamanımızda
(Teşekkür: Ali Şeriati’nin İslam Şinasi adlı kitabının, içinde yukarıda bahis konusu edilen vahim ve fahiş yanlış bulunan sayfasının fotokopisini lütf edip gönderen Dr.
Rashaad bey dostumuza teşekkür ediyorum…)
Bizim yüzde yüz yerli ve milli otomobil sanayiimiz yok. Biz uçak üretemiyoruz. Bizim bilgisayar, fotoğraf makinesi sanayimiz yok. Biz sanayi ve üretim konusunda Japonya, Güney Kore, Tayvan gibi önde değiliz… Amaaaa…
Bizde de ne keşifler ve ne icatlar var… Hele bir sayayım:
Karadenizli açıkgöz bir vatandaş hurdacılardan parça marça toplayarak üç tekerlekli, saatte 35 kilometre hız yapan harika bir otomobil yapmış…
Gizli dehalarımızdan biri şebboy kokulu kırmızı renkli bir mum yapmış, dumanı soru işareti şeklinde yanıyormuş. Sevgilim beni seviyor mu, yoksa seviyor gibi görünerek sevmiyor mu? Aman ne harika…
İki cingöz Türkiyeli yanık tulumba tatlısı ve patlıcan kızartması yağı ile dizel motoru çalıştırmış. Yakıt tarihine geçecek bir buluş…
Daha bitmedi, korku filmlerindeki sahneler daha canlı ve daha gerçek görünsün diye, rol icabı korkacak herifin veya karının cebine küçük, fakat çok güçlü bir akü konuyormuş. Korku ve panik anında akü adamın vücuduna cereyan veriyormuş, gözleri açılıyor, saçları diken diken oluyor ve aaaahhhh diye canhıraş bir şekilde bağırıyormuş… Aman ne buluş ne buluş…
Bizim buluşlarımız biter mi hiç?… Biri de şu: Adamlar sucuk makinesinin bir tarafından domuz ve tavuk döküntüleri, soya hamuru koyuyorlar, öteki tarafından, üzerinde “Halis dana etidir” yazılı sucuklar çıkıyormuş. Heh heh heh…
Bambaşka bir buluşumuz: Kırk kocadan arta kalmış karıya kızlık zarı dikişi ameliyatı yapılıyor ve kız oğlan kız el değmemiş bakire oluyormuş…
Peynirsel ve sütsel bir buluş ve icat: Sütün içinden tereyağı ve kreması alınıyor, onun yerine ithal malı çok ucuz palm yağı konuluyor ve bundan halis peynir yapılıyormuş…
Ama bütün icat ve keşiflerimizin en harikası bundan birkaç sene önce gündeme getirilen devr-i daim makinasıdır. Yakıt yok, elektrik yok, enerji yok, makineyi çalıştırıyorsun ve kendi kendine tıkır tıkır keyifli keyifli çalışıyormuş. Termodinamik kanunlarını alt üst ederek… Bunu icat edenler şu sıralarda ortada görünmüyorlar ama keşif keşiftir, icat icat. İlim, fen ve sanayi tarihimize altın sayfalar yazdılar, var olsunlar!.. 14 Şubat 2011