Alternatif Gazete
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 03 Ocak 2019
Pazartesi
Medyamızın kendine mahsus standart bir gündem şablonu var.
Çok önemli oldukları halde birtakım hayatî konular bu gündemin içinde yoktur. Keşke bir
yayınlansa da gündem madalyonunun arka yüzündeki konuları, haberleri, yorumları topluma duyursa. Madalyonun arka tarafında neler var? Sayayım:
Her ülkenin, her toplumun lisanı bulunur, bizim de Türkçemiz var. Var ama dil konusunda dehşetli problemlerimiz bulunuyor. 1928’den önce yazılmış, basılmış Türkçe kitapları, belgeleri, arşiv vesikalarını, kitabeleri okuyamıyoruz… Okumasını öğrensek bile ne mânâya geldiklerini anlamakta çok zorlanıyoruz. Edebî ve yazılı lisanımız çok zorlanmış, yozlaşmış, medenî bir toplumun ihtiyaçlarına cevap veremeyecek hale düşmüştür… Tartışma kabul etmez kesin bir gerçektir ki,
Aydınların, okuryazarların, düşünürlerin bu konu üzerinde durmaları gerekir. Çareler ve çözümler aranması gerekir.
Medyamız gelecek yaz kuraklık olacak, su sıkıntısı çekilecek diye yoğun bir şekilde yayın yapıyor ama toplumdaki bozukluk ve çözülme aynı yoğunlukta işlenmiyor.
Bu konu da devamlı gündemimizde olmalıdır. Türkiye’nin her yeri Güney Kore otomobilleriyle dolu. Güney Kore cep telefonları, Güney Kore elektronik tüketim malları… Acaba Türkiye, Güney Kore’ye otomobil ihraç edebiliyor mu, cep telefonu ihraç edebiliyor mu, bilgisayar ve çamaşır makinesi ihraç edebiliyor mu? Edemiyor. Niçin edemiyor?.. Şu mesele de var: Güney Kore’de Cumhurbaşkanı, Başbakan, bakanlar, generaller, yüksek bürokratlar, zenginler, holding sahipleri, Güney Kore otomobillerine biniyorlar da, bizimkiler niçin Türk otomobillerine binmiyor yahut binemiyor? Türk medyası bu konunun üzerinde duruyor mu?
Fransızca ve İngilizce internet sitelerini takip ediyorum. Bunlar
haberler ve yorumlar yayınlıyor. İki tanesini tanıtayım: http://www.alterinfo.net ve http://www.contreinfo.info
Bunlardan başka alternatif sitelere de ulaşabilirsiniz.
Ülkenin, dünyanın nereye gittiğini anlayabilmek için sadece konvansiyonel, resmî, belli bir açıdan yapılan, belli bir gözlükle bakılan haberler, yorumlar, istihbarat yeterli olmaz. Alternatif kaynaklara da müracaat etmek, alışılmamış düşüncelere, görüşlere, açıklamalara ulaşmak gerekir.
Bizdeki büyük medya dünyaya, Türkiye’ye, meselelerimize renkli gözlüklerle bakar.
Mesela onlara göre Türkiye, İslâm dünyasının en ileri, en kalkınmış, en demokrat, en başarılı ülkesidir. Bunu da belli bir ideolojiye ve sekülarizme borçludur. Bu zihniyetteki insanlara şu soruları sorduğunuz vakit rahatsız olurlar, hatta ters ve sert tepkiler gösterirler.
– İngiltere’de din-devlet birliği var, orada devlet başkanı (kral veya kraliçe) aynı zamanda millî Anglikan kilisesinin de başıdır. Büyük Britanya’da 1944’den bu yana kolej ve liselerde her sabah derse başlamadan önce okulun şapelinde (kilisesinde) ayin yapılır, buna katılmak mecburidir… Orada tam bir din hürriyeti vardır ve Müslüman kadın ve kızlar isterlerse sokakta peçe ile gezebilirler. Oradaki bütün okul ve üniversitelerde kendileri ve aileleri istediği takdirde Müslüman kızlar başörtülü olarak tahsil görebilirler ve kendilerine kimse karışmaz… Bunlar İngiltere’nin çok ileri, çok demokrat, çok kalkınmış, çok zengin olmasına engel olmuyor… Nasıl oluyor bu iş?
Resmi ideoloji taraftarı gazetelerin hiç dile getirmedikleri bazı aykırı fikir, görüş ve tenkitleri yayınlamak, alternatif medya olmak için yeterli değildir. Alternatif gazete, dergi ve televizyonlar konvansiyonel olanlardan radikal şekilde farklı olmalıdır. Konvansiyonel medyayı taklid ederek bir yere varılmaz.
Alternatif bir gazete arada bir manşetine
İnşallah bir gün böyle bir medyaya da sahip oluruz.
Şu D.D.T’yi icat eden adam keşke icat etmemiş olaydı… Medeniyet dünyası başlangıçta buluşundan dolayı onu ayakta alkışladı, sanırım Nobel ödülü de aldı. Sonra aradan yıllar geçti ve bu haşere öldürücü kimyevî maddenin bütün dünyayı, bütün insanlığı, bütün canlılar âlemini zehirlediği anlaşıldı. Bizde hâlâ kullanılıyor mu, kullanılıyorsa şaşmam ama dünyanın nice medenî ülkesinde D.D.T. yasaklanmıştır.
Şimdi soruyorum: Şu D.D.T.’yi bulan adam bu buluşundan dolayı Cennet’e girecek mi?
Cennetin kendi tekellerinde olduğunu sanan birtakım ateistler, agnostikler, şucular bucular
.” diyeceklerdir.
Edison niçin girecekmiş? Ampulü, fonografı icat ettiği için…
Dinamiti icat eden İsveçli bay Nobel de girecek…
Atom bombasını yapanlar girecek mi, girmeyecek mi?.. Hiç girmez olurlar mı? Onlar öncüdür. 1945’te Amerika Japonya’ya (Hiroşima ve Nagazaki) iki küçük bomba attı, birkaç saniye içinde birkaç yüz bin insan toz oldu, buhar oldu, yok oldu. Fennin, bilimin, tekniğin ne harika meyvesidir bunlar.
Ateistler ve agnostikler cennete Edisonları, D.D.T.’yi icat edenleri, atom bombasını yapanları doldururken, birtakım reformcu ve yenilikçi ilahiyatçılar da boş durmuyor.
Ne İlahiyatçısıdır bunlar? Protestan ilahiyatçısı mı?.. Hayır, İslâm ilahiyatçısıdır. Peki ne diyorlar?
– Allah üçtür, İsa tanrıdır ve Hz. Muhammed yalancıdır diyenleri Cennete koyuyorlar.
– Hz. İsa’yı ve Hz.Muhammed’i inkâr edip yalanlayanları da içeriye alıyorlar.
– Kur’ân’ın Allah kelâmı olduğunu, İslâm’ın hak din olduğunu inkâr edenler de Cennet’e giriyor.
Cennet adamların tekelinde… İstediğini alır istediğini almaz…
Gece karanlık, eve geliyorsun, düğmeye basıyorsun, çattt… elektrik ışığı ortalığı gün gibi aydınlatıyor. Hiç bunu icat eden cennete girmez mi?
19’uncu asırda Afrika içlerine giren Batılı bir gezgin bir zenci köyünde cebinden bir kibrit kutusu çıkartıyor, bir çöp alıyor, sürtüyor ve alev çıkıyor. Zencilerin ağızları bir karış açık gözleri fal taşı gibi olmuş, korku ve hayretten birbirlerine sımsıkı tutunmuşlar aval aval bakınıyorlar. Herif küçük bir çöpü sürttü ve ateş çıktı… Cennete sokmak bir tarafa Avrupalı herifi tanrı sanıyorlar…
Bizim Edisoncular da öyle…. Düğmeye basıyorsun, bir anda elektrik nurları her yeri aydınlatıyor… Bu adamı cennete sokmayıp da ne yapacaklar? 13 Mart 2007