Altı Büyük Günah
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 05 Mart 2019
Perşembe
İstanbul’un, zelzelede fazla hasar gören, birçok büyük binanın yıkıldığı, can kaybı olduğu bir bölgesinde son zamanlarda birtakım ahlâksız ve uygunsuz işler olmaktaymış. Travestiler ve fahişeler bu bölgede icra-yı sanat eylemekte, yol kenarlarında otomobilli müşteriler bulup buradaki evlere götürüp bin türlü rezalet yapmaktaymış. Bu bölgenin namuslu, temiz halkını tenzih eylerim. Acaba onlar, mahallelerindeki bu kötülüğü önlemek için gerekeni yapmışlar mıdır? Yoksa, “Bize ne?..” mi demişlerdir? Ellerinden geldiği kadar emr-i mâruf ve nehy-i münker yapmış olsalardı bu fenalıkları önleyebilirler miydi?
Bazı ateist ve çağdaşların sinirlerini bozmamak için, zelzele ile oradaki ahlâksızlık arasında bir bağ kurmayacağım. Âfet oraya umumî gelmiş, kurunun yanında yaş da yanmış, birçok bina yıkılmış, canlar gitmiştir.
Zamanımızda Türkiye’de, İslâm dininin hoş görmediği birçok büyük kötülükler, günahlar, isyanlar görülmektedir.
Bunlardan birincisi paranın put haline, tek değer haline getirilmiş olmasıdır. Para bazılarının katında din iman olmuştur. Para kazanmak, zengin olmak, daha zengin olmak için dinin, ahlâkın, hukukun bütün sınırları çiğnenmiş, nice haltlar yenilir hale gelmiştir. Helal haram ölçüleri unutulmuştur. Kur’an “Ribacılar Allah’a ve Resûlüne karşı savaş ilân etmişlerdir” diyor. Zamanımızda riba, kendisini sofu zanneden birtakım Müslümanlar tarafından bile para kazanma yolu olarak kullanılmaktadır. Riba ile elde edilen servetlerin felaket ve cehennem ateşi olduğunu bu adamlar bilmiyorlar mı?
İkincisi, toplumun seks konusunda çok azmış olmasıdır. Bu konuda dinin, ahlâkın, bilgeliğin, hukukun koymuş olduğu sınırlar çiğnenmiş, akla hayale gelmeyen ahlâksızlıklar ve rezillikler utanılmadan icra edilir olmuştur. Haram seks zevklerinin tatmini için yekûn itibarıyla muazzam paralar harcanmaktadır.
Üçüncüsü, materyalist ve hedonist bir hayat felsefesi yaygınlaşmış olup insanlar daha fazla yemek, daha fazla zevk ve haz almak, daha fazla lüks ve konfor içinde yaşamak için çırpınıyor. Hayatın gayesi, varoluşun amacı çok tüketmek, rahat bir hayat sürmek, daha fazla keyf almak olarak görülmekte, bu hedeflere erişmek için her şey mübah görülmektedir.
Dördüncüsü, kadının, hürleştirme ve çağdaşlaştırma bahanesi ile seks, zevk, göz banyosu kölesi haline getirilmiş olmasıdır. Ülkemiz uluslararası andlaşmalara imza koyarak, kadınların para mukabilinde satılmayacaklarına, fuhuş yapılmasına izin verilmeyeceğine dair taahhütte bulunmuştur. Buna rağmen, üzerinde T.C. anteti bulunan resmî “vesika”larla fuhuş ve kadın ticareti yapılmasına izin verilmektedir. Üstelik bu ticareti yapan bir kadına senelerce, vergi rekortmeni olduğu için resmî törenlerle şeref beratları verilmiştir. Din, ahlâk, bilgelik katında yüce bir makama sahip olan annelerin, eşlerin, kadınların bu hale düşürülmesi medeniyet adına bir yüz karası değil midir?
Beşincisi: Din ve inanç hürriyeti insanlığın en birinci, en temel, en önemli kavram ve değeridir. Maalesef memleketimizde birtakım beyinsizler halkın dini ve imanı ile mücadele edip durmaktadır. Zaman zaman birtakım azgın güruhların sokaklarda, cadde ve meydanlarda “Kahrolsun Şeriat!” diye bağırdıklarına şâhit olmuşuzdur. İslâm dinine savaş ilan etmek büyük bir azgınlıktır. Böyle bir azgınlığın bulunduğu bir ülke, bir toplum asla iflah olmaz. Müslümanların bütün yasal yollardan, her türlü meşru imkanı kullanarak bu kötülüğün bertaraf edilmesi için çalışmaları gerekir.
Çirkin ve ağır günahların altıncısı bu memlekette bazı düşük ve rezil kimse ve grupların yaptığı din sömürüsüdür. Evet, bu memlekette din düşmanlığı yapıldığı gibi din sömürüsü de yapılmaktadır. Dini imanı para, zenginlik, riyaset, ün, alkış, makam ve mevki olan birtakım düşük ve pespaye kişiler uzun yıllardan beri Müslümanları aldatarak, afyonlayarak, uyutarak, yanlış yollara sokarak soyup duruyorlar. Müslümanları birliğe, beraberliğe, tek bir Ümmet olmaya, başlarına bir İmam-ı Kebir seçmeye; ibadete, namaza, cemaate, ahlâka, fazilete, ilme, irfana, kültüre, hayır ve hasenata dâvet etmiyor, tam aksine tezebzüb ve tefrikayı teşvik ederek bundan yararlanmayı düşünüyorlar. Türkiye Müslümanlarının bugünkü zelil, zebun, esir hale düşmelerinin ana sebebi, din düşmanlarının gücü ve üstünlüğü değil, din sömürücülerinin tahribatıdır.
Altı büyük günahı saydım. Listeyi uzatmak mümkündür. Fakat bunlar bizi batırmaya yeter de artar.
Milletin büyük kısmı henüz durumun fecaatini tam mânasiyle bilmiyor. Son büyük zelzelenin şoku içindeyiz. Önümüzdeki aylarda işlerin düzeleceğini sanmak bir hayaldir. İktisat, maliye, üretim çökmüştür. Ortada bir iflas tablosu vardır. Sonbahar ve kış aylarında çok kötü günler göreceğe benziyoruz.
Kendimizi, ülkemizi, devletimizi, halkımızı kurtarmak için harekete geçmeliyiz. İlk yapılacak iş mârufu emretmek ve münkerden alıkoymak olmalıdır. Kokuşma, hırsızlık, talan, soygun, hortumlama, millet malını yeme gibi fenalıkların mutlaka önüne geçilmelidir. Siyaset ve idarede emanetler, makam ve mevkiler ehil ve layık olanlara verilmelidir.
Son zelzeleden sonra halktan ve gençlerden hayli kişi namaza başlamış, ibadetin önemini anlamıştır. Müslümanlara tavsiyem, namazlarını elden geldiği kadar camilerde cemaatle eda etmeleridir. Şimdi yapabileceğimiz islâmî eylem budur. Bundan başlayalım, gerisi sonra gelecektir. 27 Ağustos 1999