Pazar

Zamanımızda Müslümanlar arasında maalesef birtakım bozuk, sapık, yanlış, bâtıl görüşler, inançlar, emeller, felsefeler yayılmaktadır. Bunlardan birkaçını aşağıda zikr etmek istiyorum.

(1) Dünyayı cennet yapmak sapıklığı. Dünya biz insanların geçici olarak kalacağı fânî bir mekândır. Dünya mü’minler için tuzaklarla doludur. Kesin bir dinî gerçektir ki, bu dünya başka şeydir, Cennet başka şey. Cennet, Allah’ın âlemlerinden diğer bir âlemdir. Akıllı, dindar Müslüman dünyadaki vazifelerini ihmal etmemek şartıyla âhirete yönelik olmalıdır. Bu dünyanın gençlik, güzellik, servet, nüfuz, iktidar, tantana, debdebe, mal mülk, çoluk çocuk, müzeyyen meskenler, iyi yemeler içmeler, güzel ve fâhir elbiseler gibi şeyleri hep aldatıcıdır, asla sâbit değildir. Kuş ve böcek kadar aklı ve iz’anı olan kimse bu gerçeği çok iyi bilir ve idrak eder. Dünyayı sahte, yalancı, aldatıcı bir cennet yapmaya çalışmak sapıklıktan başka bir şey değildir. Bir ateist, pozitivist, agnostik, rasyonalist, dinsiz böyle bir hayale kapılabilir ama bir mü’min bu tuzağa ve kuruntuya asla düşmemelidir. Dünya bir imtihan yeridir, dünya âhiretin tarlasıdır, dünya kimseye baki değildir, dünya bir aldanma ve oyalanma yeridir, dünya çilelerle, sıkıntılarla, esef verici hadiseler ve sürprizlerle doludur.

(2) Peygamberimizin Sünnetini hafife alma sapıklığı. Dinde reformcuların, yenilikçilerin bazısı Peygamber Efendimizi (Salat ve selam olsun ona) devreden çıkartmak; Sünnetsiz, fıkıhsız, şer’î ahkamsız bir İslam hümanizması türetmek istiyor. Sünnet ve hadîsler giderse fıkıh ortadan kalkacak ve din yıkılmış olacaktır. Zındık bir ilâhiyatçı “Peygamber öldü, iş bitti; siz benim yorumuma kulak veriniz. ..” meâlinde konuşuyor. Bu ne demektir? Bu adam kendini Peygamberin yerine koymak istemiyor mu? Fazla cesareti yok, açık konuşamıyor. .. İslam’ın temeli olan Kelime-i Şehadette iki rükün vardır: Birincisi Allah’a iman etmek, ikincisi Peygambere iman etmek. Zındıklar bu ikinci rüknü kaldırmak istiyorlar. Peygamberin emirleri, nasihatları, müjdelemeleri, uyarmaları, korkutmaları, öğütleri vahiyledir. Çünkü Peygamber Efendimiz din konusunda kendi hevasıyla konuşmaz; bu gerçek muhkem Kur’ân âyetiyle sâbittir. Peki, birtakım sapıklara ne oluyor ki, Peygamberi, hadîsleri, Sünnet’i devre dışı bırakmak istiyorlar? Din kardeşlerime bu tuzağa düşmemelerini min gayri haddin önemle hatırlatırım.

(3) Kur’ân’ın bazı hükümlerini, âyetlerini inkâr sapıklığı. Bazı reformcu ve yenilikçiler, Kur’ân hükümlerinin bir kısmı için “Onlar o zaman içindi, bu zamanda geçerlilikleri yoktur” şeklinde hezeyanlar ortaya atıyorlar. Bu gibi iddialar Kitabullaha, Sünnete, ondört asırlık icmaya aykırıdır. Kur’ân’da, Allah’ın âyetlerinin bir kısmını kabul, bir kısmını inkâr edenlere ağır hitaplar vardır. Kur’ân Allah’ın kitabıdır, Allah yanılmaz, Kur’ân gerçekleri ve hükümleri evrenseldir. Akıllı ve iz’anlı mü’minler Kur’ân’ı bütünüyle kabul ve tasdik eder.

(4) Türkiye darü’l-harbtir, darü’l-harb’te birtakım haramlara cevaz vardır sapıklığı. Bir nev-zuhur müctehidin şöyle bir fetva verdiğini duydum. Diyormuş ki, açık saçık kadınlar dinsizdir, cariye hükmündedir, onlarla zina etmek caizdir. Bu bir şeytan fetvası ve ruhsatıdır. Bizim dinimiz istikameti (dosdoğru olmayı) ve iffeti emrediyor. Bir Müslüman ne Darü’l-İslâm’da, ne darü’l-harb’te, ne de darü’l-fetret’te zina edemez. İslâm’ın kesin şeklinde yasaklamış olduğu çirkin ve münker bir şeyi helâl ilan eden kâfir olur. Hakikî müftülere sorunuz. “Bozuk bir düzende bozukluk yapılabilir” fetvası birtakım düzenci, talancı, hortumlayıcı, götürücü, soyguncu, haramyiyici adamlar tarafından çıkartılmıştır. Bu tuzaklara düşen ileride çok azab çeker. Dinimiz bize “Sana emrolunduğu gibi dosdoğru ol” demektedir. Hile ancak savaşta olur.

(5) Mezhepsizlik bid’ati. Suriye’nin büyük din âlimlerinden profesör Said Ramazan el-Bûtî “Mezhepsizlik İslam Şeriatini tehdit eden en tehlikeli bid’attir” ismiyle bir kitap yazmış, Müslümanları uyarmıştır. (Türkçe tercümesini Bedir Yayınevi’nden temin edebilirsiniz- Tel: 0 212/519 36 18). Türkiye’nin medar-ı iftiharı büyük âlim Düzceli Zâhid el-Kevserî de Makalât’ında (Arapça’dır) bir makaleyi bu konuya tahsis etmiş ve “Mezhepsizlik dinsizliğe köprüdür” başlığını koymuştur. Fıkıh mezhepleri yıkılırsa Şeriat hükümleri de yıkılmış olur. Müslümanlar böyle şeytanî iğfal ve tuzaklara düşmesinler; dört hak mezhepten birini kabul edip, onu bütünüyle uygulasınlar.

(6) Cemalüddin Afganî’yi Müslümanları kurtaracak büyük bir rehber, önder, mürşid, kaid olarak kabul etmek şaşkınlığı. Cemalüddin Afganî azılı bir farmasondur. Bu adam İranlı olduğu halde kendisini Afganlı gibi tanıtmış, Şiî olduğu halde Sünnî görünmüştür. Bu gizlenme (takiyye, kitman) Müslümanları aldatmak değil de nedir? Onun dinî konuda hayli bozuk, yanlış inanç ve görüşleri vardır. Mâceraperest bir aktivisttir. Onu önder, rehber, mürşid, kılavuz olarak kabul edenler yanlış yola girmiş, hatâlı bir metoda saplanmış olurlar; cadde-i kübradan (ana caddeden) sapıp dar ve çıkmaz bir sokağa adım atarlar.

(7) Hedonizm, aşırı tüketim ve israf sapıklığı. Dinimiz bize kesin şekilde kanaatli olmayı, israftan (savurganlıktan) uzak durmayı, gösterişe yönelik tüketimden kaçınmayı emrediyor. Bu devirde birtakım Müslümanlar bu hükümleri unutmuşlar, hak ölçüleri bırakmışlar; kendilerini sefahate, israfa, aşırı tüketime, tantanaya, debdebeye kaptırmışlardır. Nemrud’un ve Firavun’un saraylarından ihtişamlı meskenler, birkaç yüz bin dolarlık lüks otomobiller, Neron’un sofrasından daha zengin sofralar, zevk u sefa, israf, tebzir, kibir, gurur, azgınlık. .. Bunlar sapıklıktır, büyük günahtır. Param var, canımın istediğini yaparım felsefesi akıllı, iz’anlı ve vicdanlı Müslümana yakışmaz. İsraf, aşırı tüketim, azgınlık, sefahat yüzünden memleketimizde bet bereket kalmadı. Tuzu kuru iki milyon kişi çılgınca yer içer, eğlenirken altmış sekiz milyon vatandaş bin sıkıntı içinde yaşıyor. Zengin de olsa, Müslüman ölçülü, kanaatkâr yaşar, servetiyle fakirlere yardım eder. Azgınlığın sonu felakettir, gazabtır, azaptır, yıkımdır.

(8) Kadınların erkekleşmesi, erkeklerin kadınlaşması. Allah; erkeği erkek, kadını kadın olarak yaratmıştır. İnsan olmak haysiyeti bakımından erkek de kadın da eşittir. Ancak vazifeleri, hizmetleri, fonksiyonları başkadır. Kadınlarla erkeklerin kanun nazarında yüzde yüz eşit olduğu en ileri ülkelerde bile orduların yarısı kadın değildir, parlamentolardaki vekillerin yarısı kadın değildir. Uluslararası atletik ve sportif müsabakalarda erkekler ve kadınlar ayrı ekipler halinde yarışmaktadır. Dinimizin kadınlar ve erkekler konusunda koymuş olduğu sınırları, hükümleri ve ölçüleri zorlamamak lazımdır. Feminizm Batı’da çıkmış bir doktrin ve felsefedir. İslâm toplumunda kadınların yeri bellidir. Erkeklerin karılara, karıların erkeklere benzemek istediği birMüslüman toplumu sonunda dejenere olur ve batar. Erkek erkekliğini, kadın kadınlığını bilsin. .. 23 Eylül 2002