Altıyüz Yıllık Kin
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 06 Mart 2019
Cumartesi
1389’da Kosova meydan muharebesinin yapıldığı sahrada, aradan altıyüz yıl geçtikten sonra 1989’da Sırp milliyetçileri bir milyonluk bir kalabalık olarak toplanmışlardı. ABD’den, Kanada’dan, başka uzak ülkelerde yaşayan Sırplar o miting için koşup gelmişlerdi.
Altıyüz yıl önce kaybedilmiş bir zafer, bir yenilgi için bir milyon Sırp Türklere, Osmanlılara, Müslümanlara olan kin ve düşmanlık duygularının tesiri ile bir araya gelmişlerdi.
Onlar mağlubiyetleri için böylesine şuurlu ve duygulu hareket ederken bizler binbir rezalet, kokuşma, cahillik, hıyanet içinde vakit geçiriyorduk. Türkiye’nin sağcısı da solcusu da, dincisi de dinsizi de, şucusu da bucusu da ne kadar bozulmuştur.
İçteki ve dıştaki düşmanlarımız bu milleti cahil bırakmak, genç nesilleri kötü yetiştirmek; milleti duygusuz, idealsiz, inançsız bir sürü haline getirmek için seferber olmuştur.
Bütün cehennemî ve şeytanî güçler ve gruplar Türkiye halkını hedonist yapmak; sadece menfaatleri, hazları, süflî ihtirasları, dünyevî şehvetleri için çalışıp didinen robotlar haline getirmek için çalışıyor.
Japon emperyalistleri, sömürge olarak idare ettikleri Kore’de yerli halkın ortaokul tahsilinden yukarı eğitim görmesine imkân tanımazlarmış. Bizdeki auto-colonialiste zihniyet de çoğunluğu teşkil eden Müslüman yerli halkın hem kendi kimlikleri, kültürleri, kişilikleri konusunda, hem de çağdaş dünya seviyesinde bilgili olmasını istememektedir.
Etrafımız bizi yok etmek isteyen, hasm-ı canımız olan düşmanlarla çevrili olduğu halde, biz onların niyetleri, çalışmaları, bize karşı hazırladıkları planlar konusunda tamamen cahil ve gafil bir vaziyetteyiz.
Düşmanlarımızın ülkelerinde güçlü Türkoloji araştırma enstitüleri var. Bizi inceleyen kürsüler, profesörler, ilim adamları var. Bizde ise böyle araştırma merkezleri ve uzmanları yok. Türkiye bilgisizliğe, cahilliğe, kültürsüzlüğe, gaflete mahkum edilmiştir.
Türkiye halkı, Türkiye aydınları, Türkiye gençliği o kadar cahil bırakılmıştır ki, ülkemizin en büyük lobisi olan Sabataistleri bile tanımıyoruz. Sanki tanımak, bilmek, ilmî araştırma yapmak, aydınlatmak, aydınlanmak suçmuş gibi bu konu karanlıkta bırakılmaktadır.
Hâinler millî eğitimimizi çökertmiş, üniversitelerimizi ise ortaokul seviyesine düşürmüştür. Türkiye kasıtlı olarak ilimsiz, irfansız, kütüphanesiz, kültürsüz, sanatsız, lisansız, edebiyatsız, tarihsiz bırakılmıştır.
1989’da Kosova savaşının altıyüzüncü yıldönümünde Sırplar bir milyon kişilik bir toplulukla kinlerini ve düşmanlıklarını tazelerken, bizim de iki milyon kişilik bir miting ile bu zaferimizi kutlamamız gerekirdi. Milletlerin zaferlerini kutlaması suç değildir.
Türkiye’yi bugünkü hale getirenleri tel’in ediyorum.
Zengin, okumuş, makamlı, mevkili, imkânlı adam bir sürü masraf ve tüketim yapar. Gayr-i menkuller, evler, yazlıklar, kışlıklar, arsalar, bahçeler alır… Lüks ve pahalı otomobiller alır… Kimisi yat edinir, marinalarda bekletir… Halılar, koltuklar, kanapeler, büfeler, vitrinler, yatak odası takımları alır… Elbiseler, paltolar, pardesüler, gömlekler, kravatlar, yelekler, kazaklar; karısı ve kızı için mantolar, roblar, tayyörler; ayakkabılar alır… Yemek, tıkınmak, midesini doldurmak için etler, balıklar, tereyağlar, kaymaklar, ballar, meyveler, fındıklar, fıstıklar, çikolatalar, tatlılar ve daha neler neler alır… Lokantalara gider bol bol yer içer, yüksek paralar öder…
Velhasıl tıkınmak, gösteriş yapmak, hava atmak için muazzam meblağlar harcar. İsraf eder, ziyan eder.
Lakin bu adamlar:
1. Kitaba para vermez. Her ay onbeş yirmi kitap alıp bunları iyi ciltçilerde marokenle ciltletip kütüphanesine koymaz.
2. Sanata para vermez. Aylık bütçesine sanat eseri almak için bir fon koymaz. Hüsn-i hat almaz, gravür almaz, ebru almaz. Antik, değerli eşya almaz. Kaliteli çini ve seramik almaz. Bakır eşya almaz. Kök boyalı halı ve kilim almaz.
3. Sanat eserlerinin teşhir edildiği sergilere gitmez. Konserlere gitmez. Müzelere gitmez. Onun mâbetleri lokantalar ve kebapçılardır.
4. Mimarlıkla, şehircilikle, bahçecilikle ilgilenmez. Bir yapı ve bahçe yaptırırsa son derece kalitesiz yaptırır.
5. Giyimde kuşamda sanattan, kaliteden uzaktır. Trilyon ödese bile satın aldığı elbiselerle palyaçoya döner.
6. Dindar ve sofu ise, karısı ve kızı için bir yığın para vererek tesettür kıyafetleri alır. Alır ama yine de şık, kaliteli, üstün, sanatlı bir tesettüre büründüremez onları.
Zengin ve varlıklı sanılan bu adamlar aslında ne fakir ve zavallı kişilerdir.
Millî Gazete’nin 15 Nisan 1999 tarihli nüshasında birinci sayfasında verilen listeyi dehşet ile okudum. Milyarlarca dolarlık yamukluklar, yolsuzluklar sıralanmıştı.
Bugün Türkiye’nin en büyük problemi kokuşmadır. Bu kokuşma önlenmedikçe bu memlekette ne hukukun üstünlüğü, ne gerçek demokrasi, ne insan haklarına ve hürriyetlerine riayet gerçekleştirilebilir.
Bugünün felsefesi şudur: Ülke bir çiftliktir, güç sahipleri o çiftliğin menfaatlerini yiyecekler, sömüreceklerdir.
Son seçimlerde birtakım adamlar, partiler, lobiler trilyonlar harcamıştır. İzmit’te bir adamın elli trilyon seçim masrafı yaptığı söyleniyor. İstanbul’da bir adam yetmiş trilyon harcamış.
Elli trilyon, yetmiş trilyon harcayan adam, seçildiği takdirde bunun elbette on katını, yüz katını çıkartacaktır. Geçmiş yıllarda, böyle bir koyup on kazananlar görülmemiş değildir.
Büyük halk kütleleri dönen dolapları bilmiyor.
Yakın tarihimizde bir takım adamlar korkunç miktarda para kazanmışlardır. On gün kadar önce vergi, maliye, finans sahasında uzman olan bir dostumla görüşüyorduk. Bir zatın yirmi beş trilyon götürdüğüne dair rivayetler dolaşıyor dediğimde, “Hayır, yirmi beş değil, tam yetmiş sekiz trilyon götürdüğü söyleniyor. Çaldıklarına kılıf hazırlamak için de naylon fatura mafyasıyla işbirliği bile yapmış…” cevabını verdi.
Hırsızlık, bütçe talanı, haram yiyicilik, nüfuz suiistimali, hortumlama, irtikab, irtişa önlenmedikçe durum daha da kötüye gidecek, gün gelecek dam başımıza çökecektir. 18 Nisan 1999