Amerika, İsrail ve …….
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 17 Şubat 2019
Pazartesi
Dünya üzerinde Yahudilerin güçlü ve tesirli olduğu ülke sayısı hayli kalabalıktır ama bilhassa üç ülke ve devlette Yahudi gücü ve tesiri son derece büyüktür. Bunların liste birincisi ABD’dir. Dünyanın süper gücü olan bu ülkede altı milyon Yahudi yaşamaktadır, yâni İsrail’den bir milyon daha fazla. Başkan Bush’un Filistin ihtilâfı ve Arafat ile ilgisi son beyanları, ABD’nin İsrail’den de aşırı bir Yahudi devleti olduğunu ortaya koymuştur.Şu anda İsrail’de, bu devletin ordusunda hizmet gören birtakım Yahudiler, işgal edilmiş topraklarda ordu bünyesinde çalışmak istemedikleri için mahkemelerde yargılanıyor. Nice İsrail Yahudisi, Şaron’un akıl almaz sert siyasetini açıkça tenkit ediyor. Amerika’da böyle bir durum yoktur. Amerika siyonist terör altındadır. Yahudiler ABD’de sayısal üstünlüğe sahip değildirler ama keyfiyet, nitelik üstünlüğüne sahiptirler. Medyada, üniversitelerde, politikada, finans ve iktisat sahasında köşeleri onlar tutmuştur. Binaenaleyh dünyanın bir numaralı Yahudi devleti İsrail değil, Amerika’dır. Antisemitizm mi yapıyorum? Hayır, gerçekçi olmak, gerçekleri görmek ve dile getirmek başka şeydir, antisemitizm yapmak başka şey. Ben antisiyonistim, o kadar. Nice Yahudi bile siyonizmin aleyhindedir. Antisiyonist olmak suç değildir.
Yahudileri tenkit etmek, yanlış işler yaptıklarını söylemek de antisemitizm değildir. Her ülkede her kavim içinde yanlış işler yapılabilir, bunları tenkit etmek, bunlara karşı tepki göstermek o ülke ve millete düşmanlık mânâsına gelmez.Ben bir Türk olarak, bir Türkiyeli olarak kendi ülkemin idaresini ve idarecilerini de şiddetli ve müzmin şekilde, birtakım hataları yüzünden tenkit ediyorum. Türk ve Türkiye düşmanlığı mı yapıyorum? Asla!
Yahudi düşmanlığını bir ideoloji ve sistem haline getirirseniz antisemit olursunuz.
Dünyadaki iki numaralı Yahudi devleti İsrail’dir. Siyonistler İsrail’i kurmakla tarihî bir hatâ yapmışlar ve Yahudiliğin varlığını tehlikeye atmışlardır. Bu devlet kurulalı elli seneyi geçti. Komşularıyla barış yapabildi mi? İsrail’in ülkesi, toprakları Filistin adında bir memlekettir. Orada çoğunluğu Müslüman, bir kısım Hıristiyan Arap olarak Filistin halkı yaşıyordu. Vatanları onların elinden haksız yere, kaba güçle alınmıştır. Bazıları bu eski hikâyeleri karıştırma diyebilirler. Nasıl eski hikâye olabilir bunlar? Yurtlarından, topraklarından kovulan Filistinlilerin bir kısmı sağdır. Filistin-İsrail ihtilâfını bir bütün olarak ele almak gerekir. Kalıcı ve âdil bir barış ancak bu şekilde kurulabilir. İki bin sene önce orada Yahudiler yaşıyormuş… Böyle bir mantıkla dünyanın haritasını baştan başa değiştirebilirsiniz.
Ortada fiilî bir durum vardır. Filistinliler elbette bu fiilî durumu gözönüne alacaklar, bazı tâvizler vereceklerdir ama onların gerekenden ve lüzumundan fazla ödün vereceklerini sanmak ahmaklık olur. Filistinlilerin kaybedecek bir şeyleri kalmamıştır. Yanlışlarında direndikleri takdirde asıl kaybedecek olan Yahudilerdir.
Başkan Bush, kraldan ziyade kralcı. Yahudiden ziyade Yahudi taraftarıymış.Olabilir. Vaktiyle Hitler de atıp tutmuş, yakıp yıkmış, asmış kesmişti ama sonunda ne oldu?İnsanların iradelerinin üzerinde ilâhî ve mutlak bir irade vardır. Onun dediği olur.
Amerika her istediğini yapabiliyor mu? Bin Ladin’i yakalayabildi mi, Molla Ömer’i yakalayabildi mi?Kâbil ve etrafı müstesna, Afganistan’ın büyük kısmını kontrol altına alabildi mi? Vaktiyle Vietnam’da başarılı olabilmiş miydi?
Ortadoğu ihtilâfı yüzünden dünya ve insanlık her geçen gün biraz daha Melhame-i Kübra’ya, Armageddon savaşına, Üçüncü dünya yangınına yaklaşıyor. Önümüzdeki haftaların ayların, yılların bize ne gibi sürprizlerle dolu olduğunu biliyor muyuz? 1914’te, bir Sırp milliyetçisinin Saraybosna’da Avusturya veliahdını ve karısını öldürmesiyle Birinci Dünya Savaşı’nın patlayacağını ve tam dört yıl boyunca seller gibi kan akacağını, ülkelerin harabe haline geleceğini önceden kim tahmin edebilirdi? 1938’de büyük devletler Münih’te toplanmışlar ve aralarındaki ihtilâfları giderdiklerini ve uzun bir barış devresine kavuştuklarını sanmışlardı. Barış hiç de uzun sürmemiş ve 1939 sonbaharında Danzig meselesi yüzünden İkinci Cihan Savaşı başlamış ve altı yıl dünya kan ve ateş içinde kalmıştı.
İnsanlık sahte barışlarla, uyduruk andlaşmalarla gerçek sulhe kavuşmaz. Yapılacak sulhün şartları vardır:
–Âdil olacak,
–Kalıcı olacak,
–Gerçek olacak.
İsrail Filistinlilere fazla tâviz veremezmiş. Vaktiyle düşünmüş olmalıydılar. Başka bir kavmin vatanını elinden alıyorsun, kendine yeni bir vatan kuruyorsun. Karşı taraf bu oldu bittiyi kabul eder mi?
Amerika’da bir Yahudi dergisinde ünlü bir Yahudi hukukçunun garip bir makalesi çıktı. İsrail, kendisi için tehlike teşkil eden bir kavmin tamamını yok edebilirmiş. Kamikazeler adam öldürdükleri takdirde, onların anaları babaları, kız kardeşleri, eşleri, çocukları öldürülebilirmiş. Öyle mi? O halde Filistinliler de, bu mantıkla hareket edeceklerdir. Bakalım sonuçta kim galip gelecek?
Yahudilerin içinde insaf, vicdan, sağduyu sahibi kimseler de var. Var da, ağırlıkları yetmiyor. Bir Yahudi öldürülünce bu büyük bir haksızlık oluyor, bir Filistinli öldürülünce İsrail meşru müdafaa hakkını kullanmış oluyor.
Kudüs, üç büyük İbrahimî dininin kutsal şehridir. Bu gerçeği inkâr etmekle Yahudiler bir şey kazanamaz. Akılları varsa, Kudüs’ü başkentlikten çıkartır, eskiden olduğu gibi Tel-Aviv’e çekilirler. Birtakım tâvizler vermek, fedakârlıklarda bulunmak, küçülmek, büsbütün yok olmaktan yeğdir. Radikal, şahin Yahudilere bu gerçeği anlatmak ne kadar zor.
Ortadoğu’da istikbal hiç de parlak görülmüyor. Volkan ne zaman patlar ve civarını ateşe boğar, bu hususta kimse bir tarih veremez. Ancak bir gün gelecek ve patlayacaktır. Allah bizi korusun.
(“Üçüncü ülkeyi” başka bir yazımda konu edineceğim.) 23 Temmuz 2002