Amerika ve İslâm
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 05 Şubat 2019
Çarşamba
Üniversitelerde İnkılap Tarihi dersleri okutuluyor da niçin Strateji ve Tarih Felsefesi dersleri okutulmuyor? Bunların önemi ve lüzumu yok, yahut okutulmak ve öğretilmek istenmiyor mu?
Strateji ve tarih felsefesi bilmeden ne geçmişi, ne bugünkü durumu, ne de geleceği anlamak mümkündür.
Gazeteler, televizyonlar olup bitenleri anlatıyormuş…Bu iddiaya gülerim. Bir iki resim, bir kaç lâf ile, son derece girift (karmaşık) hadiseleri anlatmak ne mümkün.
Amerika ve İngiltere, kitle imha silâhları ve nükleer güç bulundurduğu için Irak’a savaş ilân etmiş… Bu yalanlara inanmak için insanın süper ahmak olması gerekir. Savaşın asıl sebepleri şunlardır:
1. Amerika, dünya üzerinde bir hegemonya kurmak; bir Amerikan imparatorluğu, bir Amerikan barışı tesis etmek istiyor. Tarihte böyle tecrübeler vardır. Roma, Osmanlı, İngiliz, Sovyetler Birliği… Bu sonuncusu yüz sene bile dayanmadı, İngiliz sömürge imparatorluğu yüz senede dağıldı; en dayanıklıları Roma ve Osmanlı oldu.
Osmanlı feth ettiği ülkelere, hakimiyeti altına aldığı halklara neler vaad ediyor, neler getiriyordu?
1. O tarihte, dünyanın başka yerlerinde olmayan; kimliklerini koruma, kimlik ve kültür hürriyeti veriyordu. Osmanlı Devleti bir “Milletler Birliği” idi.
2. Adalet getiriyordu.
3. Güvenlik getiriyordu.
Osmanlı’nın, Müslüman olmayan tebaasına sağladığı en büyük hak ve hürriyet var olmak hakkıdır. Rum, Ermeni, Yahudi, Bulgar, Ulah, Sırp ve diğer kavim ve milletler bu sayede asırlarca dillerini, örf ve adetlerini, dinlerini, millî kişiliklerini ve kimliklerini koruyabilmişlerdir.
Osmanlı İmparatorluğu’nda, Tanzimat’tan önce mutlak eşitlik yoktu. Birinci millet “İslâm Milleti” idi. İkincisi “Rum Milleti”, onu takiben de diğer milletler ve cemaatler sıra ile geliyordu. Buna mukabil gayr-i müslim ahali askerlik hizmeti yapmıyordu. Böylece üzerlerinden büyük bir külfet ve zahmet kalkmış oluyordu. Zaten önemli olan eşitlik değildir, adalet ve güvenliktir. Eşitlik var ama adalet yok, güvenlik yok, öyle eşitlik ne işe yarar? Olmaz olsun daha iyi.
Osmanlı Devleti gücünü İslâm’dan alıyordu. Bu yüzden, son üç asırda bozulmuş olmasına rağmen altı yüz küsur yıl ayakta durabilmiştir. Sovyetler Birliği Marksist-Leninist ideoloji veya din üzerine kurulmuştu. Teori ve ideoloji bâtıl olduğu için yetmiş küsur senede battı. Sovyet sisteminde ne hürriyet, ne adalet, ne eşitlik, ne de güvenlik vardı. Teori ve yazılı metinler ile tatbikat ve realite birbirine tamamen zıttı.
Dünyayı sömürgeleştirmek isteyen Amerika bize ne vaad ediyor? İkinci Dünya Harbi’nin sona ermesinden Sovyetler Birliği’nin çöküşüne kadar Amerika insanlığa hürriyet, barış, kardeşlik, eşitlik, adalet, temel insan hakları şarkıları söyledi. Şimdi o şarkılar söylenmiyor.
Amerika demokrasinin önderliğini yapıyordu. Demokrasi boş bir lâftan ibaret değildir. Demokrasinin olduğu yerde âdil yargılanma hakkı vardır. Amerika, kendi ülkesinde, kendi halkına âdil yargılanma hakkı tanıyor ama başka ülkelerdeki insanlara bu hakkı aynı hassasiyetle tanımıyor. Hattâ son yıllarda Amerika’nın âdil yargılanma prensibini ayaklar altına almış olduğunu defalarca gördük.
Amerika, harp esirlerine yapılacak muameleleri bildiren uluslararası Cenevre Sözleşmelerini Afganistan’da ayaklar altına almıştır.
Amerika Afganistan’ı zaptettikten sonra Taliban askerlerine ve bir kısım Müslümanlara son derece vahşî ve zâlimane hareket etmiş, işkence yapmış, öldürmüş, havasızlıktan boğmuş, bazı kimselerin dillerini kesmiştir.
Amerika Makyaveli bile şaşırtacak bir siyaset takip ederek nice ülkenin halkını birbirine düşürmekte, böl ve hükmet politikası takip etmektedir. Irak’ta Sünnî Arapları, Şiîleri, Kürtleri birbirine rakip ve düşman kamplara ayırmıştır; gelecekteki Irak siyasetini bu üç unsurun düşmanlıkları üzerine bina etmektedir.
Amerikalılar mı yaptı bilmem ama Türkiye halkı, yani Türkiyeliler de bir takım sinsi şer kuvvetleri tarafından rakip ve düşman kamplara ve kesimlere ayrılmıştır. Sünnîler Alevîler, Türkler Kürtler, Dinciler Lâikler, SağcılarSolcular, şucular bucular diye. Türkiye adlı bir ülkede yaşayan ve hepsi de Türkiyeli olan vatandaşların, alt kimliklerini birinci plana çıkarıp çekişip tepişmeleri hepsinin zararına değil midir?
Dünyanın en ciddî gazeteleri ve gazetecileri bile, son Irak savaşının gayelerinden birinin de İsrail’in güvenliğini, geleceğini sağlama bağlamak olduğu konusunda sessiz kalmıştır. Korkuyorlar mı?
Önce Afganistan, sonra Irak… Savaş bununla bitecek midir? Başkan Bush defalarca, “Bu savaş otuz sene, belki daha uzun sürebilir…” mealinde konuşmalar yaptı. Irak savaşı otuz sene sürmeyeceğine göre, ondan sonra sıra hangi ülkeye gelecektir? Bunu tahmin etmek için kâhin olmaya lüzum yoktur. Irak’tan sonra sıra İran’dadır. İran, Irak’tan defalarca büyük yüzölçümüne ve nüfusa sahiptir. Amerika, İran’ı yıpratmak için taşeron arayacaktır. Bu taşeron hangi devlet ve ülkedir acaba? Bunu bilmek için de kâhin olmak gerekmez.
Yakın tarihte iki İslâm ülkesi Irak ve İran, çeşitli tahrik ve manipülasyonlarda savaştırılmış, sekiz yıl boyunca oluk gibi kan akmış, yüz milyonlarca dolar masraf yapılmış, milyonlarca insan ölmüştü. Bu savaş kimlerin işine yaradı? Amerika’nın ve İsrail’in…
Savaş sonunda Irak’ın federatif bir yapıya sokulacağından bahsediliyor. Kuzeyde Kürtler, Ortada Sünnî Araplar, güneyde Şiîler. Bu yamalı bohça istikrar sağlar mı?
Türkiye’yi de federatifleştirmek istiyorlar.
Amerika için İslâm dünyası bir Kızılderililer dünyasıdır. 19’uncu asırda bir Amerikan generali ne demişti: “En iyi Kızılderili ölü bir Kızılderilidir!”
Amerika’nın saldırısı karşısında İslâm dünyasının siyasî durumu nedir? Tam bir rezalet ve acz manzarası görülüyor.Durum ümitsiz midir? Kesinlikle değil, çünkü Allah’tan ümit kesilmez. Müslümanlar Amerika ile silâh ve savaş yoluyla mücadele edemez. Bizim elimizdeki en büyük gücümüz dinimizdir. Amerika’yı İslâm ile feth etmeyi düşünmeliyiz. Ne yazık ki, bu iş için gerekli kaliteli Müslümanlar yoktur. Amerika’yı tasavvuf ile, tarikatlar ile sessiz ve sadasız bir şekilde kazanabiliriz. Bu iş bugünkü çapsız, vasıfsız, sekter zihniyetli; selefî, şucu bucu islâmî gruplarla olmaz. Abdülkadir Geylanî’ler, Ahmed er-Rufaî’ler, Mevlânâ Celâlüddin’ler, Hasan eş-Şazelî’ler, Muhyiddin Arabî’ler, Şah Nakşibendi’ler, İmamŞamil’ler, Emir Abdülkadir’ler ve benzerleri gerektir bu fütuhat için.
Hizmet ve dâvet faaliyetleri için yurt dışına bir bavulla çıkıp, on bavulla dönen bezirgân-mücâhidlerle bu gibi ulvî hizmetler yürümez.
Batı dünyası şiddet taraftarı, vurucu kırıcı, zaman zaman teröre bile başvuran unsurlarla Batı’yı dize getiremez. Batı, İslâm’ın mânevî ve tasavvufî gücü karşısında eğilecektir. 27 Mart 2003