Çarşamba

 

Bundan on sene önce Cezayir’de büyük bir facia yaşandı. Ülke tarihinde ilk defa serbest ve demokratik seçimler yapılıyordu. İlk turda Müslümanlar kazandı, ikinci turda da kazanacaklarında hiç şüphe yoktu. Başta ABD olmak üzere Batılı büyük güçler askerî bir darbe yaptırttılar, demokrasiyi askıya aldırttılar ve o günden beri Cezayir bir cehennem hayatı yaşıyor. Yüz binlerce insan öldü. Ülke ekonomisi çöktü, kokuşma korkunç boyutlara ulaştı. Cezayir halkı perişan ve mutsuz oldu, ülkenin geleceği kapkaranlık…

Şimdi ABD bütün İslâm dünyasını Cezayirleştirmek istiyor. Amerikalılar kendi sınırları içinde alabildiğine hürriyet, adalet, insan haklarına riayet istiyor ama İslâm âleminde ve Üçüncü Dünya’da bunun zıddı bir siyaset takip ediyor. Müslümanlar hürriyete, demokrasiye, insan haklarına lâyık değildir.

Aslında İslâm dünyası bugünkü parçalanmış ve geri haliyle Amerika için ciddî bir tehdit değildir. 11 Eylül 2001’den sonraki paranoyak senaryolar düzmecedir. Amerikan gücünü ve hegemonyasını tehdit eden Avrupa, Çin ve Hindistan’dır. Çin’de, Hindistan’da ve Avrupa’da büyük bir Müslüman azınlığı yaşamaktadır.

Amerika’yı çılgın hegemonya siyasetinde frenleyebilecek en büyük güç, muhalif Amerikan aydınlarıdır.

İslâm dünyasında ne gibi olumsuzluklar olabilir?

1. ABD’nin ve İsrail’in provokasyonları, manipülasyonları ve kışkırtmalarıyla dindarlara, İslâmcılık hareketlerine, siyasal İslâmî faaliyetlere karşı yerli fantoş rejimlerin baskısı artacaktır.

2. Eski SovyetlerBirliği’nde hürriyetçi aydınlara karşı uygulanan yıldırma, sindirme, ezme siyasetine benzer bir siyasetle Müslüman aydınlar susturulacak, yok edilecektir.

3. İslâm ülkelerindeki petroller ve diğer kıymetli ve stratejik madenler üzerindeki Amerikan tekeli daha da yaygınlaştırılacak ve güçlendirilecektir.

4. Düzmece senaryoların haklılığını isbat için terör hareketleri, suikastler, intifadalar dolaylı şekilde teşvik edilecektir.

5. Müslüman ülkelerdeki antidemokratik ilerici güçler mârifetiyle dindar halkın din, inanç inandığı gibi yaşamak hürriyetleri kısıtlanacaktır.

Peki ABD’nin, İsrail’in bu siyasetleri tutar mı?

Vaktiyle kendilerini medenî, öteki bütün kavimleri barbar ilân eden Roma da böyle bir savaş içine girmiş ve sonunda batmıştı. Dünya çapında bir savaşı ille de “medenîlerin” kazanacağına dair bir kural ve kanun yoktur.

Amerika’nın temsil ettiği materyalist, pozitivist, hedonist Batı medeniyeti, kendi zaafları ve tutarsızlıkları yüzünden yıkılmaya, yok olmaya mahkum bir medeniyettir. Onu başkaları değil, bizzat kendisi yıkacaktır.

Haksızlık, adaletsizlik, sömürü üzerine kurulu hiçbir medeniyet, sistem ve düzen ilelebed ayakta duramaz. Evrensel bilgeliğin temel kurallarından biri şudur: Adalet ve güvenlik sağlayan bir devlet ayakta durur, pâyidar olur. Adaletsiz ve güven sağlayamayan bir devlet ise (Müslüman bile olsa) yıkılmaya, çökmeye mahkumdur.

Amerika’nın ne kadar âdil olduğunu Filistin-İsrail ihtilafındaki tutumundan kolayca anlamak mümkündür. Kendi sınırları içinde adaleti kutsallaştıran ABD, Ortadoğu’da gerçek, âdil, kalıcı bir barış istemiyor.

ABD, kendi sınırları içindeki yerli Kızılderili halkını kıra kıra bitirdi. Şimdi kırmak için ona yeni Kızılderililer lazımdır. Onlar da Müslümanlardır.

Paralarının ve pullarının üzerinde Tanrı yazılı olan ABD transandantal, dikey boyutu olan bir yapıya sahip midir? Maalesef değil.

İleride başlarına gelecekleri düşünmüş, tahmin etmiş olsalardı Amerikalılar nükleer silahları kesinlikle yapmazlardı. 11 Eylül’de New York’ta çöken kulelerinden birinin adı Hiroşima, diğerininki Nagazaki idi. Kuleler bu adlarla adlandırılmamıştı ama yıkıldıkları zaman anlaşıldı. Amerika bugünkü siyasetinde ısrar ederse başına başka musibet ve felaketlerin geleceğinden korkulur.

Amerikan idarecileri; adalet, hürriyet, güvenlik, insan hakları gibi değerlerin, kendi sınırları dışındaki insanlar, Müslümanlar için de gerekli, lüzumlu, zarurî olduğunu ne zaman anlayacaklar?

Bir Amerikan vatandaşına haksızlık yapıldığı zaman en şiddetli tepkiyi gösteren Amerikalılar,Müslümanlar öldürülürken, Müslüman ülkeler yakılıp yıkılırken hiç tepki göstermiyorlar. Bu kafayla, bu çifte standartla dünyayı idare etmek ne mümkün.

İslâm dünyasında çıkan muazzam miktardaki petrol İslâm ülkelerinin bayındırlığı için, Müslüman halkların refahı ve saadeti için harcanmıyor. Bu petroller Amerika’nın refahı, güçlenmesi, yükselmesi uğrunda kullanılıyor. Böyle bir haksızlığa ve adaletsizliğe kullar razı olsa bile Allah razı olmaz.

Artık 19’uncu yüzyıldaki, 20’inci asrın ilk yarısındaki kolonyalizm bitmiştir. Şimdi ülkeler zahiren bağmısız olarak görünürken; iktisat, ticaret, finans, fantoş hükümetler vasıtasıyla sömürgeleştirilmektedir.

Roma’nın evrensel bir hukuk sistemi vardı, hâkim olduğu ülkeler bu hukuku uyguluyordu. Amerikan hukuku, Amerika’nın içindedir. Dünyaya verebileceği, sunabileceği bir hukuku ve adaleti yoktur onun. Kendi ülkesinde hak hukuk, adalet, güven; Afganistan’ın tepesine bomba ve ateş. On yıldır Amerikan ambargosu yüzünden Irak’ta milyonlarca çocuk ve insan bakımsızlıktan, gıdasızlıktan, ilaçsızlıktan öldü.

Yahudilerin bir vatana, devlete, adalete, güvene hakları ve ihtiyaçları var ama Filistinlilerin yok…

Çeçenistan’da küçük ve kahraman bir halk, kendisinden yüz misli güçlü dev bir devlet tarafından yok ediliyor. Amerika bu kıyıma, bu cinayete ses çıkartmıyor. Tam aksine destek veriyor. Ey Amerika senin adaletin bu mudur?

Ya bütün insanlığı bir bütün olarak kabul etmek, ayırım yapmamak, hepsine adalet, hukuk, güven, temel haklar sağlamak; Yahut da çökmek ve batmak. Amerika bir yol ayrımındadır. 18 Temmuz 2002