Cumartesi

 

Hiçbir Müslüman, hiçbir milliyetçi ve Türkçü, hiçbir gerçek vatansever ülkesinde kızıl bir marksist rejim kurulmasını istemez. Türkiye’nin Küba’ya benzemesini istemez.

Biz, Kamboçya’nın Deniz Gezmiş’i veya Mahir Çayan’ı Pol Pot’un kendi halkına neler yaptığını gördük. Nüfusun beşte ikisini feci şekilde katl ettirmiştir. Müslümanların kızıl rejimlerde ne vahşetlere, işkencelere, ne zulümlere maruz kaldıklarını biz iyi biliyoruz.

Rusya’da yapılan Bolşevik ihtilalinin elebaşlarının yüzde doksanı Yahudi idi. Türkiye’deki bütün elebaşı, belli başlı komünist fikir adamları, yazarlar, aktivistler, eylemcilerin yüzde doksan beşi Sabataycıdır.

Türkiye’ye kızıl-marksist bir rejimin gelmemesini istemek, mevcut bozuk düzenin taraftarı olmak mânasına gelmez. 1969’da ABD, Sovyet İmparatorluğu’na, Kızıl Çin’e karşı demokrasiyi, hürriyetçi düzeni savunuyordu, Müslümanların kerhen ABD’yi tercih etmeleri onların Amerikancı olduğuna delalet etmez.

İstanbul’daki Kanlı Pazar hadisesinde iki vatandaşın ölmüş olması üzüntü ve esef verici bir hadisedir. Onları kimler öldürmüştür? Belli değildir.

S. Arabistan’dan, hadiseden önce tomar halinde onbeş, yirmi kadar yazıyı bin zahmetle elden gazeteye göndermiştim. Taksim’deki çatışmanın olduğu gün, Müslüman halkı kızıl teröristlere karşı cihada davet eden yazım basılmış. O yazının o gün yayınlanması, benim bir tertibim değil, gazeteyi çıkartanların bir seçimidir.

Taksim’deki hadisede benim bir suçum olsaydı, zaten aleyhimizde sayısız dâvalar açan savcılar bu konuda da bir dâva açmış olurlardı. Böyle bir dâvâ açılmamıştır. Hadise kesinlikle benim tertibim değildir. Haberim bile olmamıştır, günler sonra öğrenmişimdir.

İslâm düşmanı, militan Bolşevik, fanatik pembe birtakım adamların beni bu hadisenin kışkırtıcısı gibi göstermeleri normal karşılanır da; bir takım İslâmcıların, onların ağızlarıyla bana saldırmaları ibret vericidir. Deniz Gezmiş ve arkadaşları fidancıklar, bendeniz kışkırtıcı…

Kızılların yürüyüş ve miting yapma hakları var da, Müslüman halkın yok mudur? İsrail’in İstanbul başkonsolosunu kaçırıp öldürenler kahramandır da Dolmabahçe ve Kabataş sahilindeki çimenler üzerinde namaz kılan Müslümanlar suçlu mudur?

Deniz Gezmiş ve arkadaşları Türkiye’de kızıl bir devrimi gerçekleştirmiş ve Sovyet uydusu bir rejim kurmuş olsalardı neler yapacaklardı?

– Camilerin yüzde doksan beşini kapatacaklardı.

– Bütün din okullarını, Kur’ân kurslarını kapatacaklardı.

– Zaten yüzde yüz olmayan din, inanç, vicdan, inandığı gibi yaşama hürriyetini kaldıracaklardı.

– Demokrat, liberal, çoğulcu, milliyetçi aydınları, yazarları devlet terörü ile sindirecekler, zindanlara gulaglara dolduracaklardı.

– Büyük bir ihtimalle, Pol Pot’un Kamboçya’da yaptığı gibi milyonlarca Türkü, Müslümanı soykırıma tabi tutacaklardı.

1969’da Türkiye gerçekten böyle bir tehlike ile karşı karşıya bulunuyor muydu? Gidiniz kütüphanelere ve o tarihlerin günlük gazetelerini tarayın. Millet Meclisi’nin zabıt ceridelerinin bazı kısımlarını okuyunuz, anlarsınız.

Vatanımı, halkımı, devletimi kızıl tehditlere karşı savunduğum, Müslüman halkı bu tehlikeye karşı uyardığım için hiç pişman değilim. Aynı şartlar olursa o eski yazıları aynen yazmakta ve yayınlamakta tereddüt etmem. Kızıl anarşistler, ateist teröristler alabildiğine cesur olacaklar, her türlü kanun dışı eylemi yapacaklar ve Müslümanlar susacaklar. Yağma yok!

Deniz Gezmiş kimdi?

Pembelerin, marksistlerin “Fidancık” dedikleri bu genç idama mahkûm edilmişti. Asılacağı sabah kendisine teklif edilmiş, “istersen sana bir din hocası getirelim, bu dünyadaki son dakikalarında onunla konuş…” demişler. Gururla reddetmiş, böyle bir şeye ihtiyacım yoktur demişti.

Marksizm de bir dindir, dinsizlik dinidir. Deniz başarılı olaydı, belki de Türkiye’nin Castro’su olacaktı. Castro, Cuba’yı ele geçirdiğinde bir üniversite talebesi değil miydi?

Castro’dan sonra Cuba’da neler oldu?

– Demokrasinin canına okundu.

– Çoğulculuk bitti.

– Din, fikir, vicdan, inanç, seyahat hürriyeti son derece kısıtlı hale geldi, hattâ kalmadı.

– Sosyalist-Marksist ekonomi Cuba’yı bitirdi, fakirleştirdi.

– Muhalifler zindanlara tıkıldı. Kimisi yirmi beş otuz sene küflü hücrelerde kan tükürdü.

Siz Castro’nun Yahudi olduğunu biliyor musunuz? İmkân ve fırsat bulursam, Kamboçya’da Pol Pot kasabının neler yaptığına dair resimli küçük bir kitapçık çıkartacağım.

Lenin ve Stalin yüzünden yirminci asırda 80-100 milyon insan feci şartlar altında ölmüştür. Nice Türk ve Müslüman kavim vatanlarından sürülmüş, perişan edilmiştir. Kırım Tatarları, Çeçenler, İnguşlar… Çarlık rejiminde mevcut olan binlerce cami kapatılmış, yıkılmış, müze veya tiyatro, konser salonu yapılmıştır. Bejbojnik (Allahsızlar) derneği vasıtasıyla halka dinsizlik konferansları verilmiş, küfür propagandaları yapılmıştır.

Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idam cezaları Büyük Millet Meclisi’nde görüşülürken yapılan konuşmalar kitap halinde basılmıştır, merak edenler okuyabilir.

Deniz Gezmiş ve arkadaşları “Ya devlet başa, ya kuzgun leşe” diyerek yola çıkmışlardı. Kızıl teröristleri kahraman, fidan olarak gösterip de onlara karşı çıkanları gerici, katil, ABD yanlısı, kıblesi 6’ncı Filo olarak göstermek fikir namusuna, medya etiğine uymaz.

Müslümanların ateist ideolojilere karşı direnme hakkı vardır. Birtakım eski radikal İslâmcıların (Mücahidken müteahhit olanlar) ateistlerin, pembelerin, dinsizlerin, İslâm düşmanlarının ağzıyla konuşmaları ne kadar ibret verici bir hadisedir.

Şerefsizlik

Zaman zaman birtakım vicdansız müfteriler (iftiracılar) benim Suudî Arabistan’dan, Amerika’dan vaktiyle 350 bin dolar aldığım yalanını tazeliyorlar.

Bu iftiralara karşı diyorum ki:

1. Benim ahlâk ve karakterim hakkında fikir edinmek isteyenlere şu hususu bildirmek isterim: 1991’den beri Millî Gazete’de hiç tatil yapmadan devamlı yazı yazmaktayım ve şimdiye kadar yazılarım karşılığında hiçbir ücret ve maaş almamışımdır. Çünkü yazılarımla İslâmî bir hizmet yaptığıma inanıyorum ve bunlar için ücret almayı doğru bulmuyorum. Şu hususu da belirtmek isterim ki, ücret ve maaş karşılığı yazı yazanlara karşı hiçbir art niyetim yoktur. Elbette ve pek tabiî olarak ücret almaktadırlar, alacaklardır. Ben kendi durumumdan bahs ediyorum, o kadar…

2. 350 bin dolar hikayesi tamamen yalandır, uydurmadır, iftiradır, gerçek dışıdır.

3. Bu konuda herhangi bir delile sahip olan kimse varsa ortaya çıksın. İsbat edebilirse:

(a) Oturmakta olduğum daireyi, mütevâzı bağ evimi kendisine vereceğim. (Başkaca malım yoktur).

(b) Kalemimi kıracak ve yazı hayatından çekileceğim.

Şerefli, haysiyetli, vatansever, insaflı, gerçekten aydın kimseler; inanç, fikir ve görüşleri farklı olan kimselere delilsiz-isbatsız saldırmaz, çamur atmazlar. Başkalarının şeref ve haysiyetlerine haksız olarak saldıranlar, iftira edenler, iddialarını isbat edemezlerse kendileri şerefsiz olur.

Baylar!..

En meşru hakkı iken, yazıları karşılığında bile ücret ve maaş almayan bir kimseyi yabancı devletlerden para almakla suçlamak, üstelik bu konuda hiçbir delil göstermemek, size şeref kazandırmaz. Size meydan okuyorum.
Siz de beni susturmak ve iki gayr-i menkulümü almak istiyorsanız, delil getirin, iddialarınızı isbat edin. İsbat ederseniz ben şerefsiz olacağım, aksi takdirde siz!… 21 Kasım 2004